Advertisement Tracker

Politik Nutuklarda Mahpus Bir Kelime: Hürriyet

Politik Nutuklarda Mahpus Bir Kelime: Hürriyet
  • 0
    0
    0
    0
  • "Bireye bırakılmış bu özgürlüğün, anayasaların en iyisinde, nereye kadar uzanması gerektiğini kendimize sormanın sırasıdır artık..."
    Tanrıbilimsel Politik İnceleme- Baruch Spinoza, 1670

    Modern toplumun kutsal kavramlarından biri olan "özgürlük", uzun yüzyıllar boyunca baskıya karşı bir talep, bir özlem ve nihayetinde bir hak olarak tarif edilegeldi. Ne var ki, bu kavramın zihinlerimizde kazandığı yaldızlı parıltı, zaman zaman gerçeğin sert ve yalın dokusunu gizleyen bir heyulaya dönüşür. "Öz'" gürleşiyor derler. Peki bu gürleşme kimin lehine, kimin aleyhine gerçekleşiyor? Hangi özgürlük, hangi otoritenin maskesi altında sunuluyor?

    Didaktik metinlerin poetik diliyle sunulan öz kavramı, çoğu zaman bireyin kendilik arayışının romantize edilmiş halidir. Bu romantizm, bireye kendi kısıtlarıyla bağlantılı olmayan, sınırsız bir potansiyel vehmeder. Fakat, şairane tabirlerle bezeli bu kavrayış, esasta bireyi edilgenleştiren, onu toplumsal gerçeklikten yoksun bir idealin içine hapseden bir örtü gibidir. Çünkü gerçekte özgürlük, yalnızca alternatiflerin varlığıyla mümkün olabilir ve bu alternatifler de bir itiraz bilincinin mahsulü olarak ortaya çıkar.

    Hannah Arendt'in ifadesiyle, "özgürlük ancak mevcut düzenin kural ve pratiklerine karşı gelişen yeni eylem ve düşünce alanlarıyla var olabilir." Bu durumda özgürlük, mevcut yapının icazetine sığınan bir hak olmaktan çıkar. Aksine, yapının kendisini sorgulama cesareti halini alır. Şu hâlde, özgür birey, sadece seçim yapan değil alternatifleri hayal eden, teklif eden ve risk alan bir faildir.

    Isaiah Berlin'in iki türlü özgürlük ayrımı, bu bağlamda önemlidir: olumsuz özgürlük ve olumlu özgürlük. Olumsuz özgürlük, bireyin dış engellerden arındırılmasını ifade ederken, olumlu özgürlük, bireyin kendi doğrusunu tayin etmesi, kendi hayatının efendisi olmasıdır. Ancak bu olumlu özgürlük idealinin postmodern toplumda nasıl işlendiği üzerine düşünmek gerekir.

    Postmodern düşün, bireyin anlam arayışını bir "kimlik inşası" çabasına dönüştürür. Birey, içsel tutarlılıktan çok, görünürlüğe odaklanır. Sosyal medya, tüketim alışkanlıkları, kültürel göstergeler bireyin kimliğini belirleyen faktörler haline gelir. Bu durumda bireyin özgürlüğü, esasen piyasaya, tüketim kalıplarına ve dijital platformlara endekslenir. Görünür değişkenlik, hakiki öz değişimi gizleyen bir illüzyona dönüşür.

    “Hürriyet aşkı, bir nevi snobizmden başka bir şey değildir. Hakikaten muhtaç olsaydık, hakikaten sevseydik, o sık sık gelişlerinden birinde adamakıllı yakalar, bir daha gözümüzün önünden, dizimizin dibinden ayırmazdık.”

    Saatleri Ayarlama Enstitüsü- Ahmet Hamdi Tanpınar

    Modern birey, kendi tamamlanma çabasını modern mitlerle süslemektedir. Bu mitlerden biri de liberalizmin birey tanımıdır. Liberallere göre birey, rasyonel, özerk ve kendi yararını maksimize etmeye odaklı bir faildir. Ne var ki, bu tasvir bireyin tarihsel, toplumsal ve psikolojik bağlamdan azade bir varlık olarak idealize edilmesidir. Oysaki birey, tam da bu bağlamlar içinde inşa olur, yük alır, sınır çeker ve yeri geldiğinde boyun eğer. Özgürlüğün anlamı da bu boyun eğme ve dik durma geriliminin içinde şekillenir.

    Modernitenin bireye sunduğu seçim yapma özgürlüğü, seçeneklerin kim tarafından, hangi kriterlerle belirlendiğini gizler. Bu nedenle birey, kendi tercihini yaptığını sanarken, aslında sistemin belirlediği alanlar içinde dolanır. Bu noktada Helvetius'un sözü yeniden hatırlanmalı: "Özgür insan, sadece bir kaleye hapsedilmemiş ya da demire vurulmamış kişi değildir. Asıl özgürlük, insanın kendisine dayatılan zorunlulukların ötesinde düşünebilmesi ve eyleyebilmesidir."

    "Özgürlük sevgisi bu, insan kapılmaya görsün bir kez.

    Bir urba ki eskimez, Bir düş ki gerçekten daha doğru."

    Oktay Rıfat

    Dolayısıyla özgürlüğün tanımı, onu deneyimleme şeklimizle birlikte yeniden düşünülmelidir. Her birey, özgür olduğuna dair bir hissiyatla yaşarken, bu hissiyatın kendisinin nasıl şekillendiğini sorgulamaz. Ancak ideal olanla reel olan arasındaki uçurum büyüktür. Tanpınar’ın “benim çocukluğumun belli başlı imtiyazı hürriyetti” diyerek başladığı pasaj, özgürlüğün hayatlarımızdaki inişli çıkışlı, gelip giden bir gölge gibi nasıl belirdiğini ve bir o kadar da çabuk silinip gittiğini anlatır. Özgürlük, Tanpınar’ın ironik ve melankolik tespitinde olduğu gibi, “bir kere bile kimse bana gittiğini söylemediği hâlde, yedi sekiz defa geldi” türünden geçici ve görünmez bir misafirdir.

    Neticede özgürlük, yaldızlı bir kavram olarak göz kamaştırsa da onu anlamlı kılan, yaşanmış sınırlılıklar, çabalar ve çatışmalardır. Özgürlük, bir durum değil; bir yönelim, bir talep, bir itirazdır. Ve her itiraz gibi hem bir risk hem de bir irade ister. Bu nedenle özgürlüğü yeniden tanımlamak, onu bireyin içsel dünyasıyla sınırlı olmayan, toplumsal bir imkân olarak kavramakla mümkün olabilir. Ve belki de bu tanım, ancak kendi yaldızlarını sıyırabilmiş bir kavrayışla yapılabilir.

    “Evet, ilmektir boynumdaki ama ben, kimsenin kölesi değilim. 

    Tarantula yazdılar diye göğsümdeki yaftaya 

    tarantulaymış benim adım diyecek değilim.”

    Of Not Being A Jew- İsmet Özel


    Yorumlar (0)

    Bu gönderi için henüz bir yorum yapılmamış.

    Yorum Bırakın

    Yorum yapmak için üye girişi yapmalısınız. Üye girişi yapmak için buraya tıklayınız.