Öncelikle Oğuz Atay’ın sınır tanımayan, kuralları alt üst eden yazı dilinden bahsetmeden edemeyeceğim. Çünkü benim için kitabı okunur kılan en önemli etken yazı diliydi. Tüm dil kurallarına karşı çıkan biriyle karşı karşıya kaldığımda biraz afalladım ama bu kitabı daha çok sevmemi sağladı. Birçok kitap okudum -kendi çapımda- ama beni bu kadar özgürleştiren bir kitap okumamıştım. Yazı dilinin de etkisiyle kitabı okurken Selim ve Turgut’la dertleşip, onların hayatına girmiş oluyorsunuz. Bir anda kendinizi aynaya bakıyormuş gibi hissediyor ve konuya dahil ediyorsunuz. Selim’in yaşadıklarını okuyan Turgut’un kendi hayatını sorgulaması bununla sınırlı kalmayıp sizi de içine çekiyor ve aynı masada Tutunamayanlarla birlikte otururken buluyorsunuz kendinizi.
Selim Işık. Tutunamayanların ışığı. Selim’in intihar haberiyle başladığım bu kitapta varoluşsal krizlerine tanık oldum ve sanki o an yanımdaymış da teselli etmem gerekiyormuş gibi hissettim. İç çekişmeleri, ruhsal durumu, düşüncelerini okurken ne kadar ortak noktalarımızın olduğunu, aynı köşelerde sıkışıp kaldığımızı fark ettim. Selim ile beraber ağladım, sevindim, umutlandım.
Herkesin hayatında Selim Işık'a büründüğü bir anı olduğunu ve bu dalgalı denizde yalnız olmadığımızı fark etmemi sağladı tutunamayanlar.
Serüvenimiz sona erdi Selim Işık. İyi ki tanımışız sizi, tutunamayanlar..
Yorum Bırakın