Birol(+):kaçıncı bardak bu?
Diyar(-): ne zamandan beri sayar olduk kardeşim
+ en son zamdan sonra ben sayıyorum valla Diyar'ım
- sen ısmarladığın için sıkıntı yok, ben saymıyorum
+ burada da mı beleşçilik be
- bu zamana kadar ısmarladıklarıma say köpek
+ söylüyorum o zaman bir tane daha
- söyle ama bu sefer şişe olsun, bu barmen kız bardakları yıkamıyor
+ nereden biliyorsun Allah aşkına, güzelim kızın günahını alıyorsun durduk yere
- valla bardağımdaki kırmızı ruj lekesi bana bir günaha davet değilse çok da günahını almıyorum
+ aboo o neymiş ya öyle, neyse ben 2 şişe alayım geleyim
- sen gitmiyor muydun?
+ nereye?
- Sudeyle buluşacaktın ya hani
+ ananııı
- run Birol run
+aga ben kaçtım
- hesabı öde ve git
+ konuşamadık senin meseleyi
- siktir et önemli değil
+ tamam arayacağım...
- he tamam aradın şu an, koşsana bolm sen
+ tamamdır agam görüşürüz
-görüşürüz
Ya öyle yalnız kalırsın Diyar efendi
anlatacak ne çok şey olması ne kadar kötü, yanında anlatacak hiç kimseyi bulamazken.
gerçi ben artık anlatmadan anlaşılmak istiyorum.
Anlatmaktan yoruldum.
Hep ben altını çizdim kelimelerin.
Kelimelerim tükendi diye mi esirgiyorsun kalemini.
Bu zamana kadar sarf ettiğim kelimeler ruhuna yetmiyor mu?
İsmini eskitmemek için sana en mahçup, en utangaç isimlerle seslendim.
Kalbim artık bunu reddediyor.
Utanarak uyuduğum gecelerden, uyanmaktan utandığım sabahlara uyandırdın sen beni.
Artık hatalarımın altını çiziyorum. Elimde pek bir şey kalmadı.
Kapkaranlık bir defterin kapağına bembeyaz ismini yazmaktan çekiniyorum
İçim artık kapkara
dışımda bir bahar sabahı.
Sabah namazına giden bir amcanın, evde bıraktığı çocukluğu var artık hüznümde.
Bir roman karakteri gibi yaşayarak tüketeceğim kalan ömrümü.
Yalnız,
mutlu
kalabalık
mutsuz...
Cebimde on ruble ve babamdan kalmış, eskimiş
bir gençliğin heba edilişinin izlerini taşıyan bir palto.
sırtım dik, yüreğimin boynu bükük.
Soğuk bir St. Petersburg gecesinde, fahişelerin iki rublelik vaadleriyle, gelmeyecek olan devrimin hayalini düşünüp mutlu olmaya çalışacağım.
İnsan önce kendi devrimini yapmakla yükümlü. Geç de olsa anladım bunu sanırım.
Bunu bozuk bir yol üzerinde giden, haddinden fazla kalabalık bir şehirlerarası otobüste, ismini yazmaya çekindiğim buğulu otobüs camının başıma uyguladığı sert ve rahatsız edici eleştirinin şiddeti sayesinde anladım.
Her şey bir şey anlatır.
Anlamak isteyene her nesne bir anlam ifade eder aslında.
fani hayat
ahir zaman.
yeterki sen anlamak iste
Bir binanın boş cephesine çizilmiş bir kadın anlatır sana
başını koymadığın yastık bakar yüzüne
burnun anlatır
hatırlatır.
Bir barda tanıştığın kızın suratındaki tanıdık bir mimik
bir kahkaha
aynalar anlatır
(?): ne anlatıyorsun sen ya
Diyar: hayır, bu anıda değil
(?): tam olarak burada, şimdi
Diyar: sen artık kafamda ölüsün benim için
(?): ama hergün mezarıma geliyorsun.
Beni mi özledin?
Diyar: insan yaşayabilecekken yaşayamadıklarına üzülüyor, hepsi bu
(?): iyi değilsin
Diyar: gayet iyiyim
(?): bir fotoğrafla konuşuyorsun
Diyar: çünkü burada hala gülüyorsun
(?): sana bir daha gülmeyeceğimi mi düşünüyorsun?
Diyar: çok uğraştım sarı
uzun zaman
belki senin için hiçbir şeydi
zaman kırıldı
bir kara deliğin ortasında kaybettin gözlerinden saçtığın her ışık hüzmesini
uzun süredir her şeyi düzeltmeye çalıştım
iyileştirmeye
halledemedim.
yetemedim.
Kadıköydeki bütün sokaklar şahidimdir ki herkese sordum
bütün kedilerle arkadaş oldum.
köpekler bile halimi görüp peşimden geldiler
sen gelmedin.
üzgün değilim ama bu mutlu olduğum anlamına gelmez.
Belki mutlu olmadığımı öğrenince mutlu olursun.
nasıl hissettiğimi bilmiyorum.
bir fotoğrafla konuşurken buluyorum kendimi evet.
delirmedim, çıldırmadım.
hala çok akıllıyım
beni de zaten bu yoruyor.
beni bu yoruyor.
(?): seni özlüyorum
Diyar: biliyorum, ama ben o kapıyı kapattım sarı.
(?): ama pencereden izliyorsun
Diyar: penceredeki o kediyi hatırlıyor musun?
(?): unutur muyum hiç. Sen o kedisin
Diyar: savaş bitti sarı. O tepeye çıkıp, yaralı askerleri, koşuşan atları izleyerek o süslü cümlelerimi kuramadım.
ben yenildim
(?): ya ben?
Diyar: sen hiç savaşmadın
(?): bu fotoğraf birgün eskiyecek
Diyar: ve ben de birgün öleceğim
(?): hem de beraber yaşamadan
Diyar: roller değişti. Fiyakalı konuştun
(?): ee öğrendik bir şeyler o kadar senede ne sandın boş adam mıyız?
Diyar: iç cebime girmeye hazır mısın, Birol geliyor, yüzünde mahmur bir gülümseme var
(?): herkes mutlu
Diyar: ben hariç...
Birol: ağladın mı sen?
Diyar: salak salak konuşma ya, sigaramın dumanı gözüme kaçtı
Birol: içmem demiştin...
Diyar: gitmem demiştin..
Birol: salak mısın olm o kadar bırakmıştın ne güzel ya
Diyar: sadece alkolle ya
Birol: hergün yani
Diyar: ÇOK KONUŞMA PALYAÇO, RAKI DOLDUR
Birol: bak hele bi bana, şimdi elimi ceketine atsam
Diyar: dayak yersin
Birol: iç cebinden ne çıkar
Diyar: bok çıkar
Birol: Çirkin tanımlamalar bunlar
Diyar: çıkmaz bir şey
Birol: şimdi elimi ceketinin cebine atsammm, ne çıkar?
Diyar: bir anı
Birol: o kadar mı?
Diyar: bazen düşünüyorum
Birol: bazen?
Diyar: ceketimin iç cebinde kalan o son fotoğraf eskiyinceye kadar mı?
altı üstü birkaç renk
sesi bile yok
ama nasıl konuşuyor bir bilsen
kadrajın içinden doğuyor sanki yüreğim
ödüm kopuyor konuşacak diye
o da eskiyince ne olacak?
anı olarak mı kalacak?
Birol: Diyar'ım, kardeşim, ben senin gibi süslü cümleler kuramıyorum biliyorsun. Sen sana gösterilmeyen saygıya, sana gösterilmeyen çabaya kırgınsın. Sakın ümidini yitirme kardeşim, ne demişler büyük dağlar..
Diyar: bahara geç ulaşır
Yorum Bırakın