Merhaba sevgili okur.
Sana bunları çok da iyi bildiğin o zihnimden yazıyorum, belki de senin zihninden.
'Anksiyete Beyle Geçirilen Zamanlar' isimli yazım, daha doğrusu içimdeki zehri akıtmak için bulduğum ilk yol beni çok farklı insanlarla da tanıştırdı. Birçoğu geçmiş olsun dileklerini iletti, birçoğu nasıl da aynı kapana kısıldığımızı anlattı, kimisi de bana gerçekten tabiri caizse (ki bu tabirden nefret ediyorum) ruh hastası muamelesi yaptı. Hatta öyle ki bir an gerçekten hasta olduğumu düşündüm, hatta onların tabiriyle 'hasta olduğum için' suçlu da hissettim kendimi. Ama gün sonunda kendime şunu hatırlattım, sen de hatırlat. Biz hasta değiliz. Sadece çok fazla düşünmekle cezalandırılan bir avuç insanız nihayetinde.
Üstte bahsettiğim 'biz hasta değiliz' cümlesi yanlış anlaşılmaya müsait bir cümle ama açıklamama izin ver lütfen. O 'biz hasta değiliz' cümlesi bir reddetme cümlesi değil çünkü, aksine anksiyeteyi benim kadar sahiplenen ve anlamaya çalışan yoktur diye düşünüyorum. Klinik bazda bakalım mı olaya? Bu anksiyete denilen şey, tıpta 'bozukluk' olarak nitelendirilir. Ve ben bunun karşılığında şu cümleyi çok rahat kurabilirim sana.
Bozulan şeyler, tamir edilmekle mükelleftir.
Tabii ben sadece anksiyete bazında konuşuyorum. Çok daha ciddi ve gerçek manada 'hastalık' terimini birebir gördüğüm anlara da şahit oldum çünkü. Bizimkisi benim, senin, aslında hepimizin biraz da olsa hissettiği şeylerden bahsetmek. Reçetesinde 'yaygın anksiyete bozukluğu' yazan senden konuşuyorum, benden. En çok benden sanırım.
Tıpkı önceki yazımda da bahsettiğim gibi, şu an öylece sayfa yeniliyor olabilirsin. Pandemi şartları ve günümüzün getirdiği hızlı yaşantı seni yormuş, bu hissettiğin huzursuzluğun adını doktordan 'anksiyete' olarak duymuş ve internette araştırmaya gelmiş de olabilirsin. Ya da benim her zaman yaptığım gibi (ki yapma, zihin mıknatıs gibidir, iyiyi kötüyü ayırt etmeksizin çeker) internette 'acaba ne yapsam da geçer?' diye forumlarda, sözlüklerde, buralarda yazılar okuyor da olabilirsin. Merak etme, sana internette okuduklarını zırvalamayacağım. Benim tek istediğim farkındalık ve eğer bu kapandaysan şimdi, iyi dinle lütfen. Aç camı, izle şehri. Bırak zihnindeki düşünceler aksın trafik gibi, bırak kırmızı ışıkta kornalar çalsın, bırak birileri karşıya geçsin, bırak birileri kaza yapsın, birileri küfretsin. İzle, müdahale etme. Düşüncelerini de buna benzetip izle sadece. Karışma şehre, sokak lambalarına, anayola düşüp onun bunun rüzgarıyla savrulan bir karton parçası değilsin sen. Farkına var ve izle. Bir süre sonra şehir durulacak, zihninin sokakları sakinleşecek. Ve sana şimdi imkansız gibi görünen o şeyi söyleyeyim mi? Bu hissettiğin ne varsa, sonsuza dek sürmeyecek. Günler konusunda söz veremem tabii, neticede insanız. Ama zihninin ışıklarını fark et, gözlerini ısrarla kapattırıyor sana hislerin. Körebe oynadığını sanıyor zihnin, evet. Farkına var. Bu bir körebe değil, sen bu oyunu oynamak zorunda da değilsin.
Şu an inan bana ne anlattığımı ben de bilmiyorum ama sadece anlatmak istiyorum. Aslında aldığım mesajlar şekillendirdi beni birazcık. Toplumun fotoğrafını bir kez daha çok iyi çektiğime inandım mesela. Ne yetenekliymişiz acımada, dışlamada, bizden görmemede, yok saymada ve nice barındırdığımız kötülükte! Sen olma onlardan diye yazıyorum bunları. Ruhun da hastalanabilir sevgili okur. Ayağına diken batsa utanacak biri var mı aramızda? Grip olduğu için dışlanan? Sırf alerjisi var diye ilaç kullanan birine garip garip baktın mı ya da? Utanma, dışlama. Ruhun da rahatsız hissedebilir, ruhun da ilaca, desteğe ihtiyaç duyabilir. Bundan utanma. Nasıl fizyolojik bir şeyden utanmıyorsan, ruhundan ve özünden de utanma. Unutma, sen bir ağaç değilsin. Seni toprağa, çevreye bağlayan köklerin yok. Sen, yaşantılarının şekillendirdiği birisin. Teksin. Sana özgü bir yazın var, sana özgü bir parmak izin. Sana özgü gibi hissettiğin anksiyeten olabilir ama orada dur, o sana özgü değil. O sana özgü olsaydı ben bunları yazamazdım. O sana özgü olsaydı 'psikoloji' olmazdı. Her şeyin bir nedeni ve sonucu var sevgili okur. Yaşadıklarımızın ve yaşattıklarımızın mayası bir gün şekillenecek. Kötü ya da iyi, emin ol bir kapı açılacak.
Çok konuştum, belki boş konuştum ama anlatmak istedim işte. Belki sonra farklı konulardan da bahsederiz ya da silinir giderim buralardan. Ama silinip gitmesini istemediğim tek bir şey var, o da yukarıda anlattıklarım. Utanmamamız gerekenler, asıl normalleştirmemiz gerekenler, asıl dışlamamamız gerekenler. Antidepresan kullanıyor diye deli sıfatını acımasızca yapıştırmamamız gerekenler, ruhsal problemleri olan birine el uzatmak yerine onun elini kesmememiz gerekenler. Biliyorum, çok iyi anladın. Anladığını da anlat, olur mu? Birinin zihnindeki taşları oynatabildiğin kadar insansın, birinin düşüncelerini (iyi yönde) değiştirebildiğin kadar varsın ve olacaksın.
bu arada, internete güvendiğin kadar doktora güvenmeyi unutma. sana en doğrusunu her zaman doktor söyleyecek çünkü. öyle eklemek istedim.
sevgilerimle,
deniz kızı.
Yaklaşık iki yıldır ben de ayni dertten muzdarip biri olarak şunu soyleyebilirim. Toplum dedigimiz ayni şeyleri düşünmek ayni kararlari vermek ve onlara benzemeyen insanlari dislamak adina kurulmus bir yığın dusunceden yoksun varliklarin birlesimidir. Benim sıkıntım yaygin anksiyete bozukluğu beyin ve bagirsak aksinin duzgun calismamasi ve seratonin endorfin dopamin salgilanamamasindan geliyor. Duzenli olarak yasadigim depresyonlar surekli kilo ve zaman kaybi olarak geri dönüyor. Eger cok okuyan bi insansaniz anksiyete bozukluğu ölümünuze bile yol açar. Arkadaslarim tarafindan, girdigim bir ortamdan hatta ailem tarafindan bile dislandigim zamanlar oldu. Tedavi sureci iki yildir devam ediyor hayatimda ilk kez normal insanlar gibi az kaygili ve bulanik dusunceler olmadan nasil yasanir onu goruyorum kullandigim ilaclar sayesinde. Fakat gercekten tedavi edilmeli miyim o tartisilir. Sonucta Edward Munch tedavi edilseydi bir ciglik tablosu cikar miydi tartisilir. Zaten kendi kendine guzel vakit geciren bir insanken, ukulele ve cello calarim, felsefe ve yeralti edebiyati okurum, sporumu yaparim, karakalem ve yagli boya yapar, deri cüzdan dikerim, satranc oynarim, kendi film muzik listem vardir ve baskalariyla vakit gecirmekten ziyade kendimle gecirdigim vakit benim icin daha degerlidir. Fakat bu duzgun insan iliskileri kurmami engellerken mevcut arkadas ve 4.5 senelik iliskimin bitmesine ailemle aramda ucurum olusmasina sebep oldu. Iki yildir varligini surekli sorgulayan cesitli felsefelerden dunyaya bakarak irdeleyen bir insanken ojesi bozulanlar ve bir sise kapagi dahi acamayan insanlara tercih edildim. Ama bu surec beni yipratsa da her seferinde kendi dusunce ve dogrularimla yeniden guclu bir birey olarak ayaga kalkmayi bildim. Hayatimi yalniz ve icinde gizli bir dunya tasiyan biri olarak maskelerle insanlar icine karismayi ogrendim. Bu bir hastalik olmaktan ziyade dusunmeyen insanlarin da yükünü beyninde tasidigin acıdan baska bir sey degil. Yalnız degilsin