Aldatılmak Üzerine Bir Deneme

Aldatılmak Üzerine Bir Deneme
  • 1
    0
    1
    0
  • …nefes alamamaya, yumruğunu daha sert sıkmaya başlamıştı. Göğsünün üstündeki ağırlık çoğalmaya başlarken yutkunmak zorlaşıyordu artık. Göğüs kafesinde bir yangın başlamıştı sönmek bilmeyen. Nefes almak için ne zaman ağzını açsa içeriye hava değil dikenli demir teller giriyor ve değdiği her yeri kanatıyordu. Sıcak kanın usul usul akışı göğsünü daha çok hissetmesine neden oluyordu. Sanırım artık göğüs kafesi patlayacak gibiydi. Göğüsü iyice büyümeye başlamıştı. Yutkunmak daha da zorlaşıyordu.  Yumruğunu o kadar sert sıkmaya başladı ki biraz uzamış olan tırnakları avuç içini yaralıyordu  ama farkında olamayacak kadar acı çekiyordu. Yaşananaların gerçek mi yoksa tahayyülden mi ibaret olduğunu kavrayabilmek için kafasını yastıktan kaldırıp etrafa bakarak mukayese etmeye çalışıyordu reailiteyi. Sahilde yürürken ayakları parçalayan el büyüklüğündeki delikli taş şimdi boğazında duruyor ve nefes almasını zorlaştırıyordu. Sadece deliklerden girebiliyordu hava. Müşkül ve rezil bir haldeydi. Ne düşüneceğini ne yapacağını bilmiyordu. Hareket edebilecek duruma gelene kadar bekledi. Beklerken sıkmış olduğu yumruğu yukarı aşağı yaparak kafasına vuruyor ve küfürler savuruyordu. Düşünmeye başladığında evi hemen terketmesi gerektiğinin farkına vardı. Hafifçe yataktan doğruldu, derin nefes almaya çalıştı, hala yüreği yanıyordu. Alev gibiydi. Nefes almayı azalttı, çok ihtiyacı olduğunda almaya başladı. Kalktı yataktan. Yavaş ve çekingen adımlarla salona yürüdü. Sarılıp uyuyorlarken erkek hafif gözlerini açtı ve gülerek sus işareti yaptı. Kızı uyandırma der gibiydi. Tiksindi, iğrendi, karşısındakinin ucuzluğu neredeyse kusmasına neden olacaktı. Hemen çıkması gerekiyordu. Farkındaydı. Gömleğini giydi, çantasının fermuarını kapattı, eline aldı. Evin anahtarları kapının üzerindeydi. Sanki acz halinde kolayca açılabilsin diye üstünde terk edilmiş gibiydi. Yalnız. Tek anahtarlık ve tek anahtar. Yaratıcı ve evren gibi. Ayağını sesizce sürüdü. Başı dönüyordu. Anahtarı sessizce iki kez sağına çevirdi kapının. Arkasından gelmelerini istemiyordu. Münakaşasız bir şekilde illet evi terk etmek istiyordu sadece. Canı hala acıyordu. Canından çok sevdiği kan kardeşi ve evlenmek istediğine dün karar verdiği kadını gerisinde bırakmak ve bambaşka bir hayata başlamayı istiyordu. Tüm vücudu titrerken bir de ileride nasıl yol kat edeceğini düşünüyordu, insanoğlu gerçekten düzene ve intizama aşıktı. Gerçekten yarının ne olacağını bilmek istiyordu. İnsanoğlu artık tanrı rolüne bürünmüştü. Her şeyi ellerinde tutmak ister gibi her şeyi bilmek ve hükmetmek niyetindeydi. Tiksindi. Tahayyüllerinden ve düşüncelerinden. Dudaklarını büzdü. Burnunu kıvırdı, içinden derin ve dolu bir küfür savurdu, bayağılaşmış ve ucuz mahsuller veren zihnine. Kapıyı ardından sert çekti. Evet sert. Artık evin dışındaydı. Özgürmüş gibi hissetti. Sanki ona yetişemeyecekmiş gibilerdi. Adımları hızlanmıştı. Ayakkabılarının ökçesine basarak yürüdüğünden penguen gibi hareket ediyordu. Çok yorulduğunu hissetti, çok bıkkın olduğunu her şeye. Kaçmak istedi her şeyden, buradan olduğu gibi. Merdivenlerden inerken sağ ayağından ayakkabı fırladı. Sanki ayakkabı adamdan daha utanmış gibi daha önce terk etmek istiyordu binayı. Ayağıyla yakaladı hemen, anca beraber kanca beraber. Geçirdi ayağını ayakkabıya. Paytak yürüyüşüne devam etti. Gözleri kıpkırmızı kesilmişti. Yüreği hala apağırdı. Yavaş nefes alıyor bir an önce arabaya ulaşmaya çalışıyordu. Dışarı çıktı. Temiz hava suratını yaladı. Hayatın nasıl utanmadan devam ettiğini gördüğünde aslında biraz rahatlamıştı. Ufak da olsa bir manasızlık sezişi bu süreçte; realitenin verdiği acıyı dindiriyor gibiydi. Arabaya doğru yürüdü, zihninden; bütün bu gerçek ve doğrunun, güzel ve çirkinin, haya ve namusun bir arada raks ettiği dünyanın köküne nasıl kibrit suyu dökebileceğini de geçiriyordu. Allak bullak bir zihni vardı. Kapıyı açtı, kendini koltuğa attı. Derin ve çok uzun süren bir nefes aldı. Aynaya baktı, nefesini bıraktı, kontağı çevirdi gözlerini aynadan almadan. Ökçesine bastığı ayakkabılarla debriyaja basıp basamadığını denedi, basabiliyordu, arabayı çalıştırdı ve gözünü aynadan alarak ileriye baktı. 


     Kendine geldiğinde sadece tek düğmesi iliklenmiş olan gömleğiyle pompacının karşısındaydı. Deponun doldurulmasını istedi. Petrolun marketine doğru yürümeye başladı. Buraya kadar nasıl geldiğini düşünmeye başladı. İyi yol kat etmişti. Neredeyse yüz kilometre gelmişti. İğrençliği gözünün önüne getirmemeye her çalıştığında başaramıyor ve sonrasında “nasıl oldu” diye hayrete düşüyordu. Düğmesinin bir kaçını daha ilikledi. Ödemeyi yaptı. Tuvalete girdi, elini yüzünü yıkadı ve aynaya baktı. O an anladı hayatının bir dönüm noktasından ibaret olduğunu. Ya bombok bir hayata başlayacaktı. Ya da radikal kararlar alıp bambaşka bir hayatla devam edecekti. Ve radikal kararlar almaya söz verdi. Hayatın, sonu bitmek bilmeyen zevk ve tutkulardan ibaret, yaşamanın onurlu bir mesele olduğunu kendine inandırmaya çalıştı. Belki de bu bir işaretti. Vakur bir hayat tercih etmeliydi. Kontağı çevirdi, arabayı çalıştırdı, yepyeni bir hayata doğru sürdü. 


    Yorumlar (1)
    • Üstat Tarık’tan yine enstantane

      Yorum Bırakın

      Yorum yapmak için üye girişi yapmalısınız. Üye girişi yapmak için buraya tıklayınız.