Bir garda bir veda yaşandı. Kadın adama görüşürüz diyemeden tren kalktı. Göz göze gelemediler. Siyah ne varsa geçirmişti üzerine kadın, adamsa bembeyaz bir takımlaydı. Burada da uyamadı bana diye düşündü kadın. Kızdı. Önceyi hatırladı, çok önceyi.
O an tren kalkarken, önceye gitmek istedi belki. Şimdi adam da önceyi hatırlamış mıdır diye düşündü, bilememesine kızdı. Bir kere de hatırlamadığı için adama kızdı. Kadın unutulmanın korkunçluğunu hissediyordu. Unutulma ihtimalini düşündü, hayır unutulmam diyemedi. Hataları için kendine kızdı, hatalarını yaptırdığı için adama.
İçinde bir şefkat doğdu kadının birden bire, adamı trenin camının buğularında ararken onu kaybedişine üzüldü. Yanımdayken neden sarılamadım diye düşündü kadın. Adam da bir adım atmamıştı ki sarılabilsinler. Yine önceye gitti. Çok önceye. Kalbinin çocuk olduğu zamanlara, adam oradaydı yine ve yine sevemiyordu adamı.
Kadın sordu kendine, neden diye, neden bakmadım yüzüne, neden sevemedim. Cevap veremedi kadın, bir defa da bunun için kızdı. Adamın onu unutmasından çok korktu, ihtimali her düşündüğünde kendini raylara atmak istedi. Kadın yine adamı aradı, göremedi, kadın yine düşünürken, adam bir kez daha gitti.
Tren kalktı, bir ses çıktı. Uyandı kadın. Adamı içinden uğurlamıştı zaten. Son kez baktı adama yine. Beyaz takımları çok yakışmış diye düşündü. Sevindiğini hisseder gibi oldu. Duraksadı. Rahatlamasının normalliğini kaldıramadı.
Tren nereye gitti bilmiyordu. Ama onun yolcuğu vicdanına doğru çıkıyordu.
Yorum Bırakın