Avrupa' da 1700-1800' lerle birlikte sanayide büyük bir atılım gerçekleşti. Makineleşmenin beraberinde getirdiği sanayi devrimi ile birlikte bireylerin fosil yakıtlara olan ihtiyacı arttı. Bu nedenle yaklaşık olarak 300 yıllık bir serüvende dünyanın ekolojik dengesinde değişim ve dönüşümler yaşandı. 2020 ve 2021 yıllarına geldiğimizde ise artık doğa bu yoğun kirliliği tolere edememeye başladı. 2020 yılında baş gösteren pandemi ile birlikte gıda, sağlık ve benzeri sektörler haricindeki işletmelerin tamamen veya kısmen faaliyetlerine ara vermesi ile medyada dünyadan çoğu nehrin berraklaştığı ve balık hareketliliği görüldüğü yönünde haberler yer aldı. 2021 yılına geldiğimizde ise yaygın aşılama faaliyetleri ile birlikte sanayi üretimi eski kapasitesine yaklaştı ve çevre kirliliği yeniden gün yüzüne çıktı. Özellikle son günlerde medyada sıkça yer alan Marmara denizinde görülen müsilaj sorunu ile birlikte hem çevre kirliliği hem de ekolojik kavramlar sıkça konuşulur oldu. Bu nedenle özellikle ekolojik yurttaşlık kavramına değinmekte yarar var. Kendi yaşam alanımız içinde ekolojik yurttaşlık; bireylerin yönetim aygıtı içerisinde kendi temel hak ve özgürlüklerini koruma altına almaya çabalamalarının yanı sıra doğanın haklarını da korumaya çabaladıkları bir yurttaşlık tanımıdır. Kavramı kısaca doğa ile uyumlu ve ona saygı duyan yurttaşlık olarak da tanımlamak yerinde olacaktır.
Konu ile ilgili detaylı bilgi için kaynak önermeden de olmaz: Kadriye Okudan Dernek ve Gülşah Tırış (2020), Yurttaşlığı Yeniden Düşünmek: Ekolojik Yurttaşlık Üzerine Bir Değerlendirme. Ekonomi, Politika ve Finans Araştırmaları Dergisi, 5(3), ss. 745-772.
Yorum Bırakın