'' Bir kapı kapandığıda bir pencere açılırmış. İnanabiliyor musun ?
ben o pencerenin önünde yıllarca bekledim
ne yağmurlar
ne karlar yağdı bir bilsen
herkes dedi ki kapat şu camı
üşüyorsun
kapatmadım
bağırdılar bana, üstüme geldiler
kapat dediler Diyar kapat
ölüyorsun...
kapatmadım.
gelir de görmezsen diye ödüm kopuyordu
içim gidiyordu
canımdan oluyordum ama senden gitmiyordum
bu uğurda ne dayaklar yedim
ne canlar yaktım
günahsızlar, masumlar
canımı yakmak isteyenler de oldu
şeytanlar, iblisler
hepsiyle savaştım
bu sefer tek başıma
Son zamanlarda fazlasıyla kendi kendime konuşuyorum
sen de farkederdin bunu bazen
içeriden ''bana mı dedin hayatım'' dediğinde içimden ''bu sefer gidecek valla, iyice deli deli ettim kendimi'' derdim
ama sen gülerdin
''benimle konuş hayatım, sen sana fazlasın'' demiştin bir keresinde
elimi yanağıma koyup söylemeseydin
bu cümlenin derinliğini daha erken anlayabilirdim
şimdilerde de konuşuyorum kendi kendime
ben, benden eksiğim bugünlerde.
kendimle konuşurken bile hoşuna gidecek şeyler söylüyorum
allahım diyorum deliriyor muyum acaba
delirmek lütuf
asıl zor olan bir hayli akıllıyken bunu yaşamak.
hatırlar mısın bilmiyorum ama bir keresinde bana 855. defa ''sen delisin'' dediğinde
evet bir ihtimal deli olabilirim ama kesinlikle aptal değilim'' demiştim
aptalmışım
bunu da sonradan farkettim
Küçük Prens'i okudun mu?
ben okudum
hem de birçok kere
kısa bir kitap zaten
saçma sapan kitaplarını bırakıp okumanı isterim
oradan bir alıntı yapmak istiyorum
'' Ben onu anlıyordum
yanlış yaptıgında bile anlıyordum
onu sevdiğim için anlayacak bir sebep buluyordum.
o da öyle yapar sanmıştım''
peki sen neden yapmadın?
kendini ''küçük'' göremeyecek kadar kibirli olduğun için miydi her şey?
Geçen sene sana yazdığım zaman heyecanlandın mı diye kaç ay düşündüm biliyor musun?
sen bana yazdığında ben heyecanlanmıştım
bu hep olacak zannediyordum
alışkanlıklar unutulmuyor.
gerçi silinmeye başladı her şey
kalan eşyaların
bileğimde paralanan siyah saç lastiğin
hepsi birer birer gittiler.
sadece yaran kaldı
senden kalan tek şey artık bu
iyileşmesine izin vermiyorum
çünkü iyileşirse gidersin
gidersin
sen gittin zannedersin ama
senin gidişin benden ibaret
bunu anlayacaksın
belki sen de hissetmişsindir.
hiçbir zaman duygularını belli eden biri olmadım.
duygularımla savaştım.
ben hep savaşırdım zaten
savaştım...
Bir anı var aklımda
Kış yeni bitmişti.
utangaç bir güneş bütün insanları Kadıköy'e davet etmiş gibiydi
Üstünde çiçekli sweat shirtim vardı.
Üstüme biraz küçük olduğu için benim olduğuna inanmıyordun.
'' hangi orospunun bu?''
ne kadar komiktin.
'' hayır ata sen böyle çiçekli böcekli üstüne üstlük dar kalıplı bir şey giyinmezsin''
ne kadar da iyi tanıyordun beni
ve ne kadar güzel bakıyordun bana.
şimdi farkettim de
ölmüşsün gibi yazmak
ne kadar da zor geliyor bana
çocukken tanımasaydım seni
değişebileceğine inanırdım
değişemezsin bunu biliyorum
bilmediklerimi sen gittikten sonra öğrendim
sana iyi gelen bendim ve sen iyileşmeye alerjisi olan bir hastaydın.
bana iyi gelen sendin
ben de artık tedaviyi reddeden bir hastayım.
Biliyor musun son günlerde arkadaşlarıma artık duygularımı kontrol edebilmeyi öğrendiğimden bahsediyorum.
gözlerinin içi gülüyor benden böyle şeyler duydukça
canlarım benim.
ne kadar üzülecekler.
onlara öyle söylüyorum ama bilmiyorum
duygularımı kontrol etmeyi mi öğrendim yoksa duygularımı mı kaybettim bilmiyorum.
ayağımı taşa vursam ağlarım
ama
artık beni hiçbir ihanet öldüremez...''
Şebnem: İhanet mi ?
Müzeyyen: oku oku devam et
Şebnem: dur biraz tahmin yürütelim
M: oyuna çevirme şebo ya hadi
Ş: ellerin titriyor Müzeyyen, sakinleş.. bunun için durdum
M: bu çocuk beni etkiliyor ya
Ş: e onu biliyoruz heralde etkiliyor.. sevgilin ya kendisi
M: öyle değil
Ş: olumsuz mu?
M: bir yanım sal diyor şunu, istemiyorum gitsin..
git dersem gidecek
biliyorum
kalmaz
gider
ama ben onu hep hatırlarım
o kadar şahsına münhasır hareketleri var ki
mesela bir şey olsa derim ki ati böyle derdi
şunu yapardı
şunu yapmazdı
yiyip bitireceğim kendimi
hem bunu düşündürtecek ne ne yaptı ki bana
beni üzücek, kırıcak hiçbir şey yapmadı
ben hep kendimi üzdüm
diğer yanım da kal yanında bir ömür
mutlu ol, gez dolaş ye iç her şeyi yap diyor
Ş: ee?
M: sonra da diyorum ki
Ş: ne diyorsun?
M: sevmiyor ki beni
Ş: tövbeler olsun kız Müzeyyen
M: ne Müzeyyen? Söylüyorum işte
Ş: şımarıksın sen ya
M: içimde bir savaş var şebo
Ş: ee hangisi kazanacak
M: mesela bak
Ş: ne
M: ati olsa bilmiş bilmiş '' hangisini beslersen o kazanacak'' derdi
sinir olur kalırdım.
İnsanı sinir eden bir haklılığı oluyor bazen
Ş: Müzo
M: sıçacam müzona da
Ş: tamam kızma, okumaya devam edelim mi ?
M: acaba şimdi ne yapıyor
Ş: adliyede falandır
M: baksana bi sosyal medyalarına bir paylaşım var mı?
Ş: bakayım... bir saniye... hayır yok
M: tweet falan? göndermeli, atarlı giderli şeyler?
Ş: yok be çocuk mu oğlum bu adam öyle şeyler yapsın?
M: çocuk ya tabi! sever aslında öyle şeyleri
Ş: ben hiç görmedim valla
M: çünkü ben onu hiç üzmedim şebo. Neyse sen okumaya devam et
Ş: okuyorum..
'' ben sana rengarenk ipler verdi...''
-AYNI SAATTE DİYARLA HAMZA-
Diyar: ah işte burası
Hamza: aynen tam burası
D: kaç yıl önceydi?
H: çok
D: dokuz?
H: saymadım
D: oğlum bu nasıl bir cevap anasını satayım, yirmi sekiz desen de he vala diyip geçicem zaten
H: he vala
D: insanın hevesini kursağında bırakıyorsunuz vallahi
H: sus hele ne dedik sanki
D: heves dedik heves. Bak Hamzo, kursak diye bir yer var
H: ee?
D: oranın ben anasını sikeyim işte
H: terbiyesiz adam
D: he vala
H: niye peki?
D: çok dar bir yer orası
tükürüğünde boğulmak diye bir beddua var ya
işte tam bu kursak şerefsizi yüzünden olan bir şey o işte
böyle, böyle tam oldu diyorsun
lapıss diye kalıveriyor orada
H: şakırt olmasın?
D: portik bile diyebilirsin ismine inan hiç umrumda değil
H: peki sen metafor uzmanı mısın?
D: hayır
H: ben senin en yakın arkadaşın mıyım?
D: he
H: e götüm e vala neden o zaman direkt anlatmak yerine salak salak benzetmeler yapıyorsun
D: ayrılıyoruz biz
H: he vala 15 senedir iyi götürdük zaten
D: ne.. ya. oğlum ciddi dur iki saniye anlatıyoruz işte
H: çok ani söyledin ondan
D: olmuyor artık
H: neden, ne dedi sana?
D: o demedi
H: sen mi dedin?
D: diyeceğim
H: ha daha demedin yani
D: demedim
H: deme
D: neden
H: iyisiniz olur öyle gel gitli zamanlar
D: giden gelmiyor oğlum
H: bak şimdi iki tane misket düşün
D: ya dur ne diyorsun hamzo sal ya
H: dur hele ya, iki tane bilye
D: misket mi bilye mi ?
H: aynı şey değil mi?
D: aynı şeyse neden iki farklı ismini kullanıyorsun
H: bizden adam olmaz bu arada bunu ekleyerek devam ediyorum
iki tane TOP! söyle eee?
D: ahahahah eeee?
H: biri varacağı istikamete doğru dümdüz bir zeminde gidiyor, diğeri ise kısa aralıklarla aşağı yukarı gidip gele gele ilerliyor
D: ?
H: söyle eee?
D: eee?
H: hangisi daha önce hedefe varır?
D: yani ivmelendiği için ikinci dediğin daha hızlı hedefe varır
H: ben de onu söylüyorum işte.. git geller iyidir
D: instagramdan gördün değil mi bunu
H: bu bir şeyi değiştirir mi?
D: oğlum ne adamsın ya
H: sen benim demek istediğimi anladın mı sen onu söyle
D: anladım
H: ee o zaman?
D: aç bir şarkı
rakı doldur
bugün içeceğiz hamza
bugün kimseye şikayet etmeyeceğiz
ağlayacağız halime...
-MÜZEYYEN VE ŞEBNEM-
'' ben sana rengarenk ipler verdim
bunlarla bir kolye yapabilirdin
özgürlüğü simgeleyen bir balonun ucuna takabilirdin
salıncak kurabilirdin
yerden göğe
yükselebildiğimiz kadar yükselirdik
sonra sen korkandın
sen hep korkardın
bir hamak kurabilirdin hatta
uzanır semayı izlerdik
ne bileyim işte bir bileklik yapabilirdin
hiçbir şey bulamazsan kitap ayracı bile olabilirdi
ben sana rengarenk ipler verdim
sen intihar ettin...''
Müzeyyen: NE?
Şebnem: yok be
M: bu ne demek?
Ş: böyle bir bilgi var mı sende
M: hayır tabiki de
Ş: ya dur öyle değildir şeydir bu şey
M: ne?
Ş: tecahülü arif
M: ne diyon be?
Ş: şey ya işte bilip de boşvermişlik sanatı haa şey şey mecazel mürsel falan var ya hani
M: tamam tamam anladım sus artık nolur
Ş: ölmemiştir ya
M: ya gördüm ben o kızı zaten ölmedi o an öyle okuyunca garip oldu sadece
Ş: güzel yazıyor he bu çocuk
M: evet
Ş: güzel seviyor sanırım, sana neler yazdı kimbilir ne şanslısın müzo ya
M: değil mi değil mi..
Ş: nasıl yani?
M: ..
Ş: hiç mi?
M: hiç
Ş: ama bak dur, hep acı üzerine yazmış aslında. Siz beraber olduğunuz andan beri hiç acı çekmediniz ki
M: öyle
Ş: gördüğüm en iyi çiftsiniz
M: beni sevmiyor Şebnem
Ş: acını çekmiyor diye mi seni sevmiyor?
kim acı çekmeyi sever müzeyyen
belli ki acı çekmekten yorulmuş bir adam bu
acı çekmeden sevebilmek için yeterince yorulmuş gözüküyor
ne olur daha çok yormasan onu
M: bazen gitmek gerekir şebnem
gitmem gerekiyor
Ş: nereye?
M: daha güvenli bir limana...
-DİYAR VE HAMZA-
Hamza: geçmedi değil mi yarası
Diyar: geçmedi
H: belki de geçmemesi gerekiyordur oğlum
D: alıştım zaten ya
H: yoruluyorsun böyle ama
D: artık onu bile hissetmiyorum
olur zannetmiştim
çok yakındım
allah kahretsin çok yakındım
sonsuza kadar sürmeyeceğini zaten biliyordum
en azından ölene kadar sürseydi
hep aynı son
sonsuzluğa bir kala
kaybediyorum ikileri üçleri
H: sen bir gay oldun yine
D: ahahahah oğlum dur ya
H: bıraksam ağlayacaksın
D: bırak ağlayayım ya ne olacak erkekliğimiz mi yok olacak
H: ağla lan
D: oğlum var ya
bazen içimden arayıp küfür etmek geliyor
H: ne diyeceksin
D: diyeceğim ki siktir git lan
siktir git
git elalemin sofrasında meze ol
H: sen bu değilsin ki ama
hiçbir zaman da olmadın
D: sence bu ben,bana iyi gelen bir ben mi?
H: en iyi halin şu an olduğun halindir
D: lan iyi laftı bu ha
H: doğru söylüyorum
D: çok iyiydi bütün dikkatim dağıldı yemin ederim
neyse bir kadeh daha doldur
bir şarkı daha ısmarla
yokluğunda yitirdiklerimize gelsin
-MÜZEYYEN VE ŞEBNEM-
'' dün gece farkettim
geride kaldı o günler
yarın hayata tekrar başlayabilirim
belki de hayata gözlerimi yumabilirim
sonsuzluğun ucundan da dönsem
sonsuz sayılırım gibi geliyor
kısa yaşanmış bir hayatın borcunu sana ödetmemek için yaşıyorum
belki seni hala seviyorum
belki de sadece parmak ucuma yerleşmiş bir alışkanlıktan ibaretsin
kararını ben vermeyeceğim
artık çok düşünmeyeceğim
seni de
kendimi de
bakacağın pencereyi iyi seçersen baharın gelişini izleyebilirsin Müzeyyen...''
Müzeyyen: Müzeyyen mi?
Şebnem: Müzeyyen?
M: devam et
Ş: '' bakacağın pencereyi iyi seçersen baharın gelişini izleyebilirsin Müzeyyen
ben bunca zaman kış güneşini bahar zannetmiştim
şimdi diyorsun ya neden bu kadar mutsuzum diye
işte tam da bu yüzden Müzeyyen
benden bir haber beni sevmeye çalışıyorsun
benim içimde hiç baharı görmemiş
yanlış pencerelerde umuduyla beklemiş
hiç baharı görmemiş
hep son yaprağın düşüşüne denk gelmiş bir çocuk var Müzeyyen
hiç sevilmemiş bir çocuk varmış.
beni anlamanı istemiştim sadece senden
insan kendisini anlayana çiçek açar
keşke bunu bilerek sulasaydın toprağımı
bir kapı kapandığında bir pencere açılır
umarım benden sonra
o pencerenin önünde doğru zamanda olmayı başarabilirsin
hikayelerin çoğu böyle biter Müzeyyen
hikayenin sonunda herkes evine döner
sen sana ait olana
ben yalnızlığıma geri dönüyorum''
-DİYAR VE HAMZA-
Diyar: böyle yazdım
Hamza: mutlu musun?
D: değilim
H: peki ya huzurlu ?
D: biraz
H: bunca şeye değdi mi?
D: ona olacakları söylemiştim
H: bu kibir
D: bu yaşanmışlık
H: yaşanmışlık antikada olur, sen yeni modelsin
D: belki de antikalaşmışızdır Hamza
bak aynı yerdeyiz
bu bankta
kafamız yine güzel
yine bir veda vakti
H: Orospu mualla
D: aç da dinleyelim
H: açayım da, sence Müzeyyen nasıldır şimdi?
D: bilmiyorum
sanırım bilmeyeceğim de
H: neden, hiç yazmaz mı sana
D: yazmaz
H: nereden biliyorsun?
D: çünkü ben de yazmazdım
biz birbirimize çok benziyoruz
gitti işte, ben uğurladım
daha ne kadar savaşabilirim bilmiyorum
uğruna savaşılacak bir şey kaldı mı gerçi?
ben artık bu sorulardan da kaçıyorum
gitti evet
ben git dedim
gitti
gitmem deseydi
sarılacaktım
ama bitti
-MÜZEYYEN VE ŞEBNEM-
Şebnem: canım iyi misin?
Müzeyyen: çok iyiyim
Ş: dök içini ya, ağlayacaksan..
M: neden ağlayayım Şebnem? İlk defa mı bir sevgilimden ayrılıyorum?
Ş: ya evet tamam ama bu başkaydı ya hani?
M: Şebnem bu tür konuşmaların bana iyi gelmediğinin farkında mısın?
lütfen git
yalnız kalmak istiyorum
Ş: hayatta olmaz
M: Şebnem git
Ş: tamam ama öncesinde bir fikrim var
M: dinlemek istemiyorum
Ş: ne bu ya mektupla ayrılmak falan? Orta çağda mıyız abi? Mesajla ayrılmak bile daha şereflice
M: neymiş fikrin Şebnem
Ş: ben diyorum ki
M: ne diyorsun ne olur söyle artık
Ş: neden sende ona bir mektup yazmıyorsun?
Yorum Bırakın