Şarkının sözleri, Mustafa Kemal Atatürk’ün Sofya’da geçirdiği yıllarda bir Bulgar kadınla yaptığı rivayet edilen bir sohbetten ilham alır. Şarkı sözlerinde adı geçen Dimitrina’nın Mustafa Kemal'in Bulgaristandaki sevgilisi olduğu rivayet edilmektedir. Mustafa Kemal’in kadın hakları, halkın özgürlüğü ve ilerleme üzerine düşüncelerini yansıtan bu sözler, Fikret Kızılok’un kaleminde şarkı haline gelmiştir. Bu eser yalnızca bir şarkı değil, Atatürk'ün devrimci fikirlerini ve ilerici vizyonunu müzik yoluyla anlatan bir bildiri gibidir.
Şarkının giriş kısmında ve aynı zamanda da nakarat bölümünde yer alan Leon Montenaeken’e ait olan Fransızca şiir Mustafa Kemal tarafından çevrilip mektup olarak Salih Bozok’a yollanmıştır. Rivayete göre Mustafa Kemal bu şiir tercümesini Bulgaristan’da bir pastanede otururken kaleme almıştır. Şarkının hikâyesi de atamızın Sofya’da elçilik yaptığı süreçte geçtiği için Fikret Kızılok bu şiire şarkıda yer vermiş ve şarkısını şiirin başlığı ile adlandırmıştır.
Atatürk’ün hayaliydi: bir halkın özgür olması, bir vatandaşın bilinçli olması ve bir kadının güçlü olması… Yıllar sonra, Fikret Kızılok bu hayali bir şarkıya dönüştürdü: “La Vie Est Brève
Şarkı üç ayrı zamanda Mustafa Kemal’in üç hayalini bizlere aktarmaktadır
la vie est bréve - hayat kısacık..
un pen de reve - azıcık hayal,
un pen d'amour - sevgi, azıcık..
et puis bonjour - derken merhaba...
la vie est vaine - hayat anlamsız..
un pen de peine - biraz ıstırap
un pen d'espair - ve umut yalnız
et puis bonsoir - derken elveda...
sofya'da hayat güzel geçiyordu
fransızcamı geliştirmiştim
ne de olsa davetli sürgün hayatı
diplomatik misyonların davetleri, ziyafetler, açılışlar, akşam yemekleri
memleketim için ne gerekiyorsa, buradan yapmaya çalışıyordum
arkadaşlarımla yazışmayı hiç aksatmadım
zaman, bizim zamanımızı bekliyordu
ilk bölümde Mustafa Kemalin bu sözleri, onun Sofya’daki görünürde sakin ve düzenli diplomatik yaşamının aslında arka planda memleket sevdası ve kurtuluş düşüncesiyle dolu olduğunu göstermektedir. Sofya’daki “davetli sürgün hayatı”, dışarıdan bakıldığında konforlu ve ayrıcalıklı gibi görünse de, Atatürk için bu yıllar bir bekleyiş ve hazırlık dönemidir. “Zaman, bizim zamanımızı bekliyordu” ifadesi onun sabrını, inancını ve doğru anı bekleyen stratejik zekâsını yansıtır.
la vie est breve
un peu de reve
un peu d'amour
et puis bonjour
la vie est vaine
un peu de peine
un peu d'espoir
et puis bonsoir
bir gün, sofya'nın müzikli bir çay bahçesinde
birden yanıbaşıma bir bulgar köylüsü geldi
garson, onunla ilgilenmekten hoşlanmadı
köylü: "Bulgaristan, benim çalışmamla yaşatılıyor
Bulgaristan benim tüfeğimle korunuyor
verin çayımı pastamı, alın parasını" dedi
ben de köylüden yana çıktım
"benim de köylüm böyle olmalı” dedim
"işte böyle olmalı!"
İkinci kısımda yer alan hayali ise şu şekildedir. Bulgar köylüsünün garsona karşı net ve hakkını savunan tavrından etkilenen atamızın Türk köylüsünün de kendi emeğine sahip çıkan, toplumda onurlu bir yer edinen bir birey olması gerektiğini düşünmüş olmasıdır. Türk halkının yani özellikle köylünün kendi haklarına sahip çıkan, emeğinin ve alın terinin kıymetini bilen, bilinçli ve özgüvenli bir birey olması gerektiğidir.
la vie est breve
un peu de reve
un peu d'amour
et puis bonjour
la vie est vaine
un peu de peine
un peu d'espoir
et puis bonsoir
dimitrina, general ratçov patrov'un kızıydı
onunla sık sık beraber olmak durumundaydık
babası bulgar müdafaa vekiliydi
davet eder, her seferinde gelirdim
kızıyla dans ederdik
ondan çok hoşlanırdım
konu dönüp dolaşıp siyasete gelince
"kadın erkek eşitliği" derdim dimitrina...
seçim hakkı, seçilme hakkı, kadınların her türlü özgürlüğü olmalı"
dimitrina da "bu avrupa'da bile yok ki mustafa
türkiye'de ne zaman olur?"
"çok yakında," derdim " dimitrina...
hem de çok yakında...
kadınlar, yeniden doğuracaklar kendilerini."
Üçüncü hayali ise benim en çok duygulandığım ve en çok gurur duyarak dinlediğim andır. Onu da şöyle açıklamak isterim.
Kadınlar, yeniden doğuracaklar kendilerini.
3.kısım aslında onun kadınlara yüklediği büyük anlamı ve inancını gösterir. Atatürk için kadın sadece ailenin değil, toplumun yeniden doğuşunun da anahtarıdır. Kadının seçme ve seçilme hakkına sahip olması, özgür bireyler olarak toplumda var olması bir medeniyet ölçüsüdür.
Bu konuşmada Atatürk aslında bizlere şunu anlatır.
Kadın-erkek eşitliği bir lütuf değil, bir zorunluluktur. Avrupa’da dahi o yıllarda kadına tanınmayan hakların Türkiye’de çok yakında gerçekleşeceğine olan sarsılmaz inancı vardır. Kadının özgürlüğü, toplumun yeniden doğuşunun ve çağdaş uygarlık seviyesine ulaşmasının temelidir. Atatürk bu düşünceleriyle sadece bir ideal dile getirmemişti, daha sonra bunu gerçekleştirmek için somut adımlar da atmıştır.
Fikret Kızılok’un La Vie Est Brève (Hayat Kısa) adlı eseri, sadece bir şarkı değil; Atatürk’ün devrimci düşüncelerinden beslenen bir bildiri gibidir. Bestesi Kızılok’a, ruhu ise Mustafa Kemal’in Sofya yıllarındaki hayallerine aittir.
Yorum Bırakın