Sana bir fidan veriliyor. Ona nasıl bakacaksın?

Sana bir fidan veriliyor. Ona nasıl bakacaksın?
  • 1
    0
    0
    1
  •  

    Düşünelim mi?

    Bize bir fidan veriliyor ve başka bir fidan verilmeyeceği söyleniyor. Onu ektik. Onu büyütmek istiyoruz. Zamanlar geçti. Fidanımız hasar almış veya almamış, bir şekilde büyüyor. Biz ona bakarken kurumaya başladığını fark ettik. Öyleyse su verebiliriz. Şimdi daha iyi gözüküyor. Sağlıklı gözükmüyor, sanırım büyürken hasar almış ve yamuk duruyor. Öyleyse destek yapabiliriz ve dik durabilir. Sanırım suyu fazla vermişiz, başka bir saksıya alıp yeni ve kuru bir toprağa koymak onu sağlıklı yapar mı? Ben bitki bilimci değilim fakat yapabilecek bir şeyim olmalı çünkü o benim fidanım. Onu yaşatmalıyım.

     

    Önümde iki insan var. Birbirlerini dinlemek yerine telefona bakıyorlar. Belki de bu iki insan normalde birbirlerini dinleyen ve paylaşım yapan insanlar, şu anda telefona bakıyorlar yine de bu benim düşünmeme engel değil.

      Şu günlerde telefon, tablet, bilgisayar vs. aletlerden 10 dakika uzaklaşmaya, kendimizi veya bir başkasını dinlemeye cesaret edemiyoruz. Hayatın bazı kısımlarıyla yüzleşmek kolay değil. Biz bazen zor olandan kaçıyoruz. Öyle ki bu hayatta bizi büyük ölçüde etkileyen olaylar ve durumlar olunca daha çok kaçma isteğine sahip oluyoruz çünkü hayatımızdaki olaylar ve durumlar bizi bize anlatır, biz de bazen kendimizi görmek istemeyiz.

    Sosyal medyaya neden bağlı olduğumuzu düşünelim mi? aslında cevap basit. Her kaydırdığımızda yeni bir içerik ortaya çıkıyor ve biz de odaklanıyoruz. 2 dakika içerisinde yeni 5-6 uyaran alıyoruz ve beynimizde bazı kimyasallar salgılanıyor. Beynimizi kendi ellerimizle uyuşturuyoruz ve her kaydırdığımızda odak süremizden bir parça veriyoruz. Bunun sonucunda biri bir şey anlatırken odaklanamayız, 40-60 dakikalık dersler eziyete döner çünkü bizim odaklanma süremiz 20 saniyeye inmiştir. Bu durumda gittikçe daha da bağımlı hale geliriz çünkü o sosyal medya platformları dışında bu odaklanma süremiz ile barınabileceğimiz bir ortam yoktur. İlişkiler kurmakta zorlanırız, kendimizden gittikçe daha uzaklaşırız. Kendi fikirlerimiz azalır. Bir sürüye katılırız. Uyuşmuş bir beyinle sağlıklı düşünemeyiz. Kim olduğumuzdan bir haber yaşarız. Sabah kalkar telefona bakarız, kahvaltıda, tuvalette elimizdedir. Birini beklerken veya ders çalışırken bile yalnız kalamayız. Bir uyuşturucu, alkol, sigara bağımlısından farklı değilizdir.

    Özgüvenimiz yoktur çünkü “öz” nedir bilmeyiz.

     Sadece bir kere geldiğimiz bu hayatta bir şeyler yapmalıyız, İşe yarasa da yaramasa da. Hayat kötü, acılı olsa bile. Anlattığım fidan metafor bunu anlatıyor. O fidan bizim hayatımız. Kimse bizim fidanımıza su vermeyecek. Bize bir kez verilen fidanımız için yapabileceklerimiz olmalı. Karşımıza çıkan engeller tabii ki olacak. Fidanımız hasarlı büyüdü ve yamuk duruyor. Belki biri büyürken tekme attı. Öyle büyüdüğü için üzülmek, birilerini suçlamak bize ne fayda sağlar? Suçlamak yerine dik durmasını sağlayabiliriz.

    Kalpten isterim ki her insan kendi fidanını en iyi yetiştirir.


    Yorumlar (0)

    Bu gönderi için henüz bir yorum yapılmamış.

    Yorum Bırakın

    Yorum yapmak için üye girişi yapmalısınız. Üye girişi yapmak için buraya tıklayınız.