Sevmek nedir ? Belli bir tanımı olduğunu iddia edemeyiz. Kim nasıl seviyorsa kendine göre , sevmenin tanımı budur. Yani oldukça özneldir. Ben kendi açımdan sevmeyi ve aşkı sizlerle paylaşmak istiyorum...
Hepimizin zihninde hoşlanacağımız, sevebileceğimiz insana ait belli bir tipleme vardır. Belli bir göz rengi belki, belki de belli bir ten rengi... Ya da belli bir karakter... Lisedeyken edebiyat öğretmenim şunu söylemişti, "zihnimizde tasarladığımız dış görünüşü, gerçek hayatta gördüğümüz zaman ona aşık oluruz ama karakteri bize uymadığı zaman aşk biter."
Hocamın bu sözünü hiç unutmadım. Çünkü gerçekten öyle oluyor. Aslında aşk o kadar basit bir kavram ki ölümlü bir duygu. Bir gün biter önemli olan yerini sevgiye bırakabilmesi.

Aşk, sadece bir arzu ya da hayal değil, insanın varlığını bir başka insanda bulması gibi bir şey. Her şeyin derinliği değişir. Gözlerindeki parıltı, sesindeki ton, hatta gülüşündeki sessizlik bile seni bir başka dünyaya taşır. Aşk, başka bir insanın varlığının seni tüm benliğinle etkilemesidir. O kadar güçlü ve yoğun bir duygu ki, bazen insanın kendini kaybetmesine yol açar. Tüm benliğinle ona dönüşürsün. O seviyor diye onun sevdiği yemekleri seversin, onun sevdiği rengi... Onun dinlediği şarkıyı dinlersin... Onun tuttuğu takımı tutarsın. Her şeyde onu ararsın ve her şeyde onu görürsün. Fakat, aşk aynı zamanda çok kırılgan ve acı verici bir şey. Çünkü bir yanda tüm benliğinle ona sahip olmayı istersin, diğer yanda ise kalbinin derinliklerinde ona sahip olamayacağını, bunun yalnızca bir hayal olduğunu bilirsin. Hayalde de kalsa sevdiceğini sevmenin, gün içerisinde onu düşünmenin seni mutlu eden bir yanı da vardır.

Peki ya hislerimizin karşılık bulmaması ? Uyurken, uyanırken düşündüğümüz, adı geçtiğinde dahi heyecanlandığımız, mutlu mutsuz her anımızda aklımızda olan kişiden karşılık bulamamak nasıl bir duygu ? Tabii ki acı veren bir yanı var. Ama bana göre sevmek kabullenmektir. Ve ne yazık ki yeri gelince vazgeçmektir. Sevmekten değil, onla olmaktan, konuşma isteğinden, sesini duyma isteğinden vazgeçmektir.
Bir dönem bir aşk konulu dizi izlemiştim... Dizideki kadın karakter aşık olduğu erkek karakteri görmek için her sabah onun yürüdüğü yolda yan yana yürüyor, onunla aynı kaldırımda, aynı sokakta, aynı yerde aynı anda bulunuyordu. Onu görüp ona bakmak için. Ve erkek karakter ona şöyle dedi;
"İstenmeyen ilgi, işkence gibidir"
Bu söz zihnimde öyle bir yankıladı ki.. Karşılıksız bir aşkın içindeyken ilgi duyduğumuz insanla empati yapmak durumunda bıraktı beni. Ve yoğun duygular hissederken iki kişi olarak düşünmeye başladım her şeyi... onun adına ve kendi adıma..
Aşk, bana göre sadece bir duygu değil, bir varoluş hali. Sevdiğinde, tüm dünya bir anda küçülür ve o an sadece sevdiğin kişi varmış gibi hissedersin. Her şeyin önüne geçer, seni her şeyden önce o kişiyle bağlar. Aşk, öyle bir güç ki, bazen seni kendin olmaktan çıkarıp, sadece ona ait hissettirir. O anlarda bir parçan hep onunla olur, bir yandan da boşlukta gibisin, bir tür huzursuzlukla.
Benim hissettiğim aşk da tam olarak bu. Bir yandan içimde büyüyen bir sevda var, her geçen gün biraz daha güçleniyor. Ama diğer yandan, bunun karşılıksız olduğunu ve belki de hiç bir zaman karşılık bulmayacağını kabul ediyorum. Buna rağmen, bu aşkı içinde yaşamak bana bir şeyler katıyor. Gerçekten sevmenin, sadece kendinden vermek olduğunu görmek ve hiçbir şey beklememek… Bazen sevdiğimi görmek bile bana yetiyor. Onun mutlu olduğunu bilmek, beni de mutlu ediyor. Bir şekilde, sevdanın karşılık beklemeden yaşanması da güzellik barındırıyor. Aşk, bir tür fedakarlık haline gelebiliyor. Sen her şeyi veriyorsun, ama tek bir şey beklemiyorsun.

"Seni tanıdığımda sonbahardı ama ömrüme ilkbahar geldi, kısılan gözlerinde aşkı buldum... kadife gibi olan ses tonunda huzur buldum, her cümleni her kelimeni ezberledim. Yüzünün her ayrıntısını aklımda tuttum, seni rüyamda gördüğüm zamanları Allah'tan bir armağan olarak bildim. Karşılığını bulamadığım bu aşkta seni incitmekten ya da kötü hissettirmekten çok korktum. Olmayacağı halde neden karşılaştığımızı anlamadım yine de kadere kızmadım. Denk geldiğimiz için mutluyum. Senin mutluluğun benim mutluluğum, gözlerin kadar güzel ömrün olsun sevdiceğim..."
Şükrü Erbaş'ın çok sevdiğim bir sözü var;
''Nereye gidersem gideyim seni yürüdüm hep. Sevincini bir barış, bir bayram sabahı gibi taşıdım içimde. Sesine güvendim, gözlerine en çok yakışan o sürekli yaz ikindisine.''
iyi okumalar....
Yorum Bırakın