Evet, hepimizin yeryüzündeki serüveni bir gün bitecek. Ölüm, hepimizin ortak noktası olan her şeyi eşitleyen bir gerçek. Peki bu çok korkulu anormal bir şey mi? Ya da hepimizin ölümlü olması bu dünya üstündeki her şeyi anlamsız mı kılar?
Bence hayır.
Bence hayatın ölümlü olmasından daha kötü bir şey varsa, o da ölümsüz olma ihtimali.
Lachan, "Yaşamın anlamı ölümdür," der.
Çünkü korkunç ya da mükemmel bir hayatımız da olsa bir noktada bitmesi gerekir. Aksi takdirde sonsuza kadar yaşasaydık çektiğimiz acının da aldığımız keyfin de bir anlamı kalmazdı.
Haydegger'e göre ölüm bilinci sadece insanlarda var. Yani hayvanlar mesela bir gün öleceklerini bilmiyor. Ölümden ya da tehlikelerden içgüdüsel olarak kaçıyorlar. Haydegger, insanların bu bilinçle yaşamasını dehşet verici değil, özgürleştirici bir bilgi olarak yorumlar.
İslam felsefesine bakacak olursak, ölüm bir yok oluş olarak tanımlanmaz. Hatta aksine, gerçek varoluşa açılan bir kapı olarak görülür.
Bu konuyla ilgili Mevlana şöyle söylemiş:
Ey ölümden korkup kaçan can, Sen ölümden korkmuyorsun, Sen kendinden korkuyorsun. Çünkü ölüm aynasında görüp korktuğun, Ölümün çehresi değil kendi yüzün. Senin ruhun bir ağaca benzer, Ölüm ise o ağacın yaprağıdır ve her yaprak, ağacın cinsine göredir.
Yani tasavvufa göre ölümle birlikte insan ve yaratıcı arasındaki perde kalkar. Dünyaya sürgüne gider gibi gönderilmiş olan ruh, bedenin ölümüyle ait olduğu yere geri döner. Ve bu şekilde aslında kendi kendisiyle de buluşmuş olur.
Eski Mısırlılara bakacak olursak,
ölümden sonraki hayatta dünyada onları mutlu eden ne varsa aynen devam edeceğine inandıkları için ölen kişileri altınları ile ya da kıymetli eşyaları ile birlikte gömüyorlarmış.
Ya da şu anda dünyada 1 milyar kadar insan reenkarnasyona, yani öldükten sonra başka bir bedende yeniden doğacağına inanıyor. Gene aynı şekilde 1 milyar civarında da ateist var. Onların görüşüne göre ise öldükten sonra tek bir şey olacak: Hiç. Şahsen kendi adıma hiçliğin orada değil de burada olduğunu düşünüyorum çünkü bugüne kadar 100 milyardan fazla insan doğup ölmüş.
Dünyada şu anda bizden başka 8 milyon canlı türü daha yaşıyor ki birçoğu zaman içinde yok olmuş. Dünya desen 4,5 milyar yıldır var. İnsan denen canlı türü ortaya çıkalı daha 200.000 yıl falan olmuş. Bir de şimdi uzayın genişliğini düşününce... Neyse, düşünmeyeceğim. Yani demem o ki tarih sahnesine sırayla çıkıp vakti dolduğunda yerini başkalarına devreden canlılardan fazlası değiliz.
Hani şu çok satan kişisel gelişim kitapları hep gazlıyor ya insanları: "Aslansın, kaplansın sen! Evrenin merkezisin, sen olmasan..." Hayır abi. Bence tam tersi. İnsan acizdir, muhtaçtır, fazla artistlik yapmamalıdır. Zaten insan türünün de en fazla 1000 yıl ömrü kalmış. Hatırlayacak olursanız Stephen Hawking yapmıştı bu tespiti. Velhasıl insan doğar ve ölür. Bazıları ise doğar, yaşar ve ölür. Güzel yaşayalım. Aynı zamanda iyi ve akıllı insanlar da olalım ki ölüm gelip kapımızı çaldığında o kapıyı açacak yüzümüz olsun.
Çünkü Tanrı insanı yaratmış, ancak yüzünü ya da yüzsüzlüğünü tamamlamayı kendisine bırakmıştır. Peki gidenler gitti kalanlar ne yapacak? Bu boşluklar, bu kayıpla nasıl mücadele edecek? Edemeyecek ki zaten bu kitaplardan okuyup yazarlardan öğrenebileceğimiz bir şey değil. Ben de bilmiyorum.
Sadece her şeye rağmen bir şekilde devam etmem gerektiğini biliyorum. Hem zaten ben insanların tek bir doğum ya da ölüm tarihi olduğuna inanmıyorum. Bakmayın siz mezar taşlarındaki o rakamlara, insan sık sık ölür ve yeniden doğar aslında.
Doğru söylüyorsun dostum ölüm her şeyin sonu değildir. Bu yazı beni biraz düşünmeye sevk etti. Düşünüyorum da ne zaman öleceğimizi bilmediğimiz bir belirsizlikte ne kadar çok şeyi sorun ediyoruz kendimize.