İstanbul'a kar yağacak diyorlar. Düşünüyorum da biz hiç karlı bir havada el ele tutuşmadık. Ne büyük eksiksik. Yeni yağmış bir kar sessizliğinde, sana senden bahsetmek isterdim. Yılmaz Erdoğan üstadın Ankara şiirinde(ki bu benim en sevdiğim şiirlerinden bir tanesidir) der ki;
''kar altındadır varoşlar
hasretin nazlıdır Ankara''
(Belki ben de birgün sana İstanbul adlı bir şiir yazarım. Hatta kulaklarım sağır ve gözlerim fal taşı gibi açıkken yazarım. Bütün garipler utanır.)
biz güleriz.
Meşrebimde sanat senin içindir zira.
İstanbul'a kar yağacak diyorlar. Yalnız yatmak zor gelir böyle havalarda.
seksen tane beden bulurum da
hangi ruh beni ısıtabilir düşünür dururum.
Bu aralar çok yalnız hissediyorum biliyor musun. Hatta ıssız bile diyebilirim.
Çağan Irmak sana sesleniyorum. Hazır bütün kült dizi/filmler reform ediliyor, gel sen de çek şu filmi yeniden.
ben hazırım...
''anlamazdın anlamazdın
kadere de inanmazdın(burası ironik)
hani sen acı veren
kalpsizlerden
olamazdın''
dırırırırm( dırırırm nedir ya)
en azından filmde son bir kere de olsa sarılıyorlardı
(ben sana en son ne zaman sarıldım onu bile hatırlamıyorum.)
olsun
Bu aralar düşünmeye çok vaktim oluyor.
Diziler, filmler, kalbimde hatta beynimde yer etmiş replikler, tiratlar, şarkı sözleri...
aa bakın
düşündüğüm şeylerden birini istemeden açığa çıkardım az evvel.
nerede mi?
''kalbimde HATTA beynimde'' kısmı dikkatinizi çekmedi mi?
beynimi kalbimden öne koymuşum
sizi temin ederim bu benim isteyerek yatığım bir hareket değildi.
Bundan memnun muyum? Kesinlikle hayır. Kesinlikle!
İstemeden oldu özür dilerim.
Hakeden gözlere kalple bakmak lazımdır. Bu böyledir.
Hayatımda hep tiyatro metaforunu kullanırım.
Hayatımı bir tiyatro oyunuymuş gibi düşünürüm.
repliklerim hep değişir ama rolüm hep aynıdır.
dekor bile olsam
başrol benimdir.
Bunu farkettiğimden beri kendimi koruyorum.
Bu nasıl mı oldu, birkaç teorim var elbette
Bir an yaşadım
o kadar canım acıdı ki o an
o an filmin koptuğunu hissettim
tamam dedim sahne kapandı
ışıklar sönsün
oyun bitti
şimdi boş bir otobüs durağında, gelmeyen otobüse küfür ederek
bir sigara yakıp
havanın nemiyle birleşen dumanı, tepedeki lambaya doğru üflerken okkalı bir küfür sallayıp eve gitme vakti.
eve gitme vakti.
ya da kaçmak mı dersin?
ne dersen de
gitme vakti.
perde kapandı.
ama öyle olmuyor işte
perde elbet açılır Diyar
sahne seni, oyuncular seni, seyirciler seni bekler
başrol arkadaşın seni bekler.
sen bu oyunu oynamak zorundasın.
oynamalısın.
Yalnız hissediyorum dedim evet ama yalnız değilim. Dostlarım var. Kimisi yanımda olduğunu hissettirdi kimisi uzaktan izledi ama neticede varlar. Beni içinde bulunduğum depresyondan çıkarmak için uğraşıyorlar.
Depresyonda mıyım bilmiyorum gerçi. Değilim sanırım. Bilmiyorum.
Yani beni kahkahalar atarken görebilirsiniz veyahut başka bir arkadaşımın derdini dinlerken.
(Sana benziyorum ben de biraz, mutlu olmasam da gülebiliyorum
ama geceleri
an geliyor
sen yoksun
nasıl hissedebileceğimi bile bilmiyorum
ve en kötüsü de
nasıl hissedebileceğimi sorabileceğim seni bulamıyorum)
Kısa bir laf arası yaptım, parantez içi size değildi sevgili dostlarım.
biz devam edelim
benim için uzun bir süredir bir şeyleri düzeltmeye, iyileştirmeye, yoluna koymaya çalışıyorum
artık çok yoruldum
baktığım boşluklar kafamın içinde dolmadan dinlenmem gerekiyor.
biliyor musunuz bir biletim var.
henüz dönüşünü almadığım
artık ne olacaksa olsun cümlesinin tedirginliğinde yaşamaktan çok yoruldum
kendime dürüst olamamaktan
kendime razı kalamamaktan.
daha fazla yazamayacağım
benim için iyi gitmiyor.
artık yazmak bile iyi gelmiyor.
Kendime dair bir bir bilmeceyi dahi çözemeyecek kadar soru işaretleriyle doluyum
kendimi bulamıyorum.
kendime dair tek bir şey hatırlıyorum.
onu da çok sevdiğim bir şairin bir şiiriyle açıklayıp izninizi isteyeceğim
'' Keşke sen, ben olsan.
Seni sevmenin ne kadar zor olduğunu anlasan
Keşke ben, sen olsam.
Bu kadar sevilmenin tadını çıkarsam...''
Yorum Bırakın