Advertisement Tracker

Simülasyon Teorisi 2 : Paralel Evrenler

Simülasyon Teorisi 2 : Paralel Evrenler
  • 1
    0
    0
    0
  • Paralel evrenleri düşünmeye başladığımda ilk önce bir simülasyona benzettim. Biz bir simülasyondaysak niye bizim başka gerçeklikteki simülasyonumuz olmasın? Ressam olan bir Adolf Hitler düşünün?

    Veya şöyle düşünelim, bizim evrenimizden başka daha da gelişmiş bir uygarlık varsa?  Eğer öyle bir uygarlık varsa yani simülasyon yaratacak kadar gelişmiş bu uyarlığa 1 numaralı uygarlık diyeceğim o zaman onların simülasyonunda olduğumuzu veya olmadığımızı nereden bileceğiz? Ve eğer onlardan da üstün bir uygarlık varsa ve eğer onlar da 1 numaralı evreni simüle etmişse?  Eğer bu böyle devam ederse evren içinde evren olmuş olacak ve bir döngüye ve paradoksa gireceğiz. Öte yandan, metafizik duvarına toslayacağız. Bu yüzden basit sorularla başlayalım. 

    Öncelikle paralel evren, simüle etmek nedir? bilimsel ya da felsefi olarak bilgiye ulaşabilir miyiz? sorularıyla başlamak yerinde olacaktır.

    Paralel evren veya çoklu evren, birbirinden farklı, inanılmaz sayıda değişik tipte evren olduğunu varsayan bir kavramdır. Simüle etmek ise, bir şeyi gerçekmiş gibi dizayn etmek ve canlandırmak anlamına gelir. Ancak paralel evrenler varsa şu anlık ne gözlemlenebilir ne de deneyimlenebilir. Diğer evrenlere de ulaşması imkânsız denecek kadar uzakta olabilir. Şu an bu bilgiye ulaşılacak kadar teknolojiye veya bilimsel metoda da sahip değiliz. Ancak ilerde niye olmasın? Simüle etmek kavramını daha da açacağım ancak öncelikle aydınlanma çağına bakalım.

    Aydınlanma Çağı ve Paralel Evrenler

    Öncelikle filozofların epistemolojik yaklaşımlarına bakalım. Paralel evren bilgisine kesin olarak ulaşabilir miyiz?

    -Francis Bacon’a göre evrenin merkezinde bilim vardır Ayrıca bilimsel metodun kurucularından biridir. Ve doğa ve akıl harmanlaştırma fikrini ortaya atmıştır. Ancak Paralel evren fikrini onun bu düşünceleriyle cevaba ulaşmayı çalışırsak hata yapmış oluruz. Çünkü paralel evrenlere bilimsel metotlarla ulaşmamız şu anlık zor gibi görünüyor. Henüz evrenler konusunda uzmanlaşamadık hala evren hakkında bilemediğimiz pek çok bilgi var. Ancak bunu açıklığa kavuşturmak isteyen teoriler de var. İlerideki yazıda değineceğim.

    -Descartes’e göre bilginin temeli akıldı ancak bazı şeylerin metafizik olduğunu biliyoruz ve bunlar algımızın ötesinde yatan şeyler. Örneğin, zamansızlık, tanrı vs. daha da ileri götürürsek paralel evrenler hipermetafiziktir. Elimizde tutarlı bilgi olmadan bunlara ulaşamayız. Yani Descartes'ın dediğinin aksine, bu konuya sadece akılla ulaşmamız mümkün değil.

    -John Locke’a göre aklımız, tecrübelerle dolan bir boş levhaydı ancak bu bilgiye bu şekilde de ulaşamayız. Çünkü zamansızlığı, paralel evrenleri veya tanrıyı tecrübe etmemiz imkânsızdır.

    Fakat şöyle bir şey olabilir, daha da abartırsak eğer teknoloji gelişirse ve makineler icat edilirse o zaman biz bunu deneyimleyebiliriz veya tecrübe edebiliriz. Diğer yandan sanal gerçeklik gözlükleriyle bu bilgiye ulaşabiliriz. Fakat sahte bir deneyimleme olurdu veya salt bilgi olmazdı elbette ya da şöyle bir şey daha var şu an gerçek olduğumuzu nereden biliyoruz? 

    Paralel evrenlerin var olduğunu kabul edelim. Bizden daha da gelişmiş bir uygarlık olabilir. Ve O uygarlığın simüle ettiği gerçeklikte yaşıyor olabiliriz.  Peki bu mümkün mü?

    Özetle paralel evrenler dediğimiz kavram, saf akılla ulaşamayacağımız, tecrübe edemeyeceğimiz ancak teknolojinin gelişmesiyle bunu hem akılla hem de tecrübe yoluyla anlamlandırabileceğimiz bir kavramdır. 

    Bir uygarlık tarafından simüle edilmişsek? Ve paralel evren yaratmışlarsa? Bunlar mümkün mü?

    Bunun olması için öncelikle matrix gibi bir ortama ihtiyacımız var. Bu ortama yani bir algoritmaya şu anda sahibiz. Örneğin, sanal gerçeklik gözlükleri, müzik algoritmaları veya metaverse vs Sonrasında makinanın kolayca üretilen gerçek yapay zekaya yani bilince sahip olması gerekiyor. Burada kastettiğim şey aslında insanın yapabildiği her şeyi yapabilen bir makine. Örneğin, tesla arabaları bir bilince sahip değil ama doğru programlamayla insanın yapabildiği birçok şeyi yapabiliyor.  Chinese Room deneyi bunu anlatıyor aslında bilinçsiz bir makine nasıl üst düzey davranışlar sergileyebiliyor. Şu şekilde oluyor doğru programlamayla bir makinenin insan zihni gibi hareket edebilmesini sağlayabiliyorlar. Ama aslında makinenin bir zihni yok sadece simüle ediliyor. Gerçek bir zihin veya bilinç değil. Fakat olaya şu pencereden bakarsak,

    Bilinç nedir?

    Bilinç, farkındalık, dikkat ve hafızayı içeren bir kavramdır. O zaman buna bakacak olursak, Chinese Room’un ve tesla arabaların da bir bilinci var. Öte yandan, makinenin sadece yazılımı olması yetiyor çünkü örneğin, insanı düşünün uyurken rüya gördüğünüzde, duyusal bilgiye erişiminiz olmadığı halde bilinçlisiniz. Acıyı deneyimleyen herhangi sistem çalışıyor ama bedeniniz hareket edemiyor. Beden olması şart değil. 

    Makinenin salt bir tecrübeye ihtiyacı var mı?

    İnsanların herhangi bir bilgiyi işlerken bir tecrübeye ihtiyacı olabilir. Ancak kesin olarak, makinenin bir bilgiyi öğrenmesi için tecrübeye ihtiyacı yok. Aslında insanların da yok. Örneğin, bir aslan gördüğümüzde niye korkmak zorundayız? Bunu daha önce tecrübe etmedik ama bu bilgiyi öğrenmişiz. Çünkü doğal seçilim dolayısıyla bilgi olarak kodlarımıza yerleşmiş olabilir. Bir canlı tecrübe sahibiyse bunu nasıl anlayacağımızı bu makalede anlatıyor. 

    Simüle edebilmemiz ya da edilebilmemiz için ihtiyacımız olanları özetlersek;

    ·         Matrix gibi bir ortam

    ·         Bir yazılım yani kendi kendine ilerleyebilen bir algoritma

    ·         Bilinç

    ·         Bilgi girdisi

     

    Eğer bunları simüle edebilirsek, yüksek olasılıkla başka bir uygarlık tarafından simüle edilmişiz demek. Başka bir deyişle, başka bir paralel evren yaratma olanağımız çok yüksek.

    "çoklu evrenler" dendiğinde yukarıda anlattığım tamamen bilinç, yapay zekâ ve düşünce deneyleriyle açıklananın dışında bir de uzay-zaman dokusunda açıklanan paralel evrenler var. Gezegenlerin, ışık hızının ve direkt olarak evrenlerin araştırıldığı yarı bilimsel yarı felsefi teoriler de var. 3 tane teoriyi anlatacağım.

    Seviye 1 Paralel Evrenler

    Bu seviyedeki fikre göre, uzay o kadar büyük ki istatistik kurallarına göre sonsuz sayıda gezegen olması gerekiyor ve bu gezegenlerden bazıları bizim gezegenimizle tıpatıp aynısı. Ancak bu evrenleri bizler göremeyiz, çünkü bizlerin görüş alanı ışık hızıyla sınırlıdır. Işık hızı, nihai hız sınırıdır. Işık, yaklaşık 13.8 milyar yıl önce büyük patlamadan sonra yola çıkmıştır ve dolayısıyla ışığın 13.8 milyar yılda alabileceği mesafe olan 93 milyar ışık yılı çapındaki bir hacmin ötesine geçemeyiz. Peki ya herkes nerede? Gezegenimiz 13.8 yaşındaysa bizden başka gezegenler de olabilir. Bu teori tıpkı fermi paradoksuna benziyor.  Sadece bizim kendi evrenimizde örneğin 100 milyar yıldız varsa kabaca başka gezegenlere de eşit sayıda dağıldığını varsayarsak bize benzeyen de bir gezegen olmalı. Fakat farklı şekilde evrimleşmiş olabilirler veya daha gelişmişlerdir. Örneğin, şu anda marsa yerleşme fikirleri dolaşıyor. Belki de diğer gezegenlerdeki uygarlıklar çoktan marsa kolini kurdular.

    Seviye 2 Paralel Evrenler

    Bu seviyedeki evren teorisi o kadar genişler ki bir daha asla ulaşamayız. Kozmik enflasyon teorisine göre evren gittikçe genişliyor ve biz ancak gözlemlenebilir evrenlerin bilgilerine ulaşıyoruz. Ve buradaki sıkıntı aslında evrenin tam neresinde olduğumuzu bilmememiz. Nereye bakacağımızı da bilmiyoruz. Eğer bizden başka uygarlık varsa onlar bizim bilgimize ulaşabiliyorlar mı bilmiyoruz. 

    Seviye 3 Paralel Evrenler

    Bu seviyedeki paralel evrenler filmlerdekinin aynısıdır. Şöyle düşünün, 2 seçenekli bir karar var ve siz birini seçerseniz başka evrende seçmediğiniz kararın gerçekliği oluşuyor. Örneğin, Adolf Hitlerin siyaset mi ressamlık mı seçimi, siyaseti seçtiği için başka evrende ressam olan bir Adolf Hitler oluşuyor. Özetle olabilecek her şey gerçekleşiyor. Bu felsefedeki metafiziğin konusu aslında. Adı ise metafizikte olası dünyalar. Leibniz'in teorisi olmakla beraber bize şu soruyu sorar; içinde yaşadığımız dünya, gerçekten olabilecek en iyi, en kusursuz dünya mı? lakin Leibniz direkt olarak bunu tanrıya atfediyor ancak bu kadar kolay olmadığını gördük.

    Paralel Evrenler: Bir Bilgisayar Programında Değiliz 

    Bu makalede, bizim buraya kadar söylediklerimizin aksine bir uygarlık tarafından niye simüle edilemeyeceğimizi argümanla açıklıyorlar. Argüman şu; sadece birkaç yüz elektron hakkında bilgi depolamak, fiziksel olarak evrende var olandan daha fazla atom gerektirmekte fakat bunu yapabilmemiz için dünyamızda süperbilgisayar olması gerekiyor. Başka bir deyişle, insan beyninin sinapslarını yani işlem gücünü simüle etmek için süperbilgisayarlara ihtiyacımız var. Ancak şöyle bir şey var. Bizim evrenimizdeki fiziksel yasalar buna elverişli olmayabilir fakat belki de başka evrende bu mümkündür. 

    Diyelim ki paralel evrenler kanıtlandı yani bir uygarlık tarafından simüle edilmişiz bunu öğrendik. İnsanlar için o zaman ne olacak? 

    Burada çok önemli bir soru doğuyor.  İnsanların zihnindeki tanrı profili değişir miydi?

    Yani düşünün, evrenler farklı fizik yasalarıyla donatılmış, bazı yerler yer altı kaynakları bakımından çok zengin fakat bazı evrenlerde su bile yok. Bu insanların kafasında tanrı izlenimini değiştirebilir mi? Dindarlara göre evren mükemmel yaratılmıştı ve Tanrı iyiydi. Ancak görüldüğü üzere evrenler farklı yani sanki rastgele yaratılmış. 

     

    Kendi sitemdekine buradan ulaşabilirsiniz


    Yorumlar (0)

    Bu gönderi için henüz bir yorum yapılmamış.

    Yorum Bırakın

    Yorum yapmak için üye girişi yapmalısınız. Üye girişi yapmak için buraya tıklayınız.