-Kinyas ve Kayra-
Başlangıçta tek bir solukta okuduğum, okurken keyif aldığım bu kitap ile tanışma hikayem bazı çevrelerce ilginç bulunacaktır şüphesiz.
Her şey 2021 yılının sonlarında başladı, o zamanlar henüz on yedi yaşında bir lise öğrencisiydim. Bütün günüm evde geçerdi. Diğer çocukların aksine sporsal faaliyetler ve bilgisayar oyunları beni yeterince enterese etmiyordu. Bende kitaplarla ilgilendim. Bir gün abimin odasındayken, kitaplığında daha önce görmediğim bir kitap buldum. Kapağındaki yılanlar ilgimi çekti ve okumaya başladım.
Mevsimlerden ilkbahardı.
Gece ve gündüz, iki bilemedin üç gün devam etti bu süreç. Sürekli olarak bu kitapla uyuyor ve bu kitapla uyanıyordum.
...
Kitabın başında bir odada başlıyor hikayemiz. Absolut şişesi, bir silah; onu tutan bir el, Kinyas ve Kayra.
...
Defalarca kez okuduktan sonra bütün karakterleri tek tek inceleme imkânı buldum, zaten hikâyenin odağında iki karakter vardı. Diğer karakterler de bize onların gözünden anlatılıyordu. Öyle ki, üzerine bir şey demeye yer bırakmayacak kadar detaylı bir şekilde.
Kayra bana hep daha yakın durdu, acımasız olan Kinyastı. Eğer karakterlerden birinin insanı bir tarafı varsa Kayra'ydı o gözümde.
Derken kitabın sonuna doğru işler değişti, Kayra önce Kinyas'ı bıraktı. Kinyas ise fazla barınamadı zaten, yazar öldürdü onu. Ardından Kayra bu sefer her şeyi terk etti, en sonda hayatı bıraktı o. Tek cümleyle özetleyecek olursam, yaşam onun için fazla eksantrik değildi. Kayra'yı anlamak üzerine geçen gecelerimde bu sonuca varmıştım. Gezdiğim, gittiğim yerler; ülkeler ve doğa harikaları, her seferinde Kayra'yı düşünmekten kendimi alamadım. İtalya'da Panteona girerken dedim kendi kendime; şayet Kayra, görseydin bunu; yine de vazgeçer miydin yaşamdan?
'Her duyguyu en yoğun şekilde yaşıyordu o, en büyük acıları kendinin çektiğini sanıyor; en büyük eserleri kendinin yarattığına inanıyor.'
Böyle demişti Kinyas, onun hakkında. Kim bilir; belki de daha baştan ümitsiz vakaydı o. Aslında yargılamamak biraz da anlamsız Kayra'yı kendisini yaratan da en az bizim kadar kusurlu olan bir insan. Gelelim Kinyas'a. Derdini hiç anlayamadım onun, Kayra kadar tanrısal tasvir edilememesinden kaynaklı belki de.
Dün tekrar elime aldım kitabı. Elindeki silahı arkadaşının kafasına dayayan, pis ve karanlık adamdan; kitabın son kısmındaki hale gelmesi ise benim gözümde hala bir zorlama ancak. Aslında kötüyü iyi tarafa geçirmek, iyi olan birini kötü tarafa geçirmekten daha zor. Kötü olmak için geçerli nedenlere sahip olduğunu zaten kendi ağzından da dinlemiştik.
-----------
Kitaba geri dönecek olursak, bence Kinyas ve Kayra'yı bu kadar okunur kılan insanın acı çekmekten zevk almasıyla alakalı bir durum. Tıpkı hüzünlü şarkılar dinlemek gibi, içten içe istiyoruz bunu. Okuyoruz çünkü kendimizi karakterlerle özdeştiriyoruz, çünkü aslında karakterler malzemesini bizden alıyorlar; bizden besleniyorlar kurmacanın gerçekten beslendiği gibi. Sadece tanımlanabilirliği yazar tarafından en kolay açıklanabilen birtakım özellikler onlarda hayat buluyorlar.
Tıpkı Kinyas'ın Kayra hakkında dediği gibi;
''Onun acısı ve acımasızlığı romanlardaki gibiydi, insani bir tarafı yoktu.''
Okumak, bir şeyleri eşelemek. Kurcalamak veya kurcalamamak, hepsi de insanın iradesine bağlı.
Yorum Bırakın