Sanat, insanların duygularını ifade edebildiği çok özel bir varolma biçimidir. Acılarımızı, sevinçlerimizi, öfkemizi, kırıldıklarımızı bir şekilde dışarı atmadığımızda, çürürüz. Tükeniriz. Tükenmemek için herkesin bir dışa vurma yolu vardır. Kimi fiziken, kimi ruhen reaksiyon verir. Sanatçılar ise sözlerle, bestelerle, konserlerde zikrettikleri isimlerle reaksiyon verirler. Bize kayıplarını derinden hissettiren on kıymetli sanatçıyı ve eserlerini sizin için derledim.
1. Adam Levine - Memories:
2. Charlie Puth & Wiz Khalifa- See You Again:
Fast and Furious serisinin yedinci filmi için hazırlanan bu şarkı, 2013 yılında tutkunu olduğu bir hız arabasında can veren Paul Walker'in anısına yapılmıştır. Filmin Paul'e veda etmek için yazdığı son sahnede de çalan şarkı merhum sanatçı ile adeta özdeşleşti, bir gün bir yerde kavuşacağımıza inandığımız tüm kayıplarımıza itfahen adeta her dinleyişte içimize işledi.
3. Calum Scott- Dancing On My Own:
4. Evanescence- My İmmortal:
Kimi rivayete göre Amy Lee'nin kardeşine, kimi rivayete göre ise yitip gitmiş bir aşığa yazılmış diye bilinir. Yıllardır dinlerken kime ithaf edildiğine karar veremedim. Ölümün o kesif, buz gibi acısını tek cümlede tüm dünyaya haykıran bir şarkı bu. Her açışta "emin misin?" diye sorulması gerekli...
5.The Carnberries- Zombie:
The Cranberries bu şarkıyı, İngiltere’nin Warrington kentinde IRA tarafından düzenlenen bir saldırı sonucu iki çocuğun hayatını kaybetmesi üzerine yazmıştır. Şarkının her cümlesini saran o savaş havasında sanki bizim içimizde bombalar patlıyor, sanki içimizde ölen biri var hissiyatı veriyor. Çocuğunu kaybeden her anne, canından can kaybeden herkes için varolan o savaşlar ve yokoluşlar resmen Dolores'in o puslu sesi ile can buluyor gibi.
6.Pink Floyd- Wish You Were Here:
Pink Floyd grubunun kurucusu Syd Barret grupta olduğu dönemde şarkıların söz ve bestelerinin neredeyse tamamını yapmaktadır. Ne yazık ki Syd uyuşturucu bağımlısıdır. Grup üyelerinin uzun tartışmaları sonucunda Syd Barret'in gruba daha fazla katkı sağlayamayacağı düşünülür ve gruptan atılır. Grup yeni albümleriyle dünyada tanınır hale gelir. Fakat David Gilmour ve Richard Wright Syd Barret'i yıllar geçse bile hala unutamamıştır. Grup üyeleri ondan ne bir haber, ne bir mektup almıştır. David Gilmour yeni albümünde ona bir şarkı yapmayı hayal eder. Bu şarkıya inanılmaz özen gösterir. Ve grubun albüm kayıtları başlar. “Wish You Were Here” şarkısının kaydını yapmak biraz zor olur onlar için; her birinin Syd'le olan anıları hatırlanır. Tam kayıttayken stüdyonun kapısından içeri birisi girer. Kimse önce tanıyamaz ama bu Syd Barret'in ta kendisidir. Değişmiştir, uyuşturucuyu bırakmıştır. İçeri girer girmez ''Nerede kalmıştık ? '' der. Kimse gözyaşlarını tutamaz o an. Ona şarkıyı dinletirler, beğenmez. Ve Syd gruba geri dönmemeye karar verir. Ortadan kaybolur. “Wish You Were Here”albümü 1975'te çıkar. Ve Syd Barret 7 Temmuz 2006’ya kadar sadece Pink Floyd grubuna değil, hiçbir televizyona, gazeteciye gözükmez. 7 Temmuz 2006'da öldüğünde, geriye onun için ağlayan insanları bırakır. Bir efsanenin hazin sonu gibi görünse de, neredeyse yarım asır sonra bile hala her dinleyen insanın aklında Syd Barret efsanesi canlanmaya devam eder.
7.Christina Aguilera- Hurt:
Christina Aguilera çok uzunca süre ailevi travmalarında babasını sorumlu tutmuş, babasını affetmemiş ve görüşmekten kaçmıştır. Bu öfkenin bir yansıması olarak babasına hiç açıklama yapma imkanı da tanımamıştır. Yıllar geçip de babası hayata veda ettiğinde olaylara farklı açıdan bakma olanağı olmuş ve Hurt'ü babasındasn özür dilemek maksadıyla yazmış ve bu acı özrünü anlatan bir kliple duygularını dile getirmiştir.
8. Haluk Levent- Elfida:
Elfida'nın hikayesini Haluk Levent şu şekilde anlatıyor.
"Birincisi Elfida ismi sonradan verilmiş bir isim. Adı Beyzanur kızımızın. 4 yaşlarındayken tanıştım bu kızımızla. Babası Murat Çelik bir emekçiydi. Kızın amansız hastalıkla mücadele için Cerrahpaşa Tıp Fakültesine gidiyordum. Doktorlarla görüşüyordum. Detayları burada anlatmak istemiyorum ama çok uğraştık.Elfida Beyzanur isimli bir kız çocuğuna yazılmış. Bir gün doktorların odasındaydım ve doktorlardan biri bana dedi ki: "Haluk Bey, bu kızı gözden çıkartın." Yanımda da müzisyen arkadaşım Emrah Aydoğdu var. Emrah, "Gözden çıkarılan kadın anlamı Osmanlıca'da Elfida." dedi. Belki tam birebir anlamı olmuyordu ama bir kavram olarak çok uyuyordu. Tabi biz birbirimize sarılıp ağladık. Gerçekten Beyzanur'u çok seviyordum. Sisliydi kirpiklerin ve gözlerin yağmurlu... Ve oturdum şarkıyı yazdım. Sevgili Emrah Aydoğdu da elinden geleni yaptı. Sözlerinde düzenlemeleri yaptık ve Ömer Faruk Güney'in de müziği vardı. Bu şekilde Beyzanur'un son günlerinde ona şarkıyı söylüyordum ama kendisi olduğunu bilmiyordu Elfida olarak biliyordu. Tabi küçük bir çocuktu son zamanlarında 8 yaşındaydı. O dönem de şirketlerim batmış, sözlerdeki Omzumda iz bırakma yüküm dünyaya yakın şunu ifade etmek içindi. Ya zaten dünya kadar batmışım, sıkıntılıyım, Beyzacığım ne olur bari sen gitme demek içindi. O sözlerdeki yüzyıllardır sarılmamış kolların cümlesi, anne ve babası gece gündüz nöbetteydiler. Beyzanur'un kırılganlığından hasta yatağından dolayı sarılamıyorlardı. Gerçekten sarılabildiklerini görmedim. Sisliydi kirpiklerin ve gözlerin yağmurlu sözleri ise Beyzanur'un gerçekten hep yağmurlu gözleri vardı hayata tutunmaya çalışan... O dönemde hastane personeline Bakırköy'de bir konser verdim. Beyzanur'a iyi baksınlar diye onların gecesine katıldım. O gece evden başka bir yere kaldırılan Beyzanur'u kaybettik. Onların acılarını hep paylaşmaya çalıştım. Kısacası Elfida'nın öyküsü bu. Başka hiçbir öyküsü yok. Net, düz, sade..."
9. Sezen Aksu- Güvercin:
Sezen Aksu bu şarkıyı Hrant Dink'in öldürülmesinin üzerine yazmıştır. Ölüm kendi başına bile zorken, Hrant Dink gibi yaşamaya devam etse dünyaya pek çok güzel iz bırakabilecek insanların bir hiç uğruna katledilmesine isyan etmiştir. Şarkının ilk ismi "Güvercin'in Ağıtı" olarak çıkmış, albüm aşamasında bu şarkı "Güvercin" olarak piyasaya sürülmüştür. Gel zaman git zaman bu şarkı Sezen Aksu'nun başka bir kaybında tekrar dile gelmiş, sevgili üstad Meral Okay'a veda için düzenlenen anma gecesinde yine göz yaşları eşliğinde söylenmiştir.
10. Levent Yüksel- Yas:
Bir şarkı düşünün. Yazan kişi okuyamıyor, düzenleyen kişi duyamıyor, uğruna yazıldığı kişi için de kelimeler kifayetsiz. Sezen Aksu'nun Uzay Heparı'nın genç yaşta ve çok talihsiz bir biçimde vefat etmesinin adından kaleme aldığı şarkı yas. Kim sorsa "mümkün değil, okuyamam" dediği şarkının düzenlemesini de üstad Onno Tunç yapıyor. Şarkı henüz piyasalara girmeden Onno Tunç da hayatını kaybediyor üstelik. Sezen için derin bir gönül yarası haline gelen bu şarkı, Levent Yüksel'in ikinci stüdyo albümüne giriyor. Dinlemeye kıyamadığımız, dinlerken de yitip giden o muazzam adamları hatırladığımız, hatırladıklarımıza kendi kayıplarımızı da kattığımız inanılmaz bir eser...
Bonus:
Vedalar her zaman hüzünlüdür. Ölümün de ölenle bir zoru yoktur; kalanı yakar, kavurur, acı bibere çevirir. Bir daha hayatın asla aynı olmayacağı, bir kişinin daima eksik kalacağı, açılan yaranın sadece iyileşebileceği ama asla tamamen kapanmayacağı bir kayıptır ölüm. Ayrılık gibi sevdaya dahildir ama gidenler bir daha dönmez. Hiç söz etmesem de, hatırlamasam da, görmesem de artık... Her zerremle gurur duymama sebep olan harikulade birini kaybedişimin anısına biraz da bu yazı. Babam için...
Yorum Bırakın