''artık gitmene izin verme zamanımın geldiğini nihayet kabul ettim.
Bir süre seni özledim.
Ardıdan ağladım
uzun bir süre bunu neden yaptığını merak ettim ama sonunda kabullendim.
Kalbimde seni her zaman özel bir yerde tutacağım ama artık hayatımda olmayacaksın.
Senden çok şey öğrendim ve kendi değerimi şimdi anlıyorum.
teşekkür ederim
şimdi hayatıma devam etme vakti.''
Müzeyyen: Bu ne Diyar?
Diyar: Defterlerimi mi karıştırıyorsun? Geldiğimiz evre bu mu Müzeyyen?
Müzeyyen: Eski sevgiline yazdığın mektupları okuduğum için özür dilerim DİYAR! Gerçekten ya!
Diyar: Kimseye yazmıyorum bunları. Bilmiyor musun ben hep yazarım.
Müzeyyen: yalan atma bana artık ya
Diyar: Artık mı? Artıklara ne zaman geldik Müzeyyen?
Müzeyyen: Konu sen olunca konu hep artıklara geliyor canım benim!
Diyar: 9 yaşında mısın sen ya?
Müzeyyen: beni çıldırtıyorsun!
Diyar: Bunu çoğu kızdan duyarım
M: Komik mi yani bu, sence esprinin yeri mi ?
D: komik tabi
M: İsmi neydi
D: Kimin?
M: eski sevgilinin!
D: Hüseyin
M: Diyar!
D: o benim ismim
M: DİYAR! ÇILDIRTMA BENİ!
D: tamam tamam
M: Neydi
D: mahmut
M: senin yedi ceddini...
D: tavuk...
M: KOMİKK DEĞİLLL!!
D: neden bu kadar önemli?
M: ne
D: İsmi, cismi, saçları, gözü, teninin rengi... Neden bu kadar önemli?
M: sadece öğrenmek istiyorum.
D: neden işte, ben mesela herhangi bir eski sevgilinin hiçbir şeyini merak etmiyorum.
M: Diyar
D: söyle müzo söyle, neden?
M: kıskanıyorum.
D: sen daha güzelsin
M: güzelliği değil. sevgini.
D: o ne demek, ben seni çok seviyorum
M: bana hiç şiir yazmadın
D: benden hiç ayrılmadın
M: bana şiir yazman için senden ayrılmam mı gerekiyor?
D: belki evet belki hayır Müzeyyen.
M: o ne demek ?
D: benden ayrılırsan...
M: ee, ne olurmuş senden ayrılırsam?
D: senin karşında ağlamam
Sana yalvarmam
lütfen gitme demem
çünkü gidersin
ağlamam
çünkü toprak yeterince yeşil olmasaydı gitmezdin diye düşünürüm
ellerini tutmam
çünkü zaten nemlidir ellerin
süslü cümlelerle aklında yer etmeye çalışmam
M: ne demek istiyorsun? Anlamıyorum
D: Müzeyyen
M: neyse Diyar, ben gidiyorum.
D: dönecek misin?
M: biraz yalnız kalmaya ihtiyacım var
D: yeterince kalmadık mı ?
M: mola
D: peki, dediğin gibi olsun. Mola
M: sigara içme! sakın! Dolapta rakı var, çok daralırsan onu iç, sözde bugün içeriz yanında da meze olsun diye haydari ve ezme yapmıştım dün. Onları da yersin.
D: tamam
M: Adile Hanım'ın mutfağında indirim vardı, yarın gelmezsem yemeği oradan ye, tamam mı?
D: sevmiyorum orayı ben
M: Yarın 11.30'da duruşman var
D: biliyorum
M: hazırlandın mı ?
D: metroda bakarım
M: işlerini ciddiye alman gerekiyor!
D: ciddiye alıyorum
M: müvekkilinin ismi ne?
D: mahmut
M: sen nasıl avukat oldun ya?
D: hasbelkader
M: Diyar! Sen tanıdığım en zeki insanlardan birisi...
D: yo yoo değilim
M: kendine gel, yarın seni 9 da arayıp uyandıracağım
D: ha gelmeyeceksin yani
M: hayır, gelmeyeceğim
D: tamam, uyandırmana gerek yok, kız kardeşime söylerim o arar uyandırır.
M: Boşu boşuna uyandırma kızcağızı, ben ararım
D: yeni alarm almıştım zır zır ötenlerden. Uyanmana gerek yok
M: sen çok gıcık bir adamsın
D: hayır, ben çok alışkın bir adamım
M: ararım yarın, dikkat et
D: dikkat et.
D: Ah Müzeyyen, ne kadar aşıksın bana
Biliyorum tatmin edemiyorum kalbini bedenini ettiğim kadar.
benim suçum değil inan bana.
Küçük kıyametimden sonra beni en iyi anlayan insan sensin Müzeyyen.
ama sende yeteri kadar anlayamıyorsun beni malesef.
Ben artık yazı tura atmıyorum.
ben artık dokuzuncu köyden kovulmuyorum.
Karşılık beklediğimden değil ama
her ince detayına kadar düşünüp planladığım bir şeyin
ya da birinin bana yaptığı düşüncesizliği sindiremiyorum.
İnsanı bu kadar kıran bir his yok
sadece bunu anlamıyorsun.
Hamza: Ne diyorsun lan değişik?
D: hoşgeldin, rakı içelim mi?
H: Doldur palyaço, sonra da anlat.
D: müzik?
H: Zeki Müren?
D: bizi görecek mi?
H: Bu yüzden seviyorum seni
D: ben de sana karşı boş değilim yavrum, balkona geç, müziği aç geliyorum
H: Koylu ato, koylunün dostu ato
''Elbet bir gün buluşacağız
Bu böyle yarım kalmayacak
İkimizin de saçları ak
Öyle durup bakışacağız
D: ne zaman peki ya?
H: zaman ato zaman
D: abi sicim micim girme şimdi Allah aşkına ya
H: yok oğlum öyle değil
D: nasıl?
H: boşver zamanı falan şimdi, anlat hele nedir seni düşüren
D: ne düşmesi be abisi. Ben o günden beri ayağa kalkamadım.
H: kalkacaksın
D: kalkamıyorum.
H: ben kalktım
D: ben kalkamıyorum
H: orospu muallayı hatırlıyor musun?
D: ahahah evet hatırlıyorum.
H: Yine istanbuldayız, öğrenciyiz o zamanlar, güzeliz
D: evet evet
H: ben Florya'da oturuyorum o zamanlar sen Okmeydanı'nda
D: evet ya ne güzeldi
H: Okmeydanı mı?
D: yok ulan, o zamanlar
H: bir aradın beni dedin abi ben kötüyüm, atladım geldim aldım seni. Sonra nereye gittik?
D: Beşiktaş'a
H: Beşiktaş'a tabi. Sonra ne yaptık?
D: içtik!
H: başka?
D: güldük!
H: başka?
D: ağladık!
H: başka oğlum başka?
D: ne oğlum başka?
H: biz o gün dünyanın en güzel kızlarını, sahile karşı iki üç bira içip, birkaç şarkı söyleyip içimizde siktir çektik
D: öyle lan!
H: şimdi neyimiz eksik?
D: neşemiz koçero, neşemiz!
H: Bak oğlum, aç kulaklarını beni iyi dinle;
Sana bir şey olsa haberi bile olmayacak insanları taşıyorsun içinde, sana bir şey olmasın diye içi titreyenler varken.
Başka evlerin ışıklarına dalmışsın senin karanlığın bundan.
D: ne güzel konuştun lan!
H: İnstagramda görmüştüm ezberledim
D: benim için mi la?
H: he senin için
D: adamsın lan sen, çak
H: çak kral
''Belki bir deniz kenarında
El ele mâziyi konuşacağız
Belki bir deniz kenarında
El ele mâziyi konuşacağız''
D: benim kafam çok güzel oldu
H: benim de?
D: ne yapsak
H: ben kaçıyorum, hanım bekler
D: tamam kardeşim
H: yarın akşam alayım seni, bir şeyler içeriz
D: ara, bakarız
H: takma kafana
D: o kadar afilli lafı, cümleleri, ulan yemişim cümleleri küçük de olsa bir tirat yaptın lan bana, bunun sonu takma kafanayla bitmemeliydi be!
H: Bazen Türkçem bitiyor, sen ne yapacaksın?
D: bir mektup yazmam gerekiyor, yengeye selam
H: Kime diye sormayacağım, çok yordun beni. Ayrıca mektup mu kaldı ya? neyse hadi Allah'a emanet
''Şimdi uzaklardasın
Gönül hicranla doldu
Hiç ayrılamam derken
Kavuşmak hayal oldu''
Ertesi gün
Kırtasiyeci Ömer Abi: Ooo Diyar'ım hoşgeldin
D: Hoşbulduk abi, bana bir imza kalemi verir misin?
K.Ö.A: Hangi kalite olsun?
D: en kalitesinden ver abi
K.Ö.A: Yalnız biraz pahallıdır bu ürün Diyar'ım
D: Biz fakir miyiz be abi? Koskoca avukatız.
K.Ö.A: İşler yolunda yani?
D: hamdolsun, ne kadardı kalem?
K.Ö.A: 270 tl.
D: oha, abi bu kalem benim duygularımdan daha pahallı
K.Ö.A: HAHAHAHAH! Hangi para duygulardan daha pahallı olabilir Diyar'ım? İlahi sende...
D: onu eski sevgilime soracaksın abi.
K.Ö.A: vay vay vay. Vereyim mi? Alacak mısın?
D: ver abi ver. Lanet gelsin her şey çok pahallı zaten. Bir tomar A4 birkaç tane de zarf ver sana zahmet.
K.Ö.A: Tamam koçum. 300 Tl ver yeter
D: bir de yetmesin yani.
K.Ö.A: Kardeşim bu arada sana bir şey danışayım ya
D: buyur abi
K.Ö.A: bizim ev sahibi bize ihtar çekmi...
D: danışmanlık ücretim saatlik 300 dolar abi
K.Ö.A: escort tarifesi gibi bu ne oğlum?
D: escort kardeşlerimiz kadar piyasamız olsun be abi, o kadar okuduk ettik.
K.Ö.A: Anladım anladım, benim halamın oğlunun en yakın arkadaşı avukattı ona sorarım o zaman.
D: hayırlı işler Ömer Abi.
'' Selam, bu bir mektup''
Yok artık be Diyar, karşındaki o kadar aptal değil. Bu bir mektup ne?
''Heyo merhaba''
Aynen kanka, tiktok girişi yapıyorsun...
''Allahın bereketi ve selamı üzerinizde olsun''
heh, itikadi mezhebini de sor tam olsun
Ulan bu mektup olayı ne zormuş ya
Kendine yazarken kolaydı da
başkasına yazarken epey zormuş.
başkası...
yaa Diyar, öyle kala kalırsın işte. Bir zamanlar avcundan öptüğün insan yeri gelir başkası olur.
Neyse Diyar, sen klasik adamsın. Şöyle başlayalım;
Sevgili Müzeyyen;
''dur bir de şaka ekleyeyim''
''Sevgili'müzeyyen;
Sana en içten duygularımı, alabildiğim en pahallı kalemle anlatmaya çalışacağım.
Sana, seni ilk gördüğüm günden bahsetmek istiyorum.
Bütün gerçekliğimle sana o günü anlatacağım.
Bana bir söz vermeni istiyorum.
Burada anlattıklarımı bir daha konuşmayacağız.
Vapurlardan inen insanları saydığım bir gündü.
Kadıköy iskelesi yine tıklım tıklım.
bir insan, iki insan, üç insan, bir köpek... olsun o da insan sayılır, dört insan...
bazen iki binlere üç binlere çıkıyordum.
sonra durdum.
deliriyorum galiba, bu iyi değil. Kalktım, yürüdüm sahil boyunca ama yine sayıyorum.
Bir insan, iki insan, üç...
Yeter!
O an farkettim.
Uzun zamandır kendim hariç kimseyle konuşmuyordum.
Bu iyi değildi.
Kalktım yürüdüm bizim bara doğru, aman allahım tıklım tıklım
normalde sap başıma almazlar kimseyi de işte müdavim olunca sorun olmuyor
bara girdim.
Bir insan, iki insan, hayır Diyar yeter!
bir bira söyledim
o an farkettim
çok içiyorum
olsun
garsonu tekrar çağırdım
sen onu iki yap, zaten ilkini direkt kafama dikeceğim
güldü, tamam dedi.
Izdırabımı görmedi
yedi insan, sekiz insan
çevremde çok fazla insan olduğunu farkettim.
üçlü, dörtlü arkadaş grupları
sevgililer...
double dateler...
öyle kötü hissettim ki kendimi Müzeyyen
kim bilir oturduğum süreçte kaç çift benim yüzümden oturamadı bu büyük, bu üstünde sadece mutlu şeylerin konuşulabileceği masaya
Herkes çok mutluydu, ben yalnızdım.
buraya ait değilmişim gibi bir his uyandı içime.
Kalktım.
Evime gitmek istedim
Belki kitap okurdum
Mehmet Eroğlu okuyorum bu aralar. Kendimi bulduğum satırların yoğun olduğu birkaç kitabı var.
Onları bitirip hayatıma son vermek istiyordum.
İçimde çalan çellonun artık susmasını istiyordum.
Oysa çok neşeli bir çocuktum ben biliyor musun Müzeyyen
Sokakta tatlı bir kedi gördüm diye güzel geçen günlerim vardı benim.
Baba olmak istiyordum
Kız babası
Dünyanın en cesur, dünyanın en bilge, dünyanın en özgüvenli kızını yetiştirecektim.
ölüm delicesine bir düşünceydi.
kapı eşiğinden selam verince
hep çarpardım yüzüne
şimdi eski bir dost gibi kucaklamak istiyordum onu.
içimdeki senfoninin ritmi çoktan bozulmuştu.
içimin sahnelerinde oyuncular repliklerini unutuyorlardı ve içinde bulunduğumuz çağ benim doğaçlamalarıma hazır değildi.
hiç anlatamamıştım
hiç anlamamışlardı...
Hesabı ödemek için bar tarafına doğru gidiyordum ki
seni gördüm.
O sarı, kıvırcık saçlarının arasından taşan ve anlamsız bir şekilde güzel duran lacivert saçların Müzeyyen
o edan.
o duruşun.
Dişlerinin güzelliği
gülüşün
Denizi izler gibi bakan gözlerin...
O an yeterince sarhoş olmadığıma karar verdim.
Mantıklı düşünmeye başlamıştım çünkü.
İçimden yanına oturup, yedi numaralı ses tonumla sana
''Merhaba, ben Diyar, yanınıza oturabilir miyim?'' demek geliyordu
En iyisi oturup birkaç bira daha içmek dedim, hatta ne birası viski içeyim. Öleceğim nasıl olsa. Cebimde çok para kalmasa da olur.
Üç sandalye yanına oturdum, barmene seslendim
Sanki hissettin
bana döndün.
O bakışını ölene kadar unutmayacağım Müzeyyen.
Çünkü o bakışınla ölene kadar yaşamamı sağladın.
bir daha saymadım
bir insanda takıldım kaldım
Viskimin yarısına gelmemiştim ki yanıma geldin
''ne düşünüyorsun?''
Sana o zaman aşık olmalıydım Müzeyyen
kimse bana bu soruyu sormuyordu artık.
sen sordun.
Sonrasını biliyorsun zaten.
Müzeyyen;
belki sana hiçbir zaman şiir yazmadım.
ama dinlediğin bir müziği seninle dinledim
belki sana hiçbir zaman şiir yazmadım
ama sen yakıştırıyorsun diye sevmesem de saçımı uzattım
belki sana hiçbir zaman şiir yazmadım
ama senin için anime bile izledim
bu şakaydı...
Yani uzun lafın kısası Müzeyyen
önceki kızlara çok şiirler yazdım
ama onları yaşamayı unuttum.
Ya da onlar benim yaşamıma saygı duymadılar.
Bu başka bir mektubun konusu olsun.
Diyar''
D: Alo
Hamza: Ne yaptın?
D: Kime?
H: Şakacii
D: eheheh, neyi ne yaptım?
H: Seni almaya geliyorum, bir yere gideceğiz
D: nereye
H: oraya
D: nereye
H: odur o
D: Bu ne değişik bir telefon konuşması olum ya?
H: İçelim
D: olur, nerede?
H: nerede olsun
D: aklımda bir yer var
H: Neresi?
D: Beşiktaş Sahil agam
H: yakışır tamam
D: ha bir de Hamza
H: he
D: biz seninle, öğrencilik yıllarında Beşiktaş'a gitmiştik ya hani geçen de konuştuk
H: evet
D: orada hangi birayı içmiştik dayıcım?
H: Kolonti Filtresiz
D: ondan al kardeşim o zaman
H: haydaa
D: daha yeni başlıyoruz.
-DEVAM EDECEK-
Yorum Bırakın