İki gün önce minik bir gece yolculuğu yaptım. Her yer karanlıktı. Dağlar, tepeler, taşların sesi, ağaçların rengi... hepsi karanlıktaydı. Ama o ışıksızlığa rağmen şaşırmıyorlardı yollarını. Doğacak güneşten şüphe etmiyorlardı muhtemelen. Garip bir vâkur var tabiatta. Ondan ne denli koptuğumu, karanlığa düşünce yaşadığım panikle anlıyorum. Güneşi bulmak için harcadığım çabayla o tabiatın bir parçası artık olamadığımı kavrıyorum. Toprağın dilini unutalı kaç asır olmuş bilmiyorum, bu yüzden o gerekli karanlığın hikmetine eremeden "güneş ne zaman doğacak" diye sayıklamaya başlıyorum.
Yıllar önce sık sık şehirler arası yolculuk yapardık. Bir gün hatırlıyorum, arabada annemin yanındaydım. "Anne ne kadar kaldı" diye sordum. "Yirmi dakika kaldı" dedi. Annem gözümde büyümüştü o anda. Kocaman bir dev haline gelmişti. Her şeyi bilen koca bir dev :) Çünkü geçtiğimiz her yer birbirine benziyordu. Hepsinde kaldırım taşları aynı zevksizlikle döşenmişti. Hepsinde insanlar mutsuzdu. Hepsinin gökyüzü kusursuzdu. Annem nasıl ayırt ediyordu? Yolu da menzili de biliyordu. Hızı biliyordu. Zamanı biliyordu. Hesap ediyordu her şeyi. Bilinmeyen hiçbir şey yoktu. Her şey önceki tecrübelere göre doğru gitmişti ve biz yirmi dakika sonra eve varmıştık. Mükemmel bir şeydi.
İnsan. Kendi yolunu tek başına yürümekle mükellef. O yolu ondan önce kimse yürüyemez. Ondan önce kimse tecrübe edemez. Akıl veremez, kestirmesinden bahsedemez. Hiç yön levhası konulamaz o yola. Kimsenin bir fikri yoktur o yol hakkında. O yüzden insan yaşarken, yolun neresinde olduğunu bilemiyor. Varacağı yer neresiydi, tanımıyor...
Ne kadar kaldı varılacak yere, uyusa yol biter mi yoksa kaçırır mı durağı kestiremiyor. Ayağı taşa takılınca bu yolun en zor kısmı mı yoksa yol yeni mi başladı hesap edemiyor.
"Ne kadar kaldı?" diye sormak için başını çevirince yanında kimseyi bulamıyor. Akışa bırakmak istiyor ama en son ne zaman bir ağaç gibi korkmadan kendini rüzgara bıraktı hatırlamıyor. Saçlarına ne zaman değdi yağmur, ayaklarına ne zaman vuruldu nallar ,utanıyor. Yol orada. Doğru düzgün koşmak istese de nefesi yetmiyor.
Kalbi çok güçsüz. Bir Çınar gölgesinde, sığınmak için geceye, karanlığı bekliyor.
Ama...
Bekleme! Kimseden yol isteme. Yolu açacak olan da sensin. Zamanı çoğaltmak da senin kaderindir. Bir yıldıza bak, geceye bırak saçlarını. Hayalini kur bir şeyin, belki hayalsizliğin.
Neyse hayalin onun için yaratıldın, bunu bilerek yaşa şimdi. Karanlığını bastırınca doğacak güneşin.
Yorum Bırakın