Prenses Diana ismini son zamanlarda 2. Elizabeth’in ölümünün ardından daha sıklıkla duyar olduk. İsmi sıkça anılan ve kendisinden bir hayli söz ettiren Prenses Diana kimdir diye merak ediyorsanız merak ettiklerinize dair cevapları yazımızda bulabilirsiniz
Prenses Diana tam adıyla Diana Frances Spencer 1 Temmuz 1961 yılında İngiltere’de doğmuştur. Anne ve babasının ileriki zamanlarda anlaşamamaları ve boşanmaları Diana’nın küçüklükten beri dağınık, bir yerden diğer bir yere savrulan bir hayat yaşamasına neden olmuştur. İlerleyen yaşlarında kraliyet ailesine mensup olması da hayatındaki önemli gelişmelerden biri olmuştur.
Diana’nın Kraliyet Ailesine Girmesi
Diana’nın kraliyet ailesi üyesi olması 1981 yılında henüz bir kreşte öğretmen asistanlığı yaptığı sıralarda 2.Elizabeth’in oğlu 3. Charles ile nişanlanması ardından da evlenmesi neticesinde gerçekleşmiştir. Buckingham Sarayında gerçekleştirilen ve Yüzyılın Düğünü olarak tabir edilen bu düğün kraliyet ailesi ve halk tarafından büyük bir olay olarak nitelendirilmiştir. Zaten Spencer ailesi mensubu olarak dünyaya gelmesi soylu bir aile içerisinde hayat sürmesini sağlamışken sonrasında evlenme yoluyla Windsor hanedanına geçmesi Diana’nın aynı zamanda Galler prensesi olmasını da sağlamıştır. Bu evlilikten Prens William ve Prens Harry dünyaya gelmiştir.
Prenses Diana Kişiliği
Prenses Diana kraliyet ailesinde konumu gereği sahip olduğu temsilcilik gibi resmi görevlerinin yanı sıra birçok yardım kuruluşunda yer almış, birçok yaşlı ve çocuğun hayatına dokunmuştur. Yardımsever kişiliği sayesinde halkı tarafından oldukça sevilmiş bir kraliyet üyesi olmuştur. Aynı zamanda zarif ve şık giyimi, fotojenik duruşu ile de adeta dönemin moda ikonlarından biri haline gelmiştir. Samimi tavırları ile kısa bir sürede bu kadar çok beğenilmesi halkın Diana’ya olan bağlılığını daha da arttırmıştır.
Diana’nın Evlilik Hayatı
Diana’nın bir kraliyet mensubu olması 3.Charles ile evlenmesiyle birlikte olmuştur. Bu evliliğin kaynağının ise 3.Charlese yapılan evlilik baskısı olduğu söylenebilir. Çünkü Charles’in artık otuzlu yaşlara gelmiş olması kraliyet ailesine göre evlenmesini gerektirmekteydi. Evlilik için ise Protestan mezhebinden olan bir İngiliz eş adayı gerekliydi. Aynı zamanda bu kişinin soylu bir aileden gelmesi de tercih edilmekteydi. Diana’nın tam da bu özelliklere sahip olması hem kendi ailesi hem de kraliyet ailesi tarafından oldukça sıcak karşılanıyordu. Aileler arasındaki bu olumlu durum da evliliğe zemin hazırlayan durumlardan biri olmuştur. Neticesinde 29 Temmuz 1981’de St. Paul Katedrali’nde gerçekleşen Charles ve Diana’nın evliliklerine milyonlarca kişi tanıklık etmiştir.
William ve Harry ismindeki erkek çocuğa sahip olan çift milyonlarca kişinin tanıklık ettiği bu evlilikte ne yazık ki mutluluğu yakalayamamıştır. Charles’in Camilla Parker Bowles isminde başka bir kadına âşık olması Diana ile olan evliliklerinde bir türlü huzuru yakalayamamalarına neden olmuştur. Diana her ne kadar evliliklerini kurtarmak için çaba sarf etse de bir süre sonra çabalarının boşuna olduğunu kendisi de fark etmiştir.
Charles ve Diana’nın evliliği uzun yıllar boyunca hissizlik, ilgisizlik ve mutsuzluk içerisinde devam etmiştir. Çift 1992 yılında ise daha fazla diretmeyerek ayrılmaya karar vermiştir. Mutsuz bir evliliğin ardından Diana yazdığı biyografisinde ve verdiği bir röportajında evliliğinin ne kadar istenmeyen bir şekilde mutsuzlukla devam eden bir evlilik olduğunu ifade etmiştir. Hatta BBC muhabiriyle yaptığı bir görüşme esnasında ‘’ Bu evlilikte biz üç kişiydik, yani biraz kalabalıktı demesi evliliğinde yaşadığı ve hissettiği sorunları net bir şekilde ortaya koymaktadır. Sözlerinde belirttiği üçüncü kişinin ise Camilla olduğu herkes tarafından bilinen bir gerçektir. Bir kraliyet ailesi üyesi olan Prenses Diana’nın bu şekilde açık bir üslupla evliliği hakkında kamuoyuna detay vermesi ise halk tarafından oldukça şaşkınlıkla karşılanmıştır. Bu röportajının ardından 1996 yılında boşanmaları hiçbir zaman hissetmedikleri evlilik bağının sonlandırılmasını sağlamıştır.
Mutsuz süren bir evliliğin bitiminin ardından Diana birkaç kişiyle gönül bağı kurmuştur. Ancak geçirdiği talihsiz bir kaza mutlu bir aşk hayatı yaşayamadan onu hayattan kopmasına neden olmuştur. Bu kazanın yalnızca talihsiz bir kazadan ibaret mi olduğu yoksa kraliyet ailesi tarafından düzenlenmiş bir suikast mı olduğu akıllarda hep bir soru işareti olarak kalmıştır.
Prenses Diana, ölümü ardından kalplerde geride bıraktığı iyilikseverliği, samimiyeti ve düşünceli tavırları sayesinde hala güzellikle anılmaktadır.
Yorum Bırakın