Milattan önce 322-384 yılları arasında klasik dönemi yaşamış Yunan bilim insanı ve filozof olan Aristoteles; metafizik, matematik, fizik ve felsefe alanlarında yaptığı çalışmalarla günümüze kadar bu alanların gelişimlerine katkıda bulunmuştur ve bulunmaya da devam etmektedir. Bizler bugün onun yarattığı anlayışın uzattığı ışık ile Yunan tragedyasının en önemli eseri Kral Oidipus’u inceleyeceğiz.
Bir tür olarak tragedya, soylu kişilerden oluşan karakterleri ile belli bir uzunluğa sahip eserlerdir. Aristo anlayışında tragedya ise filozofun düşünce sisteminin temelinde olan taklide bağlanmaktadır. Bir olay örgüsü çerçevesinde şekillenen tamamlanmamış, belirli bir uzunluğa sahip eylemin taklidi anlatılırken ritim, melodi ve şarkı içeren bir dil kullanılır.Taklit edilen eylem acıma ve korku gibi duygular aracılığı ile “katharsis” yani arınma ile sonuçlanırken odaklanılan nokta anlatı değil eylemleri gerçekleştiren insanların taklitleridir. Trajedinin asıl amacı katharsise ulaşması yani ruhun acıma ve korku duyguları ile geldiği noktada tutkularından, hırslarından arınma anının yaşanmasıdır. Müthiş bir şekilde birbirine bağlanmış birlik ve bütünlüğü olan beklenmedik bir anda gelişmiş, tesadüften uzak, olağan üstünlük uyandırabilen baht dönüşü (peripetie), tanınma (anagronisis), acı veren eylem (pathos) unsurlarını içinde barındıran düğüm ve çözüm bölümlerinin oluşturduğu hayatta karşımıza çıkabilecek olanın bir taklidi (mymesis) olan öykü (mythos) en önemli unsurdur. Karakterler ahlak yönünden mükemmel sayılmayan ve bir suçla yargılanmış, trajik hatayı (namartia) işlemiş kişilerin odağında genellikle aile, akraba ve düşmanların kadrosunu oluşturduğu soylu kişiler ekseninde çevrelenir. Sunulan koşulların yön verdiği şeyleri söyleme ve tartışma yetisi olan düşünceler ise tragedyayı yönlendirme görevini üstlenmiş bir taklit nesnesidir. Müzik estetik amaca hizmet ederken dekorasyon yani görsellik de taklit eylemlerle gerçekleştiğinden önemli bir diğer unsur olarak karşımıza çıkmaktadır. Tüm bu unsurlar eşliğinde Klasik Yunan Edebiyatı’nın en ünlü oyunlarından Kral Oidipus perdelere ayrılmadan, baştan sona kadar aralıksız oynanır. Kaderin zaferinin her bölümde hâkim olduğu oyun hakkında çıkan anne ve babasına zarar vereceği kehanetinden kaçmaya çalışırken kaderi değiştiremeyeceğini anlayan Oidipus’un metamorfozu ile sonuçlanır.
” Kral Oidipus, insana haddini bildirme oyunudur. ” İnsan zekâ ve iradesine rağmen kaderin ve tanrıların karşısında güçsüz, acizdir. Oidipus ise bu kadere karşı gelişin cezasını acının zirve yaptığı ve seyircilere hırslarından arınmayı hatırlatan kör olmasıyla öder.
Oyundaki önemli mesajlardan biri de insanın yazgılı olmasıdır. Tüm olayların aynı gün aynı mekânda gerçekleşmesi ile Aristo’nun katharsis unsurunu arttırır nitelikte bir etmendir. Theiba halkının başlarına gelen felaketlerin sebebini araştırırken asıl lanetli kişinin Oidipus olduğunun ortaya çıkması düğümün çözüme dönmeye başladığı noktadır. Artık karakterin kendini ve yaşamını anlamaya başlaması(anagronisis, peripetie) ile olaylar aydınlığa kavuşmuştur. Oidipus’un kaderin felaketini yaşamasına sebep olan suçunun(namartia) babasını bilmeden öldürmesi ise seyirciyi gözlerini kaybeden karakterin acı sonuna götürmüştür. Kâhin olarak karşımıza çıkan Teiresias fiziksel olarak kör iken olacakları görebilmiş Oidipus ise tam tersi kör değilken olacakları göremeyerek körleştikten sonra görebilmeye başlamıştır.” Gözlerinin artık felaketleri göremeyeceğini haykırıyordu. Karanlıkta artık bu gözler, görmeyecek. Keşke hiç görmeseydiler! Her şeye rağmen tanıyabileceğim kimseleri artık tanımayacaklar! Diye bağırarak elleriyle göz kapaklarını kaldırıyor, iğneleri durmadan batırıp çıkarıyordu.” Bu acı sahnede dünyevi hırslardan acı ve korku ile uzaklaştırılmak istenen seyirci insanın kaderi karşısındaki çaresizliğiyle yüzleşmiştir.
Yorum Bırakın