Alışkınım. İnsanlar her şeyi ezbere dökü veriyor ağzından . Akşam üstünün bu saatindeki uğultulara rağmen gözünü ayırmadan bakan sakallı hacı amcalar , yaşlı teyzeler ve elimdeki şiirimle ben mecburen sustuk. kan topladı otobüsün tüm camları. Ondan olsa gerek bu boğucu hava . Hepsi kafamda olması gereken yere işleniyor. Evden uzaklaşmaktayız. Nefeslerinden beddualar akanlar ve ben...Envanter kaydını karıştırdım. Ve doğru olduğunu düşündüm yerde indim. İnsanlar istiflenmiş gibi üst üste yürüyor. Meydan tıka basa dolmuş nefes alacak yer yok, her akşam üstü kalabalıklaşan şeyh Sait meydanı. Elini kolunu sallayan herkes geçip gidiyor. Meydanın bir yanı mavi gökyüzü bir yanı karanlık ışıklı görkem'i ile karışıyor insanlar. Adım atsam bir yabancıya, hırsıza, uğursuza denk geliyorum. Çocuk sesleri gölüşmeler birbirine karışıyor. Alışkanım ben de doğduğum mahalledeki seslere ve her akşamüstü mahallemdeki köşemde oturup bir tütün sarmaya. Her akşam bir tütün sarmak için buraya kadar geliyorum. Tam tamına bir saat 45 dakika sürüyor. Mutlu olduğum anılara mı kavuşuyorum . Önüm arkam hep karanlık bazen sağımda bazen solumda arıyorum kayıp çocukluğumu. Geriye dönüş yok! Bekçiler geçiyor ellerinde inatçı, kapalı fenerleri ile. Sonra bir çocuk koşturuyor ve düşüyor. Tüm işleri ellerinde kaldı . Neden olduğunu anlamaya çalışıyorlar . Canım sıkıldı. Kafamdaki şiirleri karıştırdım . Sonra bir kadın dövündü ve insanlar yaygara kopardı. Çocuk bu düşmesi lazım yoksa nasıl büyüyecekti ki ? Büyümek için yere düşmesi gerekiyor böylece ayağa kalkmayı öğrenecekti. Köy meydanı gibi kalabalık çoğaldı sonra vardım sokağımın başına. Tüm bu gürültülerden sıyrılarak . Bir iskemle çektim oturdum .Daha vardı saati dolmamıştı. Yanılmıştım saatin geldiğini düşünmüştüm ve alelacele yürüdüm . Oysa artık bir saatimi bile yoktu. Zaman geçtikçe saatlerimi kaybettim artık eskisi gibi değil hiçbir şey. Yavaş yavaş hayatım siliniyordu gözlerimde. Birkaç dakika gözlerimi kapadım ve dinledim tanıdık gelen ama yabancı olan bu sesleri bu havaya bu toprağı... Aşağı inip kahve içtiğim, hikayeler anlattığım ve balkonlarda kavun, karpuz yediğim evimdeydim. Ilık bir rüzgar esti. Evine dönemeyen insanların çok hikayesi olurmuş. Düşünüyorum ve saati geldi. Elim tütün tabakasına gitti. Baba Yadigar ev ve tütün tabakası ile ... Hatta hayatımı kurtarmışlığı bile vardı . Çizgileriyle karanlığı gizledi, ellerimden nefes aldı. Zaman evlerin sessizliğinde kayıp gitti. Yabancı yazılar, resimler ve pullu mektuplardan oluşan koca bir hapishane gibi şimdi çocukluğum. Beyaz kağıttaki çay lekesi gibi şimdi sokak. Bir zamanlar güzel olan ama şu an sadece iğrendiğim bir yer. Vakitlice kalkmak gerek dünyanın düzeni hep aynı . Gavur mahallesi burası artık fotoğraflarda yaşayan sahipsiz kimsesiz içimde soluk buruk tadı olan bir anı. Geride bıraktım. Çıktım.
Yorum Bırakın