Yüzünde acı bir gülümsemeyle bana doğru geliyor.Aynı zamanda o kadar ifadesiz ki bu yüz. Bir noh sanatçısı gibi. Tüylerimi ürpertiyor.
Sessiz,hafif ve düzensiz adımlar. Bir kuş tüyünün yere düşüşünü taklit ediyor sanki.
Yanımdan her geçişinde üzerindeki ipek şalın soğuk ve yumuşak dokusunu kollarımda hissediyorum. Bazen öyle fevri hareket ediyor ki, bu şal kafamdan aşıyor ve kafamı kaldıramıyorum altından. Boğuluyorum. Tam vazgeçtiğim anda sanki saklambaç oynuyormuşuz gibi şalı kaldırıyor ve burnumun dibinde beliriyor. Yüzümü inceliyor. Kokluyor. Şanslıysam yanağımı okşuyor. Ama bu sevgi dolu bir temas olmuyor hiçbir zaman. Sanki bir şey arıyor veya keşfediyor gibi.
Bir de sanki tüm bahar çiçeklerinden kafasına bir taç yapmış gibi güzel bir kokusu var. Bana bir hissi hatırlatıyor. Ancak ne bu hissi ne de hatıralarımı tarif edebiliyorum. Hatırladıkça unutuyorum.
Onun bu gelişlerinden çokça keyif alsam da aslında içten içe ondan nefret ettiğimi fark ettim geçenlerde. Hatta bu fark edişten sonra samimiyetsizliğim beni iğrendirdi. Sonrasında ise beni görmemesi icin defalarca kez tanrıya yalvardım. Lütfen dedim. Şu anda yok et beni. Ya da kopar onu benden. Kopar bizi bizden. Ama duymadı beni. Şimdiyse onunla baş etmek zorundayım.
Kendimle baş etmek zorundayım. O beni her incelediğinde ben onun gözlerinde kendimi keşfediyorum. Bu yüzden nefesimi kesmesi ve sonrasında beni kurtarması bana büyük bir haz veriyor. Biliyorum ki o an yine yüzümde bir şey arayacak. Ben de onun gözlerinde kaybolacağım.
Bir gün onun ağzından da duyacağım bunları. Eminim.
Çünkü ben onun aynasıyım. Ben onun aynısıyım. Çünk.. be...n....
Yorum Bırakın