Sexcuise me,
Yine akrep ve yelkovan arasında debelenip duruyoruz. Ufukta görünen bişeyler yok. ‘Hayata miyop’ olduğumuz teşhisinin kıyısında taş sektiriyoruz tanıyı almak için… Devlet hastanelerinin boş koridorlarında, ismimizi duyup diğer hastanın çıkmasını beklemeden ,bi hışımla, sıramız geçmesin stresiyle baş edemeyip içeri girmeyi bekliyoruz. Halbuki hastane koridorları bile artık tatsız tuzsuz; dantel motifi alabileceyimiz, doktorlarımızın dedikodusunu yapabileceyimiz, bu randevunun sırası kaçmasın diye diğer bölümdeki sırayı kontrole gitmek için sıramızı emanet edebileceyimiz kimsecikler yokkk. Koridorlar kadar ıssız bildiğim bi yer daha var.. Başlangıç nokdamıza ğöre habire ilerleyen, bi de izini kaybetmeyelim die kırıntılar bırakan.. ZAMAN. Ama arkamıza baktığımızda kırıntı dahi bulamadığımız.. Öyle bir güzergahı var ki kimsecikler yok etrafta. Yolun sonu görünmüyor, ama zannımca bi’ gökyüzü yerli yerinde. Kimi zaman yıldızları avuçlayacak kadar yaklaşıyorum; kimi zaman yıldızlar toz gibi rüzgara kapılıp gidiyor, avuçlarımı uzatsam da tutamıyorum. Sadece gidiyorum, salonun bi köşesine yerleştirimiş önüne dantel iliştirilmiş koşu bandındaki evin milli sporcusu gibi.. Neden koşuyosun diyen yok, nereye koşuyosun diyen zaten olmayacak. İyi ki de soru sorulmuyor, yoksa bu soruların cevabı zaten bende de yok.
Peki, zaman kolunuzdan tutup çekiştirirken onun koşu bandından inmek mümkün mü?
Yorum Bırakın