Müzeci- Ressam Osman Hamdi Bey (1842- 1910)

Müzeci- Ressam Osman Hamdi Bey (1842- 1910)
  • 1
    0
    0
    0
  • MÜZECİ- RESSAM OSMAN HAMDİ BEY (1842- 1910)

       Ressam, arkeolog, müzeci (D. 30 Aralık 1842, İstanbul- Ö. 24 Şubat 1910, İstanbul). Türkiye’nin ilk maden mühendislerinden olan babası İbrahim Ethem Bey, 1877’de sadrazamlığa (başbakanlık) kadar yükselen bir devlet adamıydı. Ailenin ikisi kız olan altı çocuğunun en büyüğü Osman Hamdi’dir. Erkek kardeşlerinden Mustafa Bey İstanbul Gümrük Müdürü, İsmail Galip Bey Türkiye’de nümizmatik (sikke ve madalyonların tarihi ve tanımı işi) biliminin kurucularından biri, Halil Ethem Bey ise müzecidir. 

       Osman Hamdi, ilkokul öğreniminin ardından, 1856 yılında Maarif-i Adliye okuluna başladı. Oğullarının yurtdışında öğrenim görmesini isteyen babası onu birkaç yıl sonra hukuk öğrenimi görmek için Paris’e gönderdi. Paris’te kaldığı on iki yıl boyunca hukuk öğrenimini sürdürürken, o dönemin ünlü ressamlarından olan Jean-Leone Gérôme ve Boulanger’in atölyelerinde çıraklık yaparak iyi bir resim eğitimi aldı. Onun Paris’te bulunduğu dönemde Osmanlı Devleti resim öğrenimi için Şeker Ahmet Paşa ile Süleyman Seyyid’i Paris’e göndermişti. Bu üç kişi, Türk resim sanatının ilk kuşağını oluşturdular.

        Osman Hamdi Bey, 1867 Paris Dünya Sergisi’ne, bugün nerede oldukları bilinmeyen, “Çingenelerin Molası”, “Pusuda Zeybek” ve “Zeybeğin Ölümü” adlı üç yapıtını gönderdi. Paris’te tanışıp evlendiği Marie Hanım ile on yıl evli kaldı, bu evlilikten Fatma ve Hayriye adları verilen iki kızları dünyaya geldi. Yurda döndükten sonra devletin farklı kademelerinde görev aldı. İlk görevi Bağdat İli Yabancı İşler Müdürlüğü idi. Mithat Paşa’nın Bağdat’a vali olması nedeniyle geldiği bu şehrin çeşitli görünümlerini yansıtan tablolar yaptı, Bağdat tarihi ve arkeolojisi ile ilgilendi. O sırada Vali Mithat Paşa’nın yardımcısı olan, geleceğin ünlü romancısı Ahmet Mithat ile tanışıp dost oldu. İstanbul’a döndüğünde Saray Protokol Müdür Yardımcısı olan Osman Hamdi, bu sırada Viyana’da düzenlenen Uluslararası Sergiye komiser olarak katıldı. Viyana’da iken tanıştığı adı Marie olan bir başka Fransız hanımla ikinci evliliğini yaptı. Naile Hanım adını alan ikinci eşinden Melek, Leyla, Ethem, Nazlı adlı çocukları dünyaya geldi. 1875 yılında Kadıköy’ün ilk şehremini (belediye başkanı) olarak görevlendirildi ve bu görevi bir yıl sürdürdü.

    Osman Hamdi Bey in Eserleri

       En ünlü, en ilgi çeken ve özgün resimleri “Mihrap” (1901) “Kaplumbağa Terbiyecisi” (1905) ve “Silah Taciri” (1908) adlı resimleridir. Bunların yanında; Kahve Ocağı (1879), Haremden (1880), İki Müzisyen Kız (1880), Çarşaflanan Kadınlar (1880), Vazo Veren Kız (1881), Gebze’de Manzara (1881), Kız-Tevfika (1882), Türbe Ziyaretinde İki Genç Kız I, Türbe Ziyaretinde İki Genç Kız II (1890), Naile Hanım Portresi, Feraceli Kadınlar (1904), Pembe Başlıklı Kız (1904), Mimozalı Kadın (1906), Şehzade Türbesinde Derviş (1908), Beyaz Entarili Kız (1908), Kahvedeki Bozayı (1908), Çıplak (1867) gibi ünlü tabloları da vardır. Hakkında, senaryosunu Emre Caner’in yazdığı, Umut Hacıfevzioğlu’nun yönettiği “Kaplumbağa Terbiyecisi” adlı bir belgesel film de yapılmıştır. 

     

     

          Müzeciliğin pek tanınmadığı, üstelik imparatorluğun can çekiştiği bir dönem de Osman Hamdi Bey müzecilik konularının hepsine de cesaretle el atmaktan geri kalmamıştır. Konuları önem derecesi diye bir sıralamaya tabi tutmadan, imkân ve şartları göz önünde bulundurarak bir müzeci ve bir kültür sanat adamı olarak büyük bir Türk müzesi yaratabilmek için olağanüstü çabalar sarf ettim iştir. Ehil eleman yetiştirmekten bilimsel tasnife, müzeyi eşya bakımından zenginleştirmekten muhteşem bir müze binası kazandırmaya varıncaya kadar, her önemli sorunun altından yüzünün akı ve başarı ile kalkmıştır. Sonunda da dünyanın en ön sıradaki birkaç müzesi arasına girecek değerde bir müzenin yaratıcısı olmuştur. 

          Osman Hamdi Bey, müzeciliğin yanı sıra arkeologluğu , arkeolojik kazılara izin verme ve yönetme işlerini, arkeolojik kazılardan elde edilen eserlerin korunmasıyla  ilgili tüzük çalışmalarını da birlikte yürütmüştür. Kendisi bizzat arkeolojik kazılar yapmış ve kazılardan başarılı sonuçlar alarak müzeye çok değerli eserler kazandırmıştır. Ayrıca arkeoloji alanında, bilimsel değer taşıyan eserler yayınlamış, bu çalışmalarıyla ilk Türk arkeoloğu şeklinde tanınmayı da hakketmiştir. Bilindiği gibi, imparatorluk toprakların da birçok eski uygarlıklar kurulmuştu. Bu nedenle her taraf zengin tarih ve sanat hazineleriyle doluydu. Eski eserlerin değerini bizlerden hayli önce anlamış bulunan Batılılar, hiçbir engelle karşılaşmadan tarih ve sanat hazinelerimizi talan etmekteydi. Bu talanı durduracak bir mevzuat da ortada yoktu. O yıllarda eski eser talanından uğradığımız kaybın ne olduğunu anlayacak insan sayısı da zaten parmakla gösterilecek kadar azdı. 1874 yılında bir Âsâr-ı Atıka Nizamnamesi (Eski Eserler Tüzüğü) çıkarılmıştı ama bu tüzük Türkiye'nin çıkarlarını koruyan bir tüzük değildi.  1874 tarihli tüzük, arkeolojik kazılarda ele geçen eserlerin yurt dışına çıkarılmasını yasaklamadığı gibi, eserlerin bütününü de devlete mal etmemekteydi. Tüzüğe göre, kazılarda çıkan eserin üçte biri kazı yapana, üçte biri arazi sahibine, üçte b iri de devlete ülkenin tarih ve sanat değerlerine sahip çıkılmasını isteyen Osman Hamdi Bey, 1883'te bu konuda çalışmalara başladı. Çalışmalarına temel oluşturan ana fikir, kazılarda elde edilen eserlerin yurt dışına çıkarılmasının yasaklanması, bunların millet malı halinde devlet müzelerine mal edilmesiydi. 21 Şubat 18 8 4'te yeni bir Aşar-ı Atık Nizamnamesi (Eski Eserler Tüzüğü) çık arttıran Osman Hamdi Bey, bu önemli konuyu da görüşüne uygun biçimde ve ülke lehine çözüme ulaştırdı. Müze-i Hümayunu Avrupa’daki kurumların seviyesine getirmeye çalışan bir müzeci ve giderek daha oryantalist kurgulara dayanan ve sadece Batı’da sergilenen tablolar gerçekleştiren sanatçı 1910’da İstanbul’da vefat etti.

     

                                                                                                                                  

     

     

     

     

     

    KAYNAKÇA
    ELDEM, Ethem, Milli Saraylar Sanat Tarih Mimarlık Dergisi, Sayı 17 S. 53-75 (2019)
    Hürriyet Gösteri Sanat Edebiyat Dergisi, Sayı 119, Ekim (1990)

     

     

     

     

     

     


    Yorumlar (0)

    Bu gönderi için henüz bir yorum yapılmamış.

    Yorum Bırakın

    Yorum yapmak için üye girişi yapmalısınız. Üye girişi yapmak için buraya tıklayınız.