Osmanlı Devleti'nin Kuruluşunda Etkili Olan Unsurlar
Osmanlı Devleti XIII. yüzyılın sonlarında İran Moğollarının baskısı nedeniyle yıkılan Anadolu Selçuklu Devleti’nden sonra, XIV. yüzyılda Anadolu’nun kuzeybatı bölgelerinde kurulan küçük bir uç beyliğidir. Selçuklu-Bizans sınırlarında kurulan bu beylik, kısa bir süre içerisinde Balkanlara ve Anadolu’ya egemen olarak, önemli bir dünya gücü hâline gelmiştir. Tarih sahnesine ilk çıktıklarında küçük bir aşiret olan Osmanlıların oldukça kısa bir süre içerisinde hâkimiyet alanlarını genişleterek, beylikten devlet statüsüne geçmeleri dünya tarihinde eşine az rastlanan önemli bir gelişmedir. Anadolu Türklüğünün XIII ve XIV. yüzyıllardaki siyasî ve içtima yapısına dayalı olarak kurulan bu yeni devletin büyümesinde etkili olan birçok faktörden bahsetmek mümkündür. Nitekim bununla ilgili kuruluşun temel dinamikleri ve bu sürece etki eden faktörlerin neler olduğu konusunda değişik görüşler ortaya atılmıştır. İttifak olunan temel düşünce devletin kuruluş yıllarında uyguladığı politikalarda etkili olduğudur. Beyliğin coğrafi konumu, gaza ve cihat politikasına bağlı faaliyetleri ve hoşgörü politikasının yanı sıra, kuruluş yıllarından itibaren uygulanan başarılı stratejilerin bu büyüme üzerinde olumlu etkileri olmuştur.Osmanlı kuruluşunda ve devletin kısa sürede büyümesinde Anadolu’da büyük nüfuzları olan ve XIV. yüzyılın önemli mutasavvıflarından ve Vefâiyye tarikatına mensup Şeyh Edebâli ile Ahi Hasan gibi önde gelen Ahi reislerinin büyük desteği oldu. Nitekim bu gruplar o dönemlerde Anadolu’da oldukça etkili dinî-tasavvufî gruplar olup, onların desteği Osmanlılara dinî meşruiyet sağladı. Yine Osmanlı’nın bu dönemdeki genişleme ve büyümesinde Osmanlı fetihlerinde ve yayılmasında uygulanan gaza ananesi ve kitleler hâlinde yapılan göçlerin de büyük etkisi olmuştu. Yani bir nevi Osmanlılar göç hareketleri ile Anadolu’ya gelen göçebe Türkmen gruplarının birleşim merkezi oldu. Ayrıca bilinmesi gereken önemli unsurlardan biri de Osmanlı Devleti’nin bir uç boyu toplumundan başlayarak büyümesi, akıncılık sisteminin gaziliğe dönüştürerek geliştirmesi, Osmanlıların kendilerine özgü bir yayılma siyaseti ve yöntemi oluşturmasına neden olduğudur. İlk gelişme dönemlerinde yani 14. yüzyıl boyunca Batı Anadolu nüfusunun doğudan gelen ve çoğunluğu şehirli, köylü ya da göçebe Türklerden oluşan insan dalgalarıyla beslenmesi Osmanlı gelişmesinde oldukça etkili olmuştur. Askerî alanda olduğu gibi, mülkî idare alanında da mükemmel bir teşkilâta sahip olan Osmanlı Devleti yerleştiği bölgelere devamlı, düzenli ve gelişmiş bir hayat getirmiştir. Bu çerçevede Osmanlı Devleti’nde fethedilen araziler eski Türk devletlerinde olduğu gibi yükümlülük karşılığında dağıtıldı. Ancak kurumsal ve idarî değişikliklerle kalıcı olamayacağını bilen Osmanlılar, bu bölgeleri gönüllü ve zorunlu göç yoluyla iskâna tabi tutmuşlardır. Oldukça planlı bir şekilde yürütülen iskân politikaları ile bir yandan yeni fethedilen bölgelerin şenlendirilmesi amaçlanırken, diğer taraftan da iskân ettirilen bölgelerdeki asayiş ve güven ortamı sağlanmış oldu. Kuruluştan itibaren devlet teşkilâtı ülkenin büyümesine paralel olarak gelişen Osmanlı Devleti’nde,toplum-devlet ve insan-toprak ilişkileri ile fertler arasındaki ilişkileri düzenleyen kanunlar meydana getirilerek, Batılıların “Pax Ottoman” yani Osmanlı Barışı adını verdikleri, adaletin ve barışın hüküm sürdüğü bir dünya oluşturulmuştur. Osmanlıların Anadolu ve Rumeli’de kurdukları düzen, Anadolu Selçukluları, İlhanlılar, Bizans ve beylikler dönemlerinden alarak oluşturdukları yeni bir sentezdir. Buna göre, Osmanlılar, geleneğe, örfe, yerleşik kanun ve uygulamalara saygı göstererek aşamalı bir fetih ve yerleşme siyaseti izlemişlerdir. Bunun yanı sıra Osmanlılar, adalet ve kamu düzeninin sağlanması vb. gibi esasları da dikkate alan yeni bir yönetim anlayışı, tımar, kul devşirme ve vakıf gibi kurumlar ile bir dünya imparatorluğunun temellerini atmışlardır.
Osmanlı Devleti’nin Kısa Sür ede Gelişerek Yerleşmesinde Etkili Olan Temel Unsurlar
Osmanlı kuruluşunda ve devletin kısa sürede büyümesinde Anadolu’da büyük nüfuzları olan ve XIV. yüzyılın önemli mutasavvıflarından ve Vefâiyye tarikatına mensup Şeyh Edebâli ile Ahi Hasan gibi önde gelen Ahi reislerinin büyük desteği oldu. Nitekim bu gruplar o dönemlerde Anadolu’da oldukça etkili dinî-tasavvufî gruplar olup, onların desteği Osmanlılara dinî meşruiyet sağladı. Yine Osmanlı’nın bu dönemdeki genişleme ve büyümesinde Osmanlı fetihlerinde ve yayılmasında uygulanan gaza ananesi ve kitleler hâlinde yapılan göçlerin de büyük etkisi olmuştu. Yani bir nevi Osmanlılar göç hareketleri ile Anadolu’ya gelen göçebe Türkmen gruplarının birleşim merkezi oldu. Ayrıca bilinmesi gereken önemli unsurlardan biri de Osmanlı Devleti’nin bir uç boyu toplumundan başlayarak büyümesi, akıncılık sisteminin gaziliğe dönüştürerek geliştirmesi, Osmanlıların kendilerine özgü bir yayılma siyaseti ve yöntemi oluşturmasına neden olduğudur. İlk gelişme dönemlerinde yani 14. yüzyıl boyunca Batı Anadolu nüfusunun doğudan gelen ve çoğunluğu şehirli, köylü ya da göçebe Türklerden oluşan insan dalgalarıyla beslenmesi Osmanlı gelişmesinde oldukça etkili olmuştur. Askerî alanda olduğu gibi, mülkî idare alanında da mükemmel bir teşkilâta sahip olan Osmanlı Devleti yerleştiği bölgelere devamlı, düzenli ve gelişmiş bir hayat getirmiştir. Bu çerçevede Osmanlı Devleti’nde fethedilen araziler eski Türk devletlerinde olduğu gibi yükümlülük karşılığında dağıtıldı. Ancak kurumsal ve idarî değişikliklerle kalıcı olamayacağını bilen Osmanlılar, bu bölgeleri gönüllü ve zorunlu göç yoluyla iskâna tabi tutmuşlardır. Oldukça planlı bir şekilde yürütülen iskân politikaları ile bir yandan yeni fethedilen bölgelerin şenlendirilmesi amaçlanırken, diğer taraftan da iskân ettirilen bölgelerdeki asayiş ve güven ortamı sağlanmış oldu. Kuruluştan itibaren devlet teşkilâtı ülkenin büyümesine paralel olarak gelişen Osmanlı Devleti’nde, toplum-devlet ve insan-toprak ilişkileri ile fertler arasındaki ilişkileri düzenleyen kanunlar meydana getirilerek, Batılıların “Pax Ottoman” yani Osmanlı Barışı adını verdikleri, adaletin ve barışın hüküm sürdüğü bir dünya oluşturulmuştur. Osmanlıların Anadolu ve Rumeli’de kurdukları düzen, Anadolu Selçukluları, İlhanlılar, Bizans ve beylikler dönemlerinden alarak oluşturdukları yeni bir sentezdir. Buna göre, Osmanlılar, geleneğe, örfe, yerleşik kanun ve uygulamalara saygı göstererek aşamalı bir fetih ve yerleşme siyaseti izlemişlerdir. Bunun yanı sıra Osmanlılar, adalet ve kamu düzeninin sağlanması vb. gibi esasları da dikkate alan yeni bir yönetim anlayışı, tımar, kul-devşirme ve vakıf gibi kurumlar ile bir dünya imparatorluğunun temellerini atmışlardır.
Osmanlı Devleti’nin Kısa Sürede Gelişerek Yerleşmesinde Etkili Olan Temel Unsurlar
Osmanlıların yeni fethedilen yerlerde uyguladıkları sistemler arasında “Kolonizatör Türk Dervişleri” denilen şeyh, baba, abdal lakaplı ve sûfi kimlikli dinî grupların liderliğinde gerçekleştirilen iskân siyasetinin de önemli etkisi vardı. Anadolu’nun fethi ve İslamlaşmasında olduğu gibi, Osmanlı Devleti’nin kuruluşu sırasında da Türkleri harekete geçiren en önemli unsurların başında bu tasavvuf düşüncesi gelmektedir. Abdalân-ı Rûm, Gâziyân-ı Rûm Ahiyân-ı Rûm ve Bacıyân-ı Rûm denilen bu gruplar Anadolu’da sürekli propaganda yaparak ve Anadolu devletlerinin savaşlarına katılarak fetihlerin kalıcılığını sağlamışlardır. Anadolu’ya yapılan yoğun Türkmen göçleri sonucunda bölgeye gelen bu dervişler, Selçuklular gibi Osmanlıların da manevi dayanaklarını oluşturmuştur. Onların Anadolu’daki etki alanı, fetih ve iskân, sosyal hayat ve kültür hayatı gibi birbirine bağlı üç başlıkta toplanmaktadır. Yani Osmanlı’nın kuruluşu esnasında bu dervişler, fetihlerde etkili oldukları kadar, kırsal ve kentsel bölgelerde yerleşim ve konaklama hizmetleri başta olmak üzere sosyal hayatın çeşitli kademelerinde etkili olmuşlardır. Bu örgütsel yapı Osmanlıların Bitinya’daki Bizans şehirlerinin fethedilmesi için itici güç olmuş, padişahlara hükümet sistemini geliştirme olanağı sağlamış ve Hıristiyan nüfusun geniş bir bölümünün İslâmiyet’e girmesini kolaylaştırmak suretiyle yeni kurulan devlete oldukça sağlam bir toplumsal yapı kazandırmıştır. Osmanlı Devleti’nin kısa sürede büyüyüp gelişmesinde etkili olan temel unsulardan birisi de beyliğin kurulduğu coğrafi bölgenin avantajlarıdır. Nitekim Anadolu’nun Batı bölgelerinde Bizans sınırında kurulan Osmanlı Beyliği’nin gaza ve cihad politikaları çerçevesinde diğer beyliklerin de desteğini aldığı bilinmektedir. Yine o dönemlerde Anadolu’da ve Balkanlarda yaşanan siyasi otorite problemleri ile Avrupa’da İngiltere ve Fransa arasında yaşanan Yüzyıl Savaşlarının Osmanlı üzerinde olumlu etkileri olduğu söylenebilir. Tüm bunların yanı sıra Osmanlı kuruluş dönemini şekillendiren önemli unsurlardan birisi de başarılı ve merkezi yönetime hâkim padişahların varlığıdır. Nitekim bu durum devletin kuruluş yıllarında içte ve dışta başarılı politikalar üretmesine ve bunların uygulanmasına zemin hazırlamıştır.
Bu çerçevede Osmanlı Devleti’nin büyümesinde ve gelişmesinde etkili olan bir başka faktörün de devletin kuruluş yıllarında uyguladığı dış politika anlayışı ile buna bağlı olarak gelişen diplomasi anlayışının olduğu söylenebilir. Nitekim devlet ilk aşamada Batı’da Bizans’a karşı savaş, doğuda beyliklere karşı barış ve dostça ilişkiler kurma gibi bir dış politika geliştirdi. Bu çerçevede kuruluş yıllarında Bizans’a karşı gaza ve cihad ile dinî meşruiyet desteği sağlayan devlet, beylikler ile de siyasî evlilikler gibi yollarla akrabalık ve dostluk ilişkileri kurma yoluna gitti. Bu durum devletin kuruluş aşamasında mütevazı bir şekilde rakiplerini çoğaltmadan hareket ettiğini göstermektedir. Ancak ilerleyen dönemlerde devlet gücünün artmasıyla birlikte Osmanlı Devleti’nin “hiç kimseyi kendi ile eşit şartlarda görmeme” gibi bir diplomasi anlayışının yerleştiği bilinmektedir. Bu durum devletin içinde bulunduğu siyasi ve askeri gücüne uygun bir diplomasi anlayışı uyguladığını ve her dönemde geçerli kurallar ile değil zamana göre değişen politikalar yerleştirdiğini göstermesi açısından önemlidir. Nitekim Osmanlı Devleti’nin en önemli özelliklerinden birisi bu esnekliğinde yatmakta olup, devlet kesin çizgilerle korunup bağlı kalınan katı kurallardan ziyade dinamik ve dönemin ihtiyaçlarına göre şekillenen bir anlayış ile hareket etmiştir.Bu şekilde Batı Anadolu’da yerleştikleri bu yeni yurdun sahibi olan Osmanlılar, bunun da verdiği güvenle yeni yayılma bölgeleri arayışına girdiler. Onların XIV. yüzyıldaki büyümelerinde, fırsatlardan yararlanma becerileri ile iyi şansları oldukça etkili oldu. Ayrıca Anadolu Selçuklu İmparatorluğu’nun ve Balkanlar’da Bizans İmparatorluğu’nun çöküşlerini aynı zamana rastlaması Osmanlı Türklerine büyüme imkânı sağladı. Osmanlı’nın bu büyümesi Batı’da Hıristiyanlara karşı, gaza ve cihat adı altında, doğuda ise, o dönemde parçalanmış durumda olan Müslüman hanedan devletlerine karşı gelişti. Bu durum Osmanlı fetih politikasının sadece Hıristiyanlara karşı ve kutsal cihat politikası dâhilinde değil, Müslümanlara yönelik olduğunu da göstermektedir. Nitekim daha ilk dönemlerden itibaren yapılan fetihlerin sonucunda Osmanlı egemenlik alanı bir yandan Hıristiyan Balkanlar’a doğru yayılırken, diğer taraftan da Müslüman Anadolu toprakları üzerine yayılmıştır. Böylece XIV. yüzyılın ortalarına gelindiğinde, bir uç gazisi ve Osmanlı hanedanının kurucusu olan Osman’ın torunları, Tuna’dan Fırat’a kadar uzanan geniş bir alanda imparatorluk kurmuşlardı.
Sonuçİlk olarak küçük bir Türkmen kabilesinin temellerini attığı Osmanlı Beyliği, zaman içerisinde bu kabilenin ve Ahiler gibi homojen yerli Türk unsurların kaynaşmasıyla meydana gelen malzemeyi kullanan Osmanlı’nın halefleri tarafından genişletilmiştir. Sonrasında ise üstün yöneticilik kabiliyetleri sayesinde değişen koşullara uyum sağlamış ve o dönemdeki müsait şartlardan da faydalanarak Osmanlı Devleti’nin temellerini atmışlardır. Osmanlı Devleti’nin kurulup büyümesinde XIII. yüzyıl Anadolu’sunda yaşanan gelişmelerin de büyük etkisi vardır. O dönemlerde Moğol baskısıyla zayıflayan Anadolu Selçuklu Devleti’nin içine düştüğü sıkıntılar nedeniyle Anadolu’da siyasî birlik bozulmuş ve beylikler kendi başlarına hareket etmeye başlamıştır. İşte bu beyliklerden birisi olan Osmanlılar, Ertuğrul Bey yönetiminde siyasî yapılanmalarını tamamlayarak, Batı Anadolu’da müstakil olarak hareket başlamıştır. Bundan sonra zamanla güçlenerek büyüyen ve sınırlarını genişleten Osmanlı Devleti, kuruluş sürecindeki sağlam teşkilât yapısı ve uyguladığı başarılı sistemler sayesinde tüm dünyayı kendisine hayran bırakacak büyük bir imparatorluk hâline gelmiştir.
Osmanlılar XV. yüzyılın ikinci yarısına gelindiğinde artık bir dünya imparatorluğuna dönüşmüş ve Anadolu Selçuklularının varisliğine, İstanbul’un fethiyle Roma’nın varisliğini de eklemiştir. Ardından İslâm dünyasının dinî liderliğini de üstlenen Osmanlı Devleti 600 yılı aşan ömrüyle dünyanın gördüğü en büyük devletlerden biri olarak üç kıtaya hâkim olmuş ve hüküm sürdüğü bu dönemlerde dünya siyasetine yön vermişti. Bu açıdan bu gücü oluşturan temel dinamiklerin ortaya çıkarılması ve Osmanlı Devleti’ni gerek kuruluş, gerekse gelişme dönemlerinde kendisinden önceki Türk ve Müslüman devletlerden ayıran yönlerinin ortaya konulması açısından oldukça önemlidir. Bu tespitlerin yapılması, bir cihan imparatorluğunun tanınması ve küçük bir beylikten nasıl bir cihan imparatorluğu hâline geldiğinin anlaşılmasına yardımcı olacaktır.
Yorum Bırakın