Advertisement
Advertisement

Duvardan Dünyaya Manganın Etkileyici Öyküsü

Duvardan Dünyaya Manganın Etkileyici Öyküsü
  • 3
    0
    0
    0
  •   Kanagawa’nın Büyük Dalgalarını bilir misiniz? Cevabınız bilmiyorum olsa bile Kanagawa’nın Büyük Dalgaları’nı gördüğünüz an tanıyacaksınız. Peki bu büyük dalgaların tasarımcısı Kanagawa Oki Nami Ura’yı tanır mısınız? Muhtemelen bu soruya verilen olumsuz cevapların sayısı diğerine oranla daha fazla olacaktır. O zaman tanımayanlar için bu büyük dalgaların tasarımcısını gelin sizlere ben tanıtayım. Kanagawa Oki Nami Ura, 18. ve 19. Yüzyıllarda yaşamış bir Edo dönemi ressamıdır. Edo Dönemiyse, Japonya’nın ilk modern dönemi olarak adlandırılır. Bu dönemde, dış dünyaya kendini daha fazla kapatan Japonya, hem ekonomik, hem kültürel, hem de sanatsal olarak daha içe dönük fakat oldukça üretken birkaç yüzyıl geçirmiştir. İşte tam da bu dönemde yaşayan Kanagawa, bir ukiyo-e ressamıdır. Ukiyo-e, Türkçeye hüzünlü dünya şeklinde tercüme edilebilir. Genel olarak modern olma amacı güden bu akımın ilham kaynağı doğadır, sanatçılar eserlerinde sıradan insanların dünyasını anlatır. 

      Japonya, tarihi boyunca dini ve sanatsal anlamda en çok Çin’den etkilenmiştir. Çin’den sonra Budizm’i benimsemesiyle, duvarlara resimler çizilmeye başlanmıştır. Kanawa’da bu kültürel etkileşimi kendi sanatına uyarlayarak kendinin ve öğrencilerinin çizdiği resim taslaklarına Çincede “kaygısız resim” anlamına gelen  “manga” ismini vermiştir. Önemli olan noktaysa manga olarak tanımlanan bu tarz çizimlere, 12. Ve 13. yüzyıllarda da rastlıyor oluşumuzdur. Bu durum bize manga sanatının başlangıcının çok eskilere dayandığını göstermektedir. Bugüne dek ulaşılan bulgular, manga sanatının geçmişinin çizgiyle birleştirilmiş bir fabl olarak 12. yüzyılda soyluların tüketimine sunulmuş “Choju Giga” edebi türüne dayandığını söylemektedir. Choju Giga, 12. yüzyılda Japon bir rahip tarafından din ve devlet adamlarını eleştirmek amacıyla hazırlanmıştır. Manga sanatının kökenine baktığımızda iki önemli kitap türüyle karşılaşırız. Bunlardan ilki  Kibyoshi’dir. Kibyoshi, Edo döneminin ortalarında üretilmeye başlanan bir resimli kitap türüdür. Ortalama otuz sayfa olarak hazırlanır, sarı kapaklarıyla tanınırlardı. İçerikleri genellikle yetişkinlere yönelik olurdu. Buyüzden defalarca yasaklandı. Kısa süreli bir popülariteye sahip olmasına rağmen bu türde binlerce eser yayımlandı.Yayımlanan ilk büyük Kibyoshi,  1775'de Koikawa Harumachi tarafından Usta Flashgold'un Görkemli Rüyası olarak çevrilen Kinkin Sensei Eiga’dır. Bu tür, kendi döneminde oldukça ilgi gördü ve çağdaş manganın önünü açtı. Hatta ilk çizgi roman olduğu söylenir. Bir diğer önemli türse Toba-e’lerdir. Toba-e, kökeni 12. yüzyıla dayanan bir resim tekniğidir. Bu teknikle çizilen eserlerin çoğu, insani işler yapan hayvanların öyküleriydi. Genelde belirgin hatlar ve renkli figürler kullanılırdı. Bolca sarkazm ve güldürü içerirdi. Kanawaga’nın manga ismini verdiği eserleri de aslında birer Toba-e’ydi. Bu teknik, günümüze kadar birçok değişim geçirse de aslında modern manganın temelini oluşturduğunu söyleyebiliriz.

      Animelerde gördüğümüz karakterlerin kocaman gözlere sahip olması durumuna ilk olarak 19. yüzyılda shoujo mangalarda rastlıyoruz. Tipik Uzak Doğu fiziksel özelliklerine sahip Japon halkı, aksine bunun tam tersi özelliklere sahip karakterler resmetmeye başladılar. Shoujo mangalar, genellikle genç kızlar için hazırlanan romantik içerikli mangalardı. O zamanlar bu stille ilişkilendirilen en önemli mangakalar Yumeji Takehisa ve özellikle de 20.yüzyılın başlarında oyuncak bebek tasarlama çalışmalarından sık sık büyük gözleri olan kadın karakterleri çeken Jun'ichi Nakahara’ydı. 

      19. yüzyılda Japonya’nın limanlarını batıya açmasıyla birlikte batı kültürü yavaş yavaş Japon halkının hayatına girmeye başlamıştır. Bu durum ülke içinde küçük bir kültürel kaosa sebebiyet vermiştir. Japon kültürünü muhafaza etmeye çalışan ve Batı kültürünü almaya çalışan iki zıt kesim arasında kültür çatışması başlamıştır. 19. yüzyılda Londra’da yayımlanmaya başlanan “Punch” dergisi, Japonya’da yaşayan bir İngiliz vatandaşı olan Charles Wirgman’nın dikkatini çeker ve Punch dergisine benzer bir çizgi roman stili ve manga tekniğini harmanlayarak Yokohama’da yaşayan yabancı azınlık için  “Japon Punch” isminde bir dergi çıkarmaya başlamıştır. Zamanla el değiştirip Japonların yönetimine geçen dergi, Japon halkı için mizah üretmeye başlamıştır. 20. yüzyılın başlarında Japon sanatı, en az Japon kültürü kadar Amerikan etkisi altında kalmaya başlamıştır. Bu tarihten sonra gazete eklerinde ya da dergilerde sürekli karakterlerin çizgi dizileri yayımlanmaya başlanmıştır. Bu süreç İkinci Dünya Savaşı’na kadar devam ederken, Hiroşima ve Nagazaki olaylarından sonra Japon sanatı, Japon ruhu gibi ergenliğini yitirmiştir. Manga kiralanabilen dükkanlar(Kashihonya) oldukça popüler hale geldi fakat savaş süresince ve sonrasında bir süre tarih, kahramanlık ve savaş konulu mangalar yasaklandı. Bunun sebebi, Amerika Birleşik Devletleri’nin bu konuda getirdiği kısıtlamaydı. Bu süreç savaş sonuna kadar devam etti. 

      İkinci Dünya Savaşı sonrasındaysa manga sanatının öyküsüne baktığımızda önemli bir isimle karşılaşıyoruz. Osamu Tezuka, aslında tıp eğitimi almış olmasına rağmen, kendine çok farklı ve etkileyici bir kariyer yolu çizdi. Modern manganın babası olarak tanıtabileceğimiz Osamu, Japon pop kültürüne farklı bir bakış açısı getirmiştir. Mangaları birer roman haline getirmiş, bunu yaparken de farklı efektler ve teknikler kullanarak hem Japonya hem de diğer ülkelerin çizgi roman sanatçılarına farklı ufuklar açmıştır. Osamu, çizgi romanlarında ses efekti kullanan ilk sanatçıdır. Bu sayede mangaya bir sinema filmi izlenimi katmıştır. Artık modern manga doğmuştur. 21. yüzyılda artık her Japon’un aldığı üç kitaptan biri manga. Sizce de etkileyici değil mi?

     


    Yorumlar (0)

    Bu gönderi için henüz bir yorum yapılmamış.

    Yorum Bırakın

    Yorum yapmak için üye girişi yapmalısınız. Üye girişi yapmak için buraya tıklayınız.