Parçalanmış İmparatorluk Serisi 2: Dikenlikler Kralı

Parçalanmış İmparatorluk Serisi 2: Dikenlikler Kralı
  • 0
    0
    0
    0
  • Dikenlikler Kralı üzerine konuşmaya geçmeden önce ilk kitabı okurken ve incelemesini yazarken hissettiğim ve bu zamana kadar içimde tutuğum, geceleri beni uyutmayan ve gündüzlerimi zehir eden (Manga'ya selam olsun!) minik, küçücük masum bir itiraf ile başlamak istiyorum. 

    Minicik masum bir itiraf;

    Serinin ilk kitabı olan Dikenlikler Prensi kitabının ilk yarısında sanki yazarın üstüne bir tutukluk varmış gibi hissetmiş ve kitabın ortalarına doğru bir noktaya kadar da bu hissiyattan kurtulamamıştım. Hatta bu duygular, kitabın Üç Cisim Problemi serisinin arasında okuduğum bir kitap olması sebebiyle biraz daha kabarmış ve Dikenlikler Prensi'ni ilk yarısı itibari ile ortalama, belki ortalama altı, bir kitap olarak düşündürtmüştü. Kitabı ancak ikinci yarısından sonra bir yerlerde ortalama/ortalama üstü olarak düşünmeye başlayabilmiştim. Fakat kitap o noktadan sonra asla topu yere düşürmemiş (Bu benzetme topun yere düşmesinin kötü olacağını varsıyor ama topla oynanan çoğu oyunda topun yere "düşmesi" gerekir. Top yere düşmezse hata sayılır. Fakat çıkıntılık yapmanın anlamı olmayacağından böyle bırakıyorum.) ve genel tecrübemi ortalama üstü seviyesine çekmeyi başarabilmişti.

    Ohhh gerçekten rahatladım. Gerçi bu yazıyı okursanız muhtemelen Dikenlikler Prensi'ni beğendiniz ve ikinci kitabı ya okumayı düşünüyorsunuz ya da çoktan okudunuz. Bu da demek oluyor ki itirafım boşa gitti. Kahretsin! Keşke geri alabilmenin yolu olsaydı. Neyse artık olan olduğuna göre biz asıl konumuz Dikenlikler Kralı üzerine konuşmaya geçelim.

    Dikenlikler Kralı için ilk söyleyeceğim şey yukarıdaki gibi bir itirafın üçüncü kitap incelemesi öncesinde olmayacağıdır. (Siz yine de üçüncü kitap incelemesine bakın derim ben. Belli ki bu incelemeyi yazana pek güven olmuyor.) Çünkü Dikenlikler Kralı baştan sona yüksek tempolu, etkileyici, heyecanlı ve akıcı bir eser olarak insanı eline geçiriyor ve bir daha da asla bırakmadan devam edip bitiveriyor. 

    İç içe geçmiş merak uyandırıcı hikayeler ve epik sahneler.

    Hikaye tıpkı ilk kitapta olduğu gibi yine ana karakterin güncesinden bir pasajmışçasına okuyucuya aktarılıyor ve yine belirli bölümlerden sonra 4 yıl önce yaşananların anlatıldığı kısımlar bulunuyor. Fakat bu kez, ilk kitaptan farklı olarak, geçmişte yaşanan olaylar günümüzdeki olaylara ya etki ediyorlar ya da günümüzdeki olayların devam edebilmesi için gereken materyali (bilgi, eşya vb.) sağlıyorlar. Böylelikle Dikenlikler Kralı, geçmişteki ve günümüzdeki ayrı ayrı gözüken hikayelerin birbirlerine bağlanarak iç içe geçtiği sarmal bir yapıya bürünüyor ve okurun ilgisini sürekli kendi üstünde tutmayı başarabiliyor. (İnsani ihtiyaçlar için dağılan ilgi hariç tutulmuştur.)

    Yazar; gizemli ve iç içe geçmiş bu hikayelerin içlerine özenle kurgulanmış gerilim ve büyü dolu bir çok epik sahne eklemeyi de unutmuyor. Aksiyonun yarattığı adrenalin ile gizemin yarattığı merak duygusunun birleşmesiyle de sayfalar bir çırpıda akıp gidiyor ve zaman algımız kayboluveriyor. (Bir yerlerde birileri zaman görecelidir demişti zaten. Bilimsel deney netliği ile o birilerinin haklı olduğu kanıtlanmış oldu. Bilim güzel şey.)

    Kan ve Dehşetin içerisinde Pişmanlık, Keder ve Sevgi....

    Dikenlikler Kralı hissettirdiği duygular konusunda da ilk kitaptan daha farklı. Bu duyguları ilk kitaptaki gibi üç kelime ile anlatmak istersek sanırım şu üç kelimenin ön planda olduğunu söyleyebiliriz; Pişmanlık, Keder ve Sevgi… Kitap acımasızlığından ve dehşetinden hiçbir şey kaybetmeden bizi bu duygularla harmanlamayı başarıyor. (Ya da terbiye ediyor da diyebiliriz. Hayır eğitim anlamındaki değil, çorba anlamındaki.)

    Yazar, Jorg’un acı ve nefretle dolu olan kalbini vücudundaki dikenlerden kalan yaralara sızan ince sevgi sızıntıları ile tedavi etmeye çalışarak ortaya; mantığıyla ve duygularıyla hareket eden ama imparatorluk oyunu için de kan dökmekten çekinmeyen gri bir karakter çıkartıyor. Böylece ayakları yere daha ağır basan bu gri karakteri ilk kitaba göre daha iyi anlıyor ve karakter ile daha kolay bağ kurabiliyoruz. Özellikle bu kitapta karakterimizin yetiştiriliş şartlarını görmemiz de bu duruma bir hayli etki eden önemli bir faktör oluyor.

    Fakat bu serinin dehşet, korku, nefret ve kan üzerine olduğunu unutmayalım.

    Yani yazar, karakterimiz Jorg'un küçücük bir çocukken yaşadığı olayların bir hayli ağır ve travmatik olması için oldukça uğraşıyor. Hatta kitaptaki "köpek" bölümüyle yazar travma olayını bir tık (Birimsiz değerler içerisinde en sevilen birimsiz değer) abartıyor ve bize kolay kolay unutulmayacak bir olay sunuyor. Dolayısıyla, karakter ile bağ kurduğumuz düşünüldüğünde, karakterin yaşadığı bu olaylar karşısında en hafif tabirle kendimizi "rahatsız olmuş" hissediyoruz. Fakat böylece karakterin nefreti bizim nefretimiz, karakterin acısı bizim acımız olmuş oluyor ve sonrasında karakterin sevgiyi bulmasıyla da karakterin sevgisi bizim sevgimiz oluyor.

    İşte Parçalanmış İmparatorluk serisiyle yazar Mark Lawrence'nın vaat ettiği de tam olarak bu. Nefret ve acı içerisinde sevgi...

    Sonuç olarak; nefret ve sevgi çelişkileri içerisinde işlenen canice günahlar, düşünmeden ve pişmanlık duymadan işlenenlere göre üzerimizde çok daha büyük bir etki yaratıyor ve bizi dehşet ile sevginin oluşturduğu zıtlık içerisinde duygularımızı altüst olmuş bir şekilde bırakıyor. Zaten serinin ilk iki kitabının üzerimizde yarattığı etkilerin temelinde de bu fark yatıyor. Bu nedenle ilk kitabın dehşetli ve kanlı dilini sevdiyseniz, bu dili aynen tutarak üstüne ahlak ve sevgi kavramlarını ekleyen Dikenlikler Kralı’na bayılacaksınız.

    Herkese iyi okumalar dilerim.


    Yorumlar (0)

    Bu gönderi için henüz bir yorum yapılmamış.

    Yorum Bırakın

    Yorum yapmak için üye girişi yapmalısınız. Üye girişi yapmak için buraya tıklayınız.