CİDDİ BİR ADAM
Ciddi Bir Adam, matematik profesörü Larry Gapnik’in hayatındaki çıkmazı ele alırken, seyirciyi Amerika’daki Musevi cemaatine özgü bir yaşam tarzıyla tanışmaya dâvet ediyor. Burada İbranice eğitim veren bir okulda okuyan, plaklardan Tevrat öğrenmeye çalışan çocuklar vardır; başları sıkıştığında hahamlardan medet uman modern Amerikalılar… Ve tabii bu izole Yahudi topluluğunun kendi içinde yaşadığı, birbirlerinden kaynaklı sorunlar da yok değildir. Nitekim bir Yahudi olarak Larry’nin de içinde yaşadığı bu toplumla arasından anlam veremediği sorunlar vardır. Herkesin sanki kasabada gibi birbirini tanıdığı bu dar çevrede, dışarıdan birisiyle konuşmak, derdini anlatmak Larry açısından mümkün olmadığı gibi zamanla bu kapalı çevrede ne yapacağını bilemez, huzur bulamaz hâle gelir. Larry’nin sorunu psikolojik değildir. Hayata özgü bir sorun, bir varoluş sorunu gibi görünür. Ama bu sorunun Larry açısından öncesi ve sonrası pek kayda değmez hikâyede. Sanki Larry’nin hiçbir sorunu yoktur da her şey filmle beraber başlamış gibidir. Veya sorunlar hep vardır da Larry için mevcut sorunlar yeni yeni içinden çıkılmaz bir hâl almış gibidir. Ve sanki bütün bu sorunlar filmle birlikte sona erer; yani ölümle birlikte…
Larry’nin gündelik sorunları ilk bakışta karısıyla, çocuklarıyla, kardeşiyle, komşularıyla ve bir öğrencisi ile ilgili gibi görünmektedir. Görünen odur ki esrar içmeye özenen bir oğlu, cebinden para aşıran bir kızı ve Larry’nin himâyesinde yaşayan, kumar oynayan ve sonunda cinsel tacizle suçlanacak bir kardeşi vardır. Başka bir adamla ilişkisi olduğu için boşanmak isteyen karısı vardır. Kendisine rüşvet teklif eden bir öğrencisi, evinin bahçesinde sınır ihlâli yapan komşusu vardır. Ve kendisi önerilen rüşveti kabul ettiği gün ölümcül bir hastalığa yakalandığını öğrenecektir. Larry’nin bütün bunların yanında ekonomik sorunları da vardır. Ve buna rağmen trajikomik bir şekilde karısının sevgilisinin cenaze masrafları da Larry’nin üstüne kalır.
Benzer varoluşçu eserlerin ekseriyetinde, bu sorunu yaşayan bireyin içe kapanma hâlini görünür kılmak için başvurulan dışarı-içeri olgusuna bu filmde bir cemaat metaforuyla yer verilmiş. Bu olguya göre Musevi cemaati Larry’nin kapandığı ve bu şekilde kendini güvende sandığı içeriyi simgelerken, hem evinin bahçesinde sınır ihlali yapan kapı komşusunda hem de kendisine rüşvet teklif eden Güney Kore’li öğrencisinde cisimleşen yapının ise dışarıyı simgelediğini söylemek mümkün. Nihayetinde Larry Amerikan yaşam tarzına sahip yan komşusuyla da Koreli öğrencisiyle de anlaşamaz zaten. Ama Larry açısından asıl trajik olan ve ortaya yeni çıkan şey dâhil olduğu kapalı yapıda da aslında pek güvende olmadığı gerçeğidir. Meselâ bu izole yapıda kendisi gibi Musevi olan karısı, o da bir Musevi olan başka bir adamı seviyordur. Oğlu Musevi okulunda esrar içiyor, kardeşi gizli gizli kumar oynuyordur. Kızı cebinden para aşırır, lüzumsuz alışverişler yaparken kendi para sıkıntısı çekiyordur. İş yerinde Larry’i hedef alan esrarengiz mektuplar gönderiliyor, huzursuz telefonlar alıyor, terfi beklentisi nedeniyle de zaten stres yaşıyordur. Kaçacak yeri yoktur Larry’nin. Yaşadığı ortam ona, karısının sevgilisinin cenaze masraflarını ödeten, rüşvet aldıran, komşusunun karısını aklından çıkaramadığı, basit bir televizyon anteni meselesini bile hâlledemediği, kimseye “hayır” diyemediği bir dünyadır; herhangi bir meseleyi göze almaktansa olan biteni kabûllenmenin daha yeğ tutulabileceği bir dünya.
Larry de zaten epeyce edilgen bir adam olduğu izlenimi vermektedir. Etrafını saran insanlar onu pekâlâ etkileyebilmekte, davranışlarını tayin edebilmektedir. Meselâ karısı Judith ile sevgilisi Sy, onu evden ayrılıp otele yerleşmeye ikna edebilirler. Bu konudaki asıl saik belki dinsel nedenler gibi gözükse bile aslında din de çevresel faktörlerden biridir ve o da diğer her şey gibi Larry’i etkileyebilmektedir. Cemaati dışında cemaatiyle beraber hissettiği, cemaati içinde ise cemaat mensuplarına karşı hissettiği bu sıkışmışlığa karşı sağduyulu, “ciddi bir adam” olarak kendince çareler geliştirmeye çalışır. Larry bir film karakteri olarak öncelikle bir Yahudi’dir. Ve içinde yaşadığı çevre de bu yüzden ekseriyetle Yahudilerden müteşekkildir. Larry karakteri ikincil olarak bir fizik profesörü, yani bilim adamıdır. Akademide mesai yaptığı müstakil bir odası, ders verdiği talebeleri vardır. Bir bakıma birbiriyle çelişkili gibi görünen bu iki kimlik arasında Larry, gündelik hayatında yaşadığı sorunları çözmek için bağlı olduğu cemaatin geleneklerinden yararlanmayı denerken, fizik profesörü olarak akli kaidelerden de vazgeçmez. Ama işin garip tarafı, biri insanın duygusal diğeri mantıksal tarafına hitap eden bu iki yaklaşımın, gündelik meselelerin çözümünde hiçbir işe yaramayışında çıkar ortaya. Yani meselelere sebep-sonuç ilişkisi düzleminde mantıksal çareler arandığında da başarısız olur, dinsel çareler aradığında da… Bu minvâlde filmin girişinde, genel hikâye ile arasında alâka kurma çabasının insanı epeyce zorlayacağı bir pasaj vardır. Bu pasajda hayatın çift yönlü gerçekliğine, bu açıdan da kuantum fiziğindeki Schrödinger’in kedisi meselesine metaforik bir gönderme sunuluyor. Yani Coen biraderlerin bu filmle sunduğu önermeyle hayat öyle bir şeydir ki hem tıpkı fizik bilimindeki gibi her şey birbirine sebep-sonuç ilişkisiyle bağlıdır hem de tıpkı kuantum fiziğindeki gibi her şey belirsizdir. Yani buradaki asıl mevzû baştaki pasajla genel hikâye arasında öyle pek de alâka kurulamamasından kaynaklanıyordur. Bu tıpkı hayat gibidir çünkü. Reel hayatta da olaylar veya durumlar arasında bir alâka kurmaya çalışır, bunu çoğu zaman da başarırsınız. Ancak bu bile olaylar veya durumlar arasında bir bağlantı olduğunu ispatlamaya yetmez. Yani tıpkı mentaculus ile şans oyunları arasındaki ilişki gibi.
Larry’nin kâbusları da tam bu esnada, karısından ayrılıp otele yerleşmesiyle başlar. Birader Coen’lerin önceki filmlerinde olduğu gibi psikanalitik tarzda, yoruma elverişli rüyalardır bunlar. Larry’e uykuda da rahat yoktur. Kendince ahlâki bir disipline sahip, dindar bir insanın veya daha genelde Yahudi toplumunun bilinçaltı da bu rüyalarda açığa çıkar. Ardından da rüyalar ile gerçekler karışmaya başlar.
Hayat Larry’nin istediği gibi ilerlemez. İşler istediği gibi gitmez. Bir sorunlar silsilesinin içindedir Larry. Sanki orada, bu sorunlar silsilesinin içinde doğmuştur. Âdeta fırlatılmıştır bu sorunlar silsilesinin içine. Hayat, kendi bir sorundur; insanı sürükler. Bir şeyi yapıp yapmamaya siz değil, hayat karar verir. Anlaşılan odur ki Yahudi toplumu da cemaatine mensup bireylerden “ciddi bir adam” olmalarını bekliyor ve bu durum da cemaate mensup bireyleri diğer her şey gibi oldukça zorluyordur. Ve bu öyle bir hayattır ki tıpkı gerçekle karışan rüyalar gibi kimin dost kimin düşman olduğu da birbirine karışır. Larry’nin, bilinçaltı itibariyle de düşman bellediği komşusu ona bir anlığına da olsa yardım eli uzatır. Ve bütün bu durum içinde insanın kendini başka bir insanda görmesi de yadırganmasa gerekir. Larry de kendini Sy’da görmeye başlar. Buna rağmen Larry çaresizliğinin farkındaymış gibi de görünmez pek. Bir şeylerin değişeceği, düzeleceği zannıyla yaşar. Ama düzeltmek şöyle dursun onu esir alan bu sorunlar Larry’nin yetersizliğinden veya zafiyetinden kaynaklanmıyordur zaten. Bu sorunlar varoluşsaldır.
Bir bakarsın bütün gerçekler yalanmış. İçindeki umut o zaman ölür. Coen kardeşlere özgü, herkesin konuştuğu ama kimsenin kimseyi dinlemediği bu yaratılan atmosferin genelinde çok fazla detay ve diyalog olduğu için Ciddi Bir Adam’ın en az birkaç kez izleme ihtiyacı duyuran bir film olduğunu söylemek sanıyorum abartılı olmaz. Zaten anlaşılamayan, anlaşılmaz bir yaşamdır bu.
Yorum Bırakın