Vincent Van Gogh: Deli mi Dahi mi, Bipolar Bozukluk Farkındalık Günü

Vincent Van Gogh: Deli mi Dahi mi, Bipolar Bozukluk Farkındalık Günü
  • 6
    0
    0
    0
  •      Dünya Bipolar Günü, ölümünden sonra bipolar bozukluk tanısı konulan ünlü ressam Vincent Van Gogh'un (30 Mart 1853 – 29 Temmuz 1890) doğum günü olan 30 Mart olarak kabul ediliyor.

         Tolstoy'un depresyonla ve ruhsal kriziyle boğuştuğu sıralarda, Avrupa'nın diğer ucunda başka bir yaratıcı ikon, kendi psiko-duygusal manzarasının karanlığıyla boğuşuyordu. Vincent van Gogh tüm zamanların en ünlü ve etkili sanat eserlerinden bazılarını resmederken, ıstırap verici akıl hastalığıyla (sık sık görülen depresyon dönemleri, felce uğratan anksiyete ve sonunda 37. yaş gününden kısa bir süre sonra hayatına mal olacak olan bipolar bozukluğu belirtileri) mücadele ediyordu. Yaşadığı ruh sağlığı sorunlarını oto-portresine de yansıtmıştı. Kendisini sol kulağı kesik resmettikten iki yıl sonra Paris'in dışındaki bir tarlada intihar etti. 

         Bipolar bozukluk taşıyan kişiler, ruh halinde büyük iniş ve çıkışlar yaşayabiliyor. Tahminlere göre dünyadaki her 100 kişiden biri bu sorunla yaşıyor ve farklı bipolar türleri bulunuyor.

         Van Gogh'un psiko-duygusal çalkantısına ilişkin en doğrudan ve dürüst anlatımı, kardeşi Theo'ya yazdığı mektuplardan bizlere ulaşmaktadır. O, yaşamı boyunca kendisinde neyin yanlış olduğunu tam olarak bilemedi. Yazdığı mektuplardan birinde duygu durumundaki değişim için “ruhsal ateş veya delilik, nasıl adlandıracağımı tam olarak bilmiyorum” ifadelerini kullandı. Muhtemelen ailesini rahatlatmak için ruh halini, “ressam çılgınlığı” olarak da tanımladı. Ancak yapılan çalışmalar, ressamın ergenlik döneminde depresyon geçirdiği, çok alkol kullandığı ve kendisine zarar verdiği tespitlerini gösteriyor. Yaşadığı bu duygudurum bozukluğu da komşuları tarafından delilik olarak algılandı ve onu evinden atıp bir bir süre hastaneye kapatılmasına sebep oldular.

         30 Aralık 1888 tarihli Hollanda gazetesi haberi: “Geçen Pazar gecesi on bir buçukta Vincent Van Gogh adında bir ressam, Maison de Tolérance No. 1'de, Rachel adında bir kıza göründü ve ona şu sözlerle kesik kulağını uzattı: 'Bunu bir hazine gibi saklayın' ardından ortadan kayboldu. Ancak talihsiz bir delinin işi olabileceği bu olaylardan haberdar olan polis, ertesi sabah bu kişiyi neredeyse hiç yaşam belirtisi olmadan uzanmış olduğu yatağında buldu. Zavallı adam gecikmeden hastaneye kaldırıldı.” 

         Theo'ya yazdığı başka bir mektupta şöyle diyor:

         “Yapmak istediğim şeyi yapamadığım için kendime çok kızıyorum ve böyle bir anda insan sanki derin, karanlık bir kuyunun dibinde elleri ayakları bağlı, çaresiz yatıyormuş gibi hissediyor.”

         “Çoğu insanların gözünden neyim ben -değersizin biri ya da tuhaf, aykırı, hoşa gitmeyen bir adam- toplumda kendine bir yer bulamamış, yer bulamayacak bir yaratık, yani hiçten de daha aşağı bir şey.”

         Ancak derin umutsuzluğunun altında, onu taşıyan ve zihinsel acıya rağmen resim yapmaya devam etmesini sağlayan ince bir iyimserlik duygusu vardı:

         “Bu benim hırsım, öfkeden çok aşka, tutkudan çok dinginliğe dayanıyor. Çoğu zaman büyük bir sefalet içinde olduğum doğru ama yine de içimde sakin, saf bir uyum ve de müzik var. En fakir kulübelerde, en kirli köşede çizimler ve resimler görüyorum. Ve karşı konulamaz bir güçle zihnim bu şeylere doğru çekiliyor. 

         "İnanın bana bazen yürekten gülüyorum çünkü insanlar, içinde zerre kadar kötülük olmayan benden, her türlü zalimlik ve delilikten şüphe duyuyorlar; işin aslı ben sadece doğanın, çalışmanın, çabalamanın özellikle de insanların dostundan bir başkası değilim.”

         Bazı psikiyatristler, Gogh bugün hayatta olsaydı hikayenin muhtemelen çok farklı olacağına inanıyor: "Muhtemelen teşhis konulur, içki içmemesi tavsiye edilirdi. Ve belki de depresif ve manik dönemlere girmezdi. Ressamlığına etkisi olur muydu, bunu söylemek çok zor ama muhtemelen kendi hayatını sonlandırmazdı."

         Bir dizi akıl hastalığı olan bir kişinin hayatının bir bölümünü bu kadar sevgi dolu bir şekilde anmamız, farkındalığı artırma ve bu damgalamayı ortadan kaldırma konusunda ilerleme kaydettiğimizi gösteriyor ama bugün bile hala önümüzde uzun bir yol var. Van Gough’un doğum gününde “Dünya Bipolar Bozukluk Farkındalığı Günü”nü anarken onun sadece trajik sonuna değil, nasıl bir insan olduğuna ve yaşadığı bu ruhsal sancılarının yanında ortaya koyduğu muhteşem sanatına da odaklanalım. Onun hayatı bize, acımızı alıp onu güzel bir şeye dönüştürebileceğimizi kanıtlıyor.


    Yorumlar (0)

    Bu gönderi için henüz bir yorum yapılmamış.

    Yorum Bırakın

    Yorum yapmak için üye girişi yapmalısınız. Üye girişi yapmak için buraya tıklayınız.