Tanrılaşan Hitit Kralları

Tanrılaşan Hitit Kralları
  • 2
    0
    0
    0
  • Hitit Devleti 500 yıllık tarihi boyunca iktidar tek bir kraliyet hanedanlığı tarafından icra edilmişti.Krallık çöküş sürecine girdiğinde bile bu hanedanlığın üyeleri Fırat bölgesine çekilerek yaşamaya devam etmişlerdir.Özellikle kendilerine Neşalar diyen ve Hitit krallığının çekirdeğini oluşturan etnik grup Karkamış bölgesinde yaşamışlardı.

    Hititlerde krallar Tanrılar ve ölümlüler arasında aracılık yaptığına inanılıyordu. Kralların kabartma ve heykellerde başrahip olarak karşımıza çıkması bunun en büyük kanıtı.Yeryüzünde Tanrının temsilcisi oldukları için mutlaka hepsinin koruyucu Tanrıları vardı. Örneğin ll.Murşilinin koruyucu Tanrısı Güneş Tanrıçası Arina'dır. lll.Hattuşilinin korucuyu Tanrıçası savaş tanrıçası İştar'dır.

    Kralın aynı zamanda tebaası olduğu için bundan sorumlu olduğu için eğer Tanrıların gazabına neden olacak bir suç işlenirse tebaasını cezalandırılması gerekiyordu.Rüyalarla yada hayvanların iç organları kullanılarak fal baktırıyor beliren alametlerle risk altına girmeyen kral uğursuz alametlerden korunmak için kendi yerine o dönem boyunca bir hayvan yada bir insanı tahta geçiriyordu.Hayvan seçildiği durumlarda yüksek yerlerde kurban ediliyor kanı akıtılıyordu.İnsan olduğu zaman ise genelde bir savaş esiri seçiliyordu. Tehlike dönemi geçene kadar tam bir kral olarak yaşayan esir dönem sonunda eğer sorunsuz atlatılırsa ülkesine geri gönderiliyordu.Babiller de benzer bir uygulamanın olduğu ancak dönem bittiğinde seçilen geçici kralın (esir) idam ediliyordu.

    Tabarna adı verilen Hitit krallarına ve Tavananna denilen Hitit kraliçelerine uygulanan cenaze törenleri tüm ayrıntılarıyla tabletlerde aktarılmıştır.

    Krallar öldükten sonra bir tanrıya dönüşüyorlardı.Genç bir kralın hastalıktan öleceğini anlattığı tabletlerde "Sanırım Tanrılaşıyorum" ifadesi dikkat çekicidir.Titizlikle yapılan törenler 14 gün sürüyordu.Bu ayinler ilk olarak ilanla başlayıp ikinci günde öküz kurban ediliyor ölen kral veya kraliçenin ayak ucuna yerleştiriyordu.Ruhunun öküzün içine girdiği düşünülüyordu.Toprağına ise bir kadeh şarap dökülüyor ve bu dünyada tekrar kullanılmaması için kadeh kırılıyordu.Kralın veya kraliçenin bedeninin etrafında teke gezdirilerek arınması sağlanıyordu.

    Libasyon törenlerinde hayvan ya da insan kanı akıtılıyor ve akşam ölmüş kralın vücudu odunlar arasında yakılarak şafakta elekten geçirilip kralın kemikleri seçiliyor ve yağla dolu bir kaba alınıyordu.Kralı oturur halde gösteren heykellerle akşam başkonuk olarak şerefine yemek törenleri düzenleniyor ağıtçı kadınların mersiyeleri dansçı kadınların yas gösterilerileriyle devam ediyordu.Altıncı günün sonunda ebedi ikametgahı olan mezar yapısına yani Hititçe’de “E.NA Hekur” denilen taş eve götürülen kralın yakılan vücudundan arta kalanlar mezarında onun için hazırlanmış olan bir kanepenin üzerine bırakılıyordu. Öldükten sonra da adaklar adamaya devam edilmiş ve yaşamında var olduğu gibi ölümünde de hizmetçileri hizmete devam etmiştir.14 günlük ritüelin sonunda odasına yerleştirilen kralın yanına sadece hane halkının girmesine izin veriliyordu.

    Anlaşıldığı kadarıyla; yaşamda var olan hiyerarşi ölümden sonrada kendini baskın bir biçimde hissettirmeye devam ediyor; ölen kral Tanrı olup yer altı ülkesinde kendine tahsis edilen çiftlikte ruhsal varlığını sürdürmeye devam ediyordu.Öyleki öküzü kesen görevliye verilen konuşmada şu cümlelerle son buluyordu:"Nasılsan öyle kal" bu dünyada ne isen öteki dünya da öyle olmaya devam et...


    Yorumlar (0)

    Bu gönderi için henüz bir yorum yapılmamış.

    Yorum Bırakın

    Yorum yapmak için üye girişi yapmalısınız. Üye girişi yapmak için buraya tıklayınız.