Herkesin Sevdiği Metin 2'nin Bilinmeyen Efsanesi

Herkesin Sevdiği Metin 2'nin Bilinmeyen Efsanesi
  • 9
    0
    3
    0
  • Metin 2 - Doğu’ya Has Macera

    Silahını Ejderha Tanrısı Yolunda Kullan!

    Herkesin bir dönem hayatına giren, kendisini zindanlara vurdurtan saatlerce örümcek kesmesine sebep olan hatta ilk ekonomik kriz sancıları ve aldatılma hüznünü yaşatan destansı bir oyunun efsanesinden bahsedeceğim sizlere. Eminim ki başlığı görür görmez kapanmayan bilgisayarlar, ödenen paralar ve kurulan arkadaşlıklar aklınıza geldi. Oyunu hepimiz oynadık defalarca bırakıp tekrar ve tekrar başladık. Peki bu oyunun girişindeki yazı “Doğu’ya Has Macera” kafanıza hiç takıldı mı? Nedir bu yazının anlamı? Sizlere bu efsaneyi anlatmayı kendime görev bilirim! Buyrun bir de benden dinleyin, başlayalım…

    Geçmişte 4 ulus huzur ve barış içinde yaşardı… Hayır böyle değildi tabii ki!

    Sessiz sakin ve herkesin kendi halinde tarlasıyla hayvanlarıyla uğraştığı bir köy varmış. Ekinlerini ekip biçiyor, hayvanlarını besliyor ve kalabalık sofralar kuruluyormuş. Halkın hepsi birbirini tanır yardımlaşırmış. Dışarıdan bakınca mutlu huzurlu bir köy gibi gözükse de koca bir enkazın altındalardı. En mutlu günlerinde ansızın çöken huzursuzluk bulutu normal günlerde de tepelerinden inmez olmuş. Gün geçtikçe daha da huzursuz, mutsuz ve halk artık ümitsiz olmuştu. Kimse konuyu sesli anlatmıyor dillendirmiyordu ama herkes her şeyin farkındaydı. Bir hatanın bedelini ödüyorlardı ve bu hata tüm halka mâl olmuştu.

    Yıllar önce köyün şu anki yaşlıları delikanlılık yaşlarında savaşa çağrıldı. Bu öyle bir savaştı ki ya her şeyi kazanacaktın ya da bu dünyadan kazınacaktın. Savaş yıllarca sürdü, her asker çağrısında delikanlılar gitmedi, savaş daha da uzadı. Tek tek bölgedeki tüm köyler silinmeye başlamıştı, zafere olan azıcık umut da yıkılan köylerle beraber enkaz altında kalmıştı. İşte bu noktada Ejderha Tanrı tüm yüceliğiyle geldi ve kalan son köyün imdadına yetişti. İhtişamı ve kudretiyle içinde azıcık bile yakım yıkım isteği olan tek bir kişi bile bırakmadı. Kurtulan köy halkı alkış kıyamet minnettarlıklarını dile getirirken Ejderha Tanrı bu teşekkürleri duymak için gelmemişti. Savaşa katılmayan herkesi lanetlemek için gelmişti. Laneti o kadar öfke ve hayal kırıklığı doluydu ki yıllarca nesillerden nesillere devamlılığını sürdürdü, günden güne artan mutsuzluğu ve huzursuzluğuyla devam etti. Ta ki 8 arkadaş Ejderha Tanrı’ya yalvarana kadar…

    Köyde herkes tarafından sevilen 8 arkadaş varmış. Her işlerini beraber yapar birbirilerine yardım eder gün boyu çalışırlarmış. Çalışkanlıkları ve azimleriyle herkesin takdirini kazanan bu 8 arkadaşın asıl amacı eski mutluluğu ve huzuru yerine getirmekmiş. Durmadan çalışıyorlarmış ama ne yaparlarsa yapsınlar bir türlü olmuyormuş her şey tepetaklak oluyormuş. Akşamları beraber ateş başında otururken ebedi mutluluğun hayalini kuruyorlarmış. Sabah olunca tekrar çalışıp emek verip gün sonunda aynı sonucu alıyorlarmış. Bir akşam yine ateş başında otururlarken 8 arkadaştan biri Ejderha Tanrı’ya yalvarmaya başlar, diğerleri de ona katılır. “Yüce Ejderha Tanrı, hatayı bize mâl etme senin öfkenin sebebini biliyoruz biz çaba gösteriyoruz ama lanetin çok yüce! Bize yardım et bizi gör.” Ejderha Tanrı yalvarışı duyar ve 8 arkadaşa bir şans vermeye karar verir, yanına çağırır. Zorlu ve uzun yollar onların sınavı olacaktı.

    Evlerini, ailelerini bırakan 8 arkadaş sabahın ilk ışıklarıyla yola koyulur. Yüksek dağları tepeleri, zorlu iklim şartlarını, çölleri vadileri, zindanları tapınakları bin bir güçlükle geçtiler. Bazen kayboldular bazen ölümle burun buruna geldiler ama asla bir an bile olsa vazgeçmeyi düşünmediler.

    Günlerce süren zorlu yolculuğun ardından Ejderha Tanrı’ya ulaştılar. Ejderha Tanrı, 8 arkadaşı görünce azimleri ve kararlılıklarını bir kez daha takdir etmişti. 8 arkadaşa bakarak “Doğru karar verdiğimden emindim.” Dedi. Kendi aralarında söylediklerine anlam ararken açıklamaya başlar:

    -          Lanetim karşısındaki çabalarınızı gördüm, her geçen gün ne kadar boşa kürek sallasanız da pes etmemeniz takdirimden kaçmadı. Bu düzeni değiştirmek istiyorsunuz ve işte karşımdasınız. Ben size bu isteğinizi vereceğim tabi bazı koşullarla…

    Merakla Ejder Tanrı’ya bakan 8 arkadaş heyecandan yerinde duramıyordu cevap bekliyordu.

    -          Hepinize farklı özel güçler vereceğim, bu sizi tamamlayan güçler olacak. Bu güçlerle herkese ama herkese iyilik yapacak sadece onların mutluluğu için çabalayacaksınız.

    Hiç düşünmeden hepsi kabul etmişti.

     

    Ejder Tanrı sırasıyla göz kamaştıran bir ışık patlamasıyla hepsine özel güçlerini, her birini tamamlayacak şekilde büyük bir uyum içinde vermişti. Vücut yapısı kaslı daha güçlü olanlara Savaşçı, atletik olanlara Ninja, zayıf olanlara Şaman, karmaşık olanlara Sura unvanlarını vermiştir.

    Savaşçılar ikiye ayrılmış; Çok güçlü olup vücudunun gücünü kullananlar ve Kılıç keskinliğini zihin gücüyle birleştirenler. Zihinsel ve Bedensel

    Ninjalar ikiye ayrılmış; Hızlı ve cesur olup kamufle halden ansızın belirebilenler ve işini uzaktan halledip kendisine yaklaştırmayan. Yakın dövüş ve Uzak dövüş

    Şamanlar ikiye ayrılmış; Ejderha Tanrı’nın kudretini kullanabilenler ve şifasını kullanabilenler. Ejderha yardımcısı ve İyileştirme

    Ve Suralar da ikiye ayrılmış; Karanlığın lanetini seçenler ve silahları büyüleyenler. Kara büyü ve Büyülü silah

    8 arkadaş köye döner dönmez çalışmalara başladı. Bütün günlerini yetenekleri üzerinde çalışarak kendilerini geliştirerek geçiriyorlardı. Bazen tökezliyor kendi canlarını yakıyorlardı ama durmak kitaplarında yazmıyordu. Ejder Tanrı sabırla izliyordu, bir annenin yeni yürümeye başlayan çocuğunu izler gibi. Müdahale etmiyor en ince ayrıntısına kadar her şeyi öğrensinler istiyordu.

    Ejderha Tanrı’dan öğrendiği becerileri ilk öğrenen bedensel Savaşçı olmuştu. Gün içerisinde saatlerce pratik yapmanın dışında birçok kitap da okuyor becerilerini Master (M) yapıyordu. İnce işçilik gerektiren silahını ve zırhını efsunlu bazı taşlarla bedeninde birleştiriyordu. Herkese iyilik yaparak tam anlamıyla Perfect (P) bir Savaşçı olmuştu, beğenileri üzerinde toplamıştı. Bedensel Savaşçıyı takiben Zihinsel Savaşçı da azimle hızlı bir ilerleme yakalamıştı. Bedenini adeta bir çelik haline getirmişti hiçbir kuvvet işlemiyordu. Onun bu dayanıklılığı, güç geçirmezliği herkesin hayranlığını toplamıştı. Bu çelikten bedenini zihninin derin kudretiyle birleştirerek silahlarına yansıtmıştı. Adeta rakipsizdi.

    Ninjalar daha farklı bir yol izlemişti. Biri kamufle olarak rakibine yaklaşıp iş bitiricilik üstünde kendini geliştirmiş diğeri ise uzaktan kendisine yaklaştırmadan yavaş yavaş rakibini haklama konusunda kendini geliştirmişti. İkisinin de hızlarına yetişmek mümkün değildi. Rüzgarla yarışıp bu yarışı kazanırlarmış.

     

    Şamanların gelişimi biraz sancılı olmuş. Ejderha Tanrı’dan aldığı güç kontrol edilmesi imkansız gibiydi. Sanki O’nun yıllar önce savaşın sonunu getiren öfkesi ve hayal kırıklığının çığlıklara dökülmüş haliydi. Ejderha kükremesi gibi. Ejderha Tanrı’dan güçlerini alırken gördüğü ışık patlaması yelpazesinin yapraklarından süzülüyordu. Kritik saldırı gücünün ihtişamı ellerindeydi. Diğer Şaman ise kendisini ve nefes alan her canlıyı şifalandırmakla kendini görevlendirmişti. Savaşın uzağında ama aslında merkezinde duruyordu. Bir kalp atışı bir nefes bazen bir yudum su oluyordu

     

    Ve Suralar… Karanlık lanetin karanlık büyücüleri. Gelişimi en son ama en iyi tamamlayanlar olmuşlar. Hiç acele etmeden karanlığın her milimini içlerine absorbe etmişlerdi. Büyülü silah Sura, silahlarını büyüleyerek diğer tüm büyüleri çözmeyi öğrenirken parmak darbesiyle tek hamlede ölümcül vuruş yapmayı öğrenmişti. En beklemedikleri anda gafil avlıyordu. Diğer Sura ise kara büyülerini karanlığın büyüsüyle birleştirmiş. Kendisine bu karanlığın büyüsüyle darbe geçirmeyen bir koruma yapmıştı. Hiçbir kötülük bu koruma kalkanını geçemiyormuş. Ama kara büyü Sura bununla yetinmemiş daha fazlasını istemişti. Korunmanın yanında kendisini sarıp sarmalayacak ateş hayaletlerinden saldırı gücü meydana getirmiş. Tüm bedenini sarıyor ona yaklaşan her bir tehdidi yakıp kavuruyordu. Kılını bile kıpırdatmadan yerle bir ettiği rakipleri bile olmuştu. Dahasını ve daha da fazlasını istiyordu bu yüzden karanlığın hiçliğinden gelen karanlık küre taktiğini öğrenmiş bununla adeta ölümsüz olmuştu. Aldığı sonsuz hasarlar bile etki etmiyordu. Ve son darbe olarak hayalet vuruşunu öğrenmiş, kendinden emin bir takla ile karşısındaki rakibi kaşla göz arasında etkisiz hale getirebiliyordu. Gücünün sınırı o kadar yoktu ki kendisine tapıyordu, kendisine hayrandı demek az kalırdı.

    Suralar yavaş yavaş Ejderha Tanrı’nın onlara verdiği görevi bu özel güçlerle suiistimal etmeye başlamış. Yüksek hasarlar yaratan güçleri ve muazzam korumasıyla önünde duran herkes dizlerinin üstüne çöker olmuş. Haklı haksız iyi kötü demeden herkesi kendine itaat ettirir olmuş. Kibri öyle büyükmüş ki, bir dağa yüklesen çözünüp denizlere kum olurdu…

    Aradan zaman geçmiş Ejder Tanrı 8 arkadaşı köye, yanına çağırmış. Çağrıyı duyan arkadaşlar dört bir yandan köye gelmişler. Hiçbiri eskisi gibi değildi, sanki hiç arkadaş değillerdi o zorlu yolculuklara hiç beraber çıkmamış gibilerdi. Hepsi kendini en güçlü görüyor kimsenin karşısına çıkmaya gücünün yetemeyeceğini düşünüyordu. Ejderha Tanrı’nın her şeyden haberi vardı ama hiçbir şey söylememiş. Köylerinin tehlike altında olduğunu yeni bir lanetin çökmek üzere olduğunu söylemiş. Gökyüzünden yeryüzüne düşen taşlar olduğunu, herkesin sonunu getireceğini söylemiş. Güçlerini birleştirerek birlikte mücadele vermeleri gerektiğini ifade etmiş. Sözleri biter bitmez hepsinin tam ortasına ilk taş gökyüzünden yüksek hızla düşmüş. Ejderha Tanrı uyarmış;

    -          Sakın yaklaşmayın gücünüze güvenmeyin bu hepinizin sonu olabilir.

    Güçlerine olan güvenleri ve kendilerine olan beğenileri bu uyarıyı duymamıştı bile. Hepsi tüm kuvvetleriyle taşı parçalamaya başlamış. Ejderha Tanrı bilerek geriye çekilmiş ve izlemeye devam etmişti. Taşı parçalamışlar ve içinden envayi çeşit silah, efsunlu bazı taşlar ve yeteneklerini daha da geliştirebilecekleri kitaplar çıkmış. İçinden çıkan eşyaları görünce içlerinden biri;

    -          Ejderha Tanrı bizi kandırıyor! Verdiği ufacık gücü nasıl yücelttiğimizi görünce onun güçlerinin üstüne çıkabileceğimizi anladı ve korktu!

    Ellerindeki güç ve her birinin tüm benliğini sarmış kibirleri bu düşünceye katılmıştı. Hepsi dört bir yana dağılıp atları üzerinde tüm şehirleri dolanıp düşen taşları parçalıyordu. Kendilerini en yüce yapmak için taş parçalama yarışına girmişlerdi.

    Taşlar sadece köyü, şehri değil tüm dünyaya yayılmıştı. Laneti de beraberinde tabii.

    Zamanla taşları kesemez olmuşlar. İçlerinden türlü türlü tehlikeli ve çirkin yaratıklar çıkmaya başlamış. Ölümle sürekli burun buruna geliyorlardı. Yakın dövüşçü Ninja, rüzgâr hızındaki hançerini taşa savuruyor savuruyor ama bana mısın demiyordu. Yavaş yavaş hızını kaybeden Ninja taşa tek eliyle yaslanıp dizlerinin üstüne çökmüş. Kısık kısık nefes alırken saç tellerinden ter damlıyordu. Taşa dokunduğu elini hissetmediğini fark etti öne eğdiği başını kaldırdı, eline baktı. Mosmor kesilmişti hemen geri çekti. Gücünü kaybediyor gibiydi yere yığıldı. Gökyüzüne kısılmış gözleriyle bakarken hala düşmeye devam eden taşları görüyordu. Üşüme tüm bedenini sardığında son nefesini vereceğini anladı. Gözlerini kapatıp kendi gökyüzüne siyah bir perde çekti… Tam o sırada uzaktan yere yığılmış Ninjayı görüp atıyla dört nala koşarak gelen İyileştirme Şaman belirdi. İyileştirme büyüsünde Perfect (P) yapmış Şaman tüm hünerleriyle Ninjaya Ejderha Tanrı’nın şifasını vermişti. Gözlerini açan Ninja her şeyi anlamıştı, kendisini kaybettiği sırada laneti bulmuştu. Şaman’a da olanları anlatınca diğer herkesi uyarmaları gerektiğine karar vermişler.

    Atlarına atladıkları gibi şehrin yolunu tutmuşlar. Bu lanet nereden gelmişti? Kendilerinin bir payı var mıydı? Yoksa Ejderha Tanrı’nın bir oyunu muydu? Tüm bu cevapsız sorularla şehre giden yol adeta günlerce sürmüştü. Şehre vardıklarında kapıda Köy Gardiyanı’nın yanında diğerleri toplanmıştı. Herkes üstü başı yara bere içinde, derin çatlakları olan zırhları ve örselenmiş silahlarıyla başlarına gelen olayları anlatıyordu. O korkusuz, karanlığın gücüyle kendisini kuşatan Sura bile korku dolu gözleri ve mosmor elleriyle bir sağa bir sola volta atıyordu. Tam o sırada Ejderha Yardımı Şaman sarsıldı sanki yer ayakları altından kaydı, dengesini bulmakta zorlanıyordu. Sanki Ejderha Tanrı’nın bir mesajı vardı. Gözleri parladı ve fısıldadı:

    -          Ejderha Tanrı çok öfkeli. İhanetin öfkesi. Hayal kırıklığının öfkesi. Yıllar önceki öfkesi. Bize öfkeli, çok öfkeli...

    Aynı kelimeleri fısıldıyordu. “Öfke, öfke, öfkesi…” Bedensel Savaşçı omuzlarından tutup ileri geri sarstı kendisine getirtmek için. Ve ekledi:

    -          Hazırlanın, gidiyoruz.

    Ejderha Tanrı’nın yanına yola çıkmışlar. Yüksek dağlar, çöller, vadiler, zindanlar ve tapınaklar

    Vardıklarında Ejderha Tanrı’nın ayaklarına kapanmışlar. Yalvar yakar pişmanlıklarını dile getirmişler. Hatalarını anladıklarını bir daha güç sarhoşu olmayacaklarını, emrin dışına çıkmayacaklarını söylemişler. Ejderha Tanrı kabul etmiş, tabii yine bir şartla.

    -          Size verdiğim güçleri, egolarınız uğruna kullandınız. Şimdi bu buhrana kapılmanızın telafisi ancak ve ancak herkese bu güçleri öğretmek onları eğitmek olacaktır. Bu şekilde tüm taşları birlik olup yok ederek laneti kaldırabilirsiniz.

    Yine hiç düşünmeden hepsi kabul etmişti. Tam da Ejderha Tanrı’nın düşündüğü gibi…

     

    İkinci bir şans elde etmelerinin verdiği mutlulukla şehre dönen 8 arkadaş çalışmalara başlamış. Herkesi önce bir yetenek testine tabi tutup hünerlerine göre güçleri öğretmeye başlamışlar. Zaman içerisinde halk, elleri silah tutar büyü yapar olmuş. Kendini savunmayı öğrenirken saldırısını güçlendirmeyi, yaralarını sarmayı ve hızlı olmayı öğrenmişler.

    Hazır olduğunu düşünen atına atladığı gibi taşları yok etmeye gitmiş. Taşlardan çıkan eşyaları yararına kullanmış yok ettikçe güçlenmişler. Bu güç hoşlarına gitmeye başlamış. Sürekli artan güç adeta başlarını döndürmüştü. Dahasını ve daha fazlasını ister olmuşlar. Aynen 8 arkadaş gibi…

    Taşlar için birbirleriyle yarışır, kapışır hale gelmişler. Güç deliliği halkın birbirine düşmesine sebep olmuş. Aynı tarlada beraber çiftçi olarak çalışan arkadaşlar birbirini efsunlu taşlar ve beceri kitapları için hiç gözünü kırpmadan öldürür olmuş. Durum gittikçe kontrolden çıkmıştı.

    Kontrol altına alınamayan bu durum çeşitli imparatorlukların kurulmasına, halkın parçalanmasına sebep olmuş. Aralarında en güçlü olan 3 kişi kendi krallıklarını kurmuş. Herkes bu 3 krallıktan birinin himayesine girmek zorunda kalmış. Bunlar: Chunjo, Shinsoo, Junho.

    Bu ayrılmalar 8 arkadaşın arasına da yansımıştı. Kara büyünün laneti ve iyiliğin saflığı birlikte yaşayamaz hale gelmiş. Birbirlerine hepten düşman kesilmişlerdi, sanki her akşam ateş başında ebedi mutluluk hayallerini birlikte kurmamışçasına düşman…

    Dostluklarının düşmanlığa çevrilmesi hepsinin sonunu getirmişti. İyilik ve kötülük çarpışmaya önüne gelen ne varsa yakıp yıkmaya başlamıştı. İyiler de kötüleşmiş kötüler daha da karanlığa batmıştı. Ejderha Tanrı onlara verdiği ikinci bir şansı da ellerinden almıştı. 8 arkadaşı ölüm tuzaklarının olduğu zindana hapsetmişti. Sürgün Mağarası’na. Mistikler, savaşçılar, avcılar, buzul yaratıklar ve daha fazla tehlike… Tüm bunlara rağmen düşmanlık kin, nefretten aldıkları kuvvet ve kendi güçleriyle zindanları aşmayı başarmışlar.

    Ejderha Tanrı, verdiği ceza sonucunda iş birliği yapıp arkadaşlıklarını geri kazanmalarını beklerken onlar birbirlerine daha da düşman olmuştu. Şans vermenin, eğitmenin işe yaramadığını görünce Ejderha Tanrı verdiği güçleri ellerinden alıp ölümle cezalandırmış. Artık ne güçleri öğretecek 8 arkadaş ne de arkadaşlık denen bir kavram kalmıştı. Sadece ölmeden önce 8 arkadaştan edindikleri bilgilerle yaşamlarına devam eden 3 ayrı imparatorluk halindeki insanlar kalmıştı. Maalesef insan, insandır. Yani aralarındaki güç yarışı sürekli devam etmiş. Tıpkı 8 arkadaş gibi. Taşlar gökyüzünden hala düşüyormuş, onlara isim vermişler. 8 arkadaşın ölümlerine sebep oldukları için öldükleri yer olan Metin Vadisi’nin adını vermişler. Metin Taşları

    3 imparatorluk da becerilerini geliştirip savaş ustası olmaya başlamışlar. Kitaplara yazmışlar nesilden nesile aktarmışlar. Birbirlerine anlatmışlar, öğretmişler, el birliği yapmışlar. Ama Metin Taşları’nın laneti hep üstlerinde olmuş ve tabii bunun yanında Ejderha Tanrı’nın koruması da. Bu lanetten kurtulmak imkansız hale gelmiş.

    Yeni Savaşçılar, Ninjalar, Şamanlar ve Suralar gerekli… Tabi mutlu bir dünya isteniyorsa…

     

    Okuduğunuz için teşekkür ederim. ❤                        


    Yorumlar (3)
    • Devamı gelsin harika hikaye

      • Kibir ve inat bir kişinin kendini önce mükemmel görmesini sonra da sonunu oluşturur. -Tolstoy

        • harika bir yazı olmuş, bir neslin çocukluğu neden heba oldu öğrenmiş oldum elinize sağlık

          Yorum Bırakın

          Yorum yapmak için üye girişi yapmalısınız. Üye girişi yapmak için buraya tıklayınız.