The Handmaids Tale Dizisinin Konusu

The Handmaids Tale, Margaret Atwood’un “Damızlık Kızın Öyküsü” kitabından uyarlanmış. The Handmaids Tale, izleyicilere bugünde bir yerlerde yaşanıyor olabilecek distopik bir gelecek kurgusu sunuyor. Aşırı dinci bir grup terör saldırılarını bahane ederek ABD yönetimine el koyar. Bu dönemde tüm dünyada çevresel felaketler ve kısırlık sorunu yaşanmaktadır. İnsanlık soyu tükenme tehlikesiyle karşı karşıyadır.

Bu yeni yönetim nüfusu çoğaltmak için iki ayaklı rahimler yaratmış. Bunlar hakları, özgürlükleri ellerinden alınan sadece doğurmak için yaşayan kadınlar. Öyle ki okumaları, tek başlarına gezmeleri yasak. Her ay seremoni ritüeli ile bu kadınlara tecavüz ediliyor. Yeni kurulan Gilead ülkesinde kast sistemi hâkim. Komutanlar ve eşleri, martalar, damızlıklar… Her sınıfı temsil eden tek tip kıyafet var.

Damızlıklar kırmızı pelerin ve beyaz başlık takıyor. “Bu onların hatası. Ordu olmamızı istemiyorlarsa, üniforma vermeleri yanlıştı.” Dizideki olaylar June’nun mücadelelerini konu ediniyor. The Handmaids Tale, geçmişi ve bugünü birlikte işliyor. The Handmaids Tale‘nin şu an 4.sezonu yayımlanıyor. Ayrıca 5. Sezon için de onay almış bulunmakta. Farklı ve dinamik senaryosu, oyuncuların performansı bu diziye başlamanız için yeterli sebepler. Ben dizi önerisini yaptığım Handmaids Tale’yi, izleyip pişman olmayacağınızı düşünüyorum.

 

The Handmaid’s Tale 4. Sezonunun Genel Yorumu

The Handmaids Tale‘nin başkarakterine Elisabeth Moss hayat veriyor. Oyuncunun performansı ayakta alkışlanmayı sonuna kadar hak ediyor. Canlandırdığı karakter June Osborne aslında bir editördür. Eşiyle ilişki yaşamaya başladığında adam evlidir. Daha sonra boşanır ve June ile evlenir. Bir kız çocukları olur. Bu mutluluk uzun sürmeyecektir.

Ülke ele geçirildikten sonra June zorla damızlık yapılır. Kızları Glied’da seçkin bir aileye verilir. Eşi Luke ise Kanada’ya kaçmayı başarır. June, Komutan Fred Waterford’un hizmetine verilir. Uzun süre hamile kalamayınca Serena (Bayan Waterford) sorunun eşinde olabileceğini söyler, çocuğu olmazsa başına gelecekleri anlatır. Resmen bir çocuğu olması için kendine bu dünyayı yaratan Serena’nın bir teklifi vardır. Şoförleri Nick ile birlikte olmalarını ister. Zaten her fırsatta bakışlarıyla flörtleşen ikili birlikte olur. ( Ahh Luke üzümlü kekim) Bu ilişkiden sonra June hamile kalır. June birçok kez evden kaçmaya çalışır. Çocuğunu da kaçmayı başardığı bir dönemde tek başına doğurur.

The Handmaids Tale‘de bana çok tuhaf gelen bir ritüel var. Damızlıklar doğum yaparken komutan eşleri sanki kendileri doğum yapıyormuş gibi bir canlandırma yapıyor. Tüm komutan eşlerinin ve damızlıkların şahit ettikleri yalancı doğum anında herkesi tokatlamayıp kendilerine getirmeyi istiyorsunuz. Ancak bir tokatla kendilerine gelecek gibi değiller maalesef. Neyse June, Serena’ya bu yalancı doğum hazzını yaşatmıyor.

June yeni doğan çocuğunu Kanada’ya kaçırmayı başarıyor. Kendisi de kaçma imkânı yakalasa da diğer yavrusu hala Gilead’da bu yüzden burada kalmaya devam ediyor. June kendi kızını bulup kaçıramasa da Gliead’ın bir uçak dolusu çocuğunu Kanada’ya kaçırıyor. June adeta Gliead’a karşı yapılan direnişlerin daha fazlasını tek başına yapıyor. Ancak bu dönemde psikolojisi çok kez git geller yaşıyor. Bir de kızımıza kim yardım etse sonu duvarda bitiyor. The Handmaids Tale‘de sevmediğim tek noktada burada başlıyor. Ona yardım eden herkes ölse de Gliead’ın kutsal çocuklarını kaçırsa da karakterimize bir şey olmuyor.

4.sezonda June, Kanada’ya kaçıyor. Gliead’la mücadelesi bundan sonra nasıl devam edecek? Kızına kavuşabilecek mi? The Handmaids Tale‘nin ilerleyen bölümlerinde bu sorulara nasıl yanıt alacağımızı izleyip göreceğiz.

Ünlü Dizide Türk Yönetmen

The Handmaids Tale‘de Türk seyircilere bir de sürpriz var. Dizinin en çok sevilen bölümünün yönetmen koltuğunda Deniz Gamze Ergüven oturuyor. Bölüm Imdb’den 9,6 puan alarak dizinin en yüksek puanlı bölümü unvanına sahip.

Kaynak: https://www.hukukidurum.com/anlasmali-bosanma-protokolu-ve-dilekcesi/