Aşk Hakkında Konuşmak İstiyorum

Aşk Hakkında Konuşmak İstiyorum
  • 0
    0
    0
    0
  • Duymaktan midemizin bulandığı bir lafla giriş yapmak istiyorum, bunun için şimdiden özür dilerim fakat işin özü buna dayanıyor. Günümüzde sosyal medyanın bize getirdiği sınırsız seçenek aslında küresel toplum açısından bakacak olduğumuzda sığ insanların ne kadar fazla olduğunu bize kanıtlıyor. Gerçekten, herhangi bir zorunluluk olmadan bağ kurmak isteyen insan sayısı o kadar az ki. Geçmişte insanların bu kadar sınırsız seçeneğe erişimi yoktu ve mecburiyetten elindekinin değerini bilmek ve bir şeyleri düzeltmek için çabalamak zorundaydılar. Şu anda durum böyle değil. Aslında bir açıdan sahte bağları yerle bir etmesi çok güzel fakat her şey bununla kalmıyor. İnsanların bağ kurmaktan gittikçe uzaklaşması fazla rahatsız edici bir hal almaya başladı. Gerçekten bağ kurmak isteyen insanların bile birçoğu zaruriyetten bunu yapıyor, ellerinde olsa "takılan" insanlar gibi yaşamayı seçeceklerine eminim fakat beceremedikleri için bağ kurmaya yelteniyorlar. Tabii ki bağ kurmak isteyen insanlar da var, bundan emin olmamın sebebi ise benim de bir insan olmam ve benim de bağ kurmak istemem. Olağan dışı veya çok zor bir şey başardığımı düşünmüyorum, insanların bunu yapabilecekken neden açgözlü davrandıklarını anlayamıyorum. Deli divane aşık olduktan sonra en ufak problemde -bazen problem bile yokken, insanların başka seçeneklere kaymasına ve karşısındaki insandan vazgeçmesine anlam veremiyorum.

    Gelelim aşk mevzusuna, günümüzdeki ilişkiler aşkı zaten katlanılmaz bir hale sokuyor, fakat "problem bende mi?" diye sorguladığımız kısımdan bahsetmek istiyorum. Yani ten uyumumuzun, hobilerimizin, her şeyimizin uyumlu olduğu, ilk gördüğümüz andan itibaren her gördüğümüzde kalbimizi sıkıştıran, ilişkinin başlamasının üstünden zaman geçse bile ismini duyunca midemize kramp giren, kalbimizde belki aylar belki de yıllar sonra bile bir burukluk bırakan ama bir türlü yürütemediğimiz, birlikte olmayı da ayrılmayı da -yani şarkıda da söylenildiği gibi sevmeyi de terk etmeyi de beceremediğimiz o insanlardan...

    Öncelikle karışmaması adına şunu belirtmek isterim ki ben platonik aşklardan, karşılıksız bitişlerden bahsetmiyorum. Devamlı olarak iki tarafın da karşılıklı şekilde birbirine dönüş sağladığı fakat bir türlü düzgün bir ilişki oturtamadığı durumlardan bahsediyorum. Sosyal medyada bu fav ex muhabbetiyle goygoya vuruluyor, çoğu insanın gönlündeki tahtta yer edinmiş bir eski sevgilisi vardır elbet. Bu fav ex muhabbeti beni deli ediyor fakat deli eden kısmı "neden eskilerinizi unutamıyorsunuz" değil, daha çok "neden favori insanlarımız eski sevgili kategorisine girmek zorundalar" gibi... Anlattıklarımla bağ kurabilen insanlar, çevrelerinden şu yorumları çok duymuştur: "sen sadece takıntı yapmışsın", "aşk böyle bir şey değil", "her ilişkinin kötü bitmesinin sebebi senin sağlıksız profillere aşık olman". Bu insanların ya aşkı yaşamadığını, ya da mecburiyetten sevgi ve aşk tanımını karıştırdıklarını düşünüyorum. Aşk maalesef ki her zaman mutluluk değildir. Aşkı hayatının merkezine alan bir insan olarak bu duyguyu kalbimin en derinliklerinde deneyimledim ve sevgi kavramının getirisiyle karıştırdıklarını söyleyebilirim. İnsanların aynı zamanda bu yersiz yorumları yaparken atladıkları çok önemli bir konu var, aşık olduğumuz insanı seçemeyiz. Aşk mantıkla bir işlemez, aşk size normalde yapmayacağınız şeyler yaptırır, hiç sorgulamadan konfor alanınızdan çıkmanızı sağlar, gözünüzü kör eder. Sevgi ise daha sakin bir duygudur, zamanla kurulan bağdan doğan bir duygu, sevgi tek başına sizi heyecanlandırmaz sadece güvende hissettirir. Aşkın olduğu yerde sevgi her zaman vardır ama sevginin olduğu yerde aşk her zaman yoktur... ve aşk zamanla olan bir şey değildir. Bir anda veya çok kısa sürede olur, o çekime karşı koyamayız. Aşk hissinin eksikliğinde sadece mantıklı olmaya çalışıp "bu insan güvenilir, bağlanmayı beceriyor, bana sadık kalıyor" diye düşünerek bir ilişkiye başlayamayız. O ilişki benim gibi insanlar için her zaman eksik hissettirecek ve bir yerde kopacağız. Aşk bu şekilde işleseydi bu sözcüğü temsil eden organ kalp değil beyin olurdu. 

    Bir önceki satırlarda "aşkın olduğu yerde sevgi her zaman vardır" demiştim, aynı zamanda aşkın olduğu yerde nefret de sevginin gölgesi gibi peşindedir. Aşk her zaman sevgiyi yanında tutamaz, bazen büyük bir nefreti de doğurabilir. Çünkü aşkın grisi olmaz, ya siyahtır ya beyaz. Belki Şehinşah dinleyenleriniz çok yoktur fakat Plüton şarkısının sözlerine açıp baktığınızda bahsettiğim aşk türünü çok rahat anlayabilirsiniz. Gerçekten de her şey bir anda yerle bir olabilir. Bu şarkıdan tekrar bahsedeceğim, öncelikle sevgi ve aşkın karşılaştırmasını net olarak anlatmak istiyorum. Sadece sevgi bağı kurduğumuz ilişkilerde bir insandan nefret etmemiz kolay değildir. Ailemiz veya arkadaşlarımızla olan ilişkilerde ihanet ihtimali aklımıza gelmez, kıskançlık duygusu pek yaşanmaz, bu yüzden şüphe duygusuna yer yoktur -genel konuşuyorum tabii ki, herkesten şüphe eden insanlar da vardır, bu kişilerden ihanet gören insanlar da, zaten bunun yaşanma ihtimalini düşünmediğimiz için bu kişilerden gelen ihanetler çok yıkıcı olur. Aşk böyle değildir, başlarda korkuyu da yanında getirir çünkü bir bağımlılıktır, iki kişiliktir, paylaşılmaz, kaybetme korkusu hissettirir, heyecan doludur, gururu ve mantığı def eder. En üzücü kısmı da sadece siyah ve beyaz olmasından ötürü genelde iyi bitmez, uçlarda yaşattığı duygular bizi hem göğe çıkarır hem çıkardığı yerden en dibe düşmemizi sağlar. Aşk bize hem motivasyon verir hem de motivasyonumuzu yerle bir eder. Aynı anda dopdolu ve bomboş hissetmemizi sağlar.

    Yazıya çağımızın durumuna söverek başladım, yavaş yavaş bunun sebebine geliyorum. Toplumun bize dayattığı düzgün kişilerle yaşayacağımız ilişki... Kıvılcımın eksik olduğu bu kişilerin bize vadettiği şeyler: güven, saygı, sadakat, bağ, belki bir ihtimal dış görünüşünün gözümüze hitap etmesi ve beraber eğlenebilmek... Aslında düşününce doğru bir ilişki gibi geliyor değil mi? Bu ilişki potansiyeline bakıp "sadece kıvılcım eksik, ne olacak ki?" diye düşünen insanlar aşkı hafife alıyor. Bu tarz sığ insanların o gözümüzde büyüttüğümüzü sandıkları kıvılcım, aşktan yanıp tutuşma hali eksikse bu ilişki de eksiktir ve böyle bir ilişkide bulunarak hem kendimize hem karşımızdaki kişiye haksızlık ederiz. Aşkın olduğu ve güvenin olmadığı bir ilişki ne kadar yanlışsa, bu ilişki türü de o kadar yanlıştır. Çünkü aslında bu ilişkide de ihanet vardır, duygularımıza ve karşıdaki kişinin umutlarına edilen ihanet... Bu tarz bir ilişkide karşıdaki kişi için yapılan her hareket size sorumluluk gibi gelir, çünkü aşktan değil aşk için yaparsınız, bu eylemlerin arasındaki ayrım ise iç motivasyondur. Sizin için hiç uğraşmayan bir insanın başka birisi için ölüp bittiğini görmüşsünüzdür belki, bu aşktır çünkü. Yani size "düzgün olmayan kişileri seviyorsun" diye edilen laflar boştur, mevzu aşksa her insan her şeye hazırdır. Mutluluk her insanı güldürür, üzüntü her insanı ağlatır. Aşk da bir duygudur, her insanın ayaklarını yerden keser ve onu konfor alanından çıkarır, yapmaya cesaret edemeyeceği şeyleri hiç düşünmeden yaptırır. Bu hissin eksikliğiyle yaşanacak ilişki sadece kendinizi kandırmaktır. Aşk ilişkisini devam ettirebilen insanlar varken "ben neden daha azıyla yetineyim?" diye sorar insan kendisine.

    Bir de doğru zaman kavramının ne kadar büyük bir yalan olduğundan bahsetmek isterim. Kısaca şunu demek istiyorum: doğru zaman yoktur, doğru insan vardır. Doğru insan, doğru zamanı yaratır. Hangi koşulda olursa olsun bir insan bir şeyi veya birini istiyorsa önüne hiçbir engel çıkamaz, en büyük engelleri bile bir şekilde aşar ve aşkına ulaşır. Sizi bahanelerle oyalayan insanlar doğru kişiler değildir. Aşkta bahane yoktur, çözüm vardır.

    Karşılık alamadığımız aşkları, doğru kişileri, yanlış kişileri bir kenara bırakalım şimdi. Toksik bir döngüye giren, bitiremediğimiz ve düzgün bir başlangıç yapamadığımız ilişkilere gelelim. Bu mevzuda çağın etkisi çok büyük. Tüketim çağındayız, insanlar her şeyi çok çabuk tükettiği gibi aşkı da çok çabuk tüketiyor. Belki sevme potansiyeli olmayan, belki de aşık olduğunun farkında olmayan eski sevgililerimiz... Yazının bu noktasına kadar cinsiyet genellemesi yapmadım fakat oran olarak şunu belirtmek isterim ki erkeklerde bu biraz daha fazla. Sebebine gelecek olursak, kadın zaten her nesilde ilgi gören bir varlıkken, doğum kontrol ve sosyal medyanın getirdiği sınırsız seçeneklere ulaşabilme imkânı sayesinde erkek de ilk defa kadının o alışkın olduğu yoğun ve çeşitli ilgiyi tadıyor ve sorumluluk almadan birden çok kişiyle birlikte olabiliyor. Ama bu demek değil ki erkekler aşık olamaz ya da kadınların gözü dışarıda olamaz. Bu tarz kişilerde gördüğüm en net özellik, koşulsuz sevgi ve sadakati yanlış yorumlamaları. Sadece tek kişiye odaklanıp sadık kalarak gelen ilgilere kapıyı kapatmamızı; muhtaçlık, mecburiyet gibi görüyorlar. Bu yüzden de kendilerini gözlerinde büyütüyor ve bizi kaybetmekten korkmuyorlar; çünkü onlara asla şüphe verecek bir hareket yapmıyoruz, ancak bizi gerçekten kaybettiklerinde biraz olsun farkındalık kazanıyorlar. Bu farkındalık yetiyor mu? Elbette hayır. Çünkü tek problem bu değil, bu kişiler ciddi bir ilişkinin sorumluluğunu almak istemiyor. Kendimizi kaptırdığımız bu insanların, altını kırmızıyla çizebileceğim diğer özellikleri ise; genellikle eğlenceli, sosyal, dikkat çeken tipler olması -ki bu tarz insanların nadir de olsa aşık olup ciddi bir ilişki yaşadığını görebiliyoruz, böyle bir gerçek varken neden kendimizi ten uyumu hissetmediğimiz, aşık olmadığımız insanlara mecbur bırakalım? Fakat söylediğim gibi, bu tarz insanlar nadiren aşkın peşinden koşar -koştukları kişiler ise ya cidden aşkı buldukları tipler ya da onlara toksik şekilde akıl oyunları oynayan aciz tiplerdir- genelde ise, yani hayatının hiçbir döneminde aşkın peşinden koşmayı becerememiş ya da istememiş olan kesimden bahsediyorum, aç gözlü davranıp potansiyel bir mutluluğu heba ederek hem bizi hem kendilerini mahvederler. Halbuki bizden daha uyumlu olabilecekleri birilerini bulma ihtimalleri aslında çok düşüktür, zaten bu yüzden dönüp duruyorlar çünkü aradaki uyumun ve çekimin farkındalar ama daha iyisi ihtimalinin varlığıyla sadakat sorumluluğu almak ve kendilerini tamamen kapatmak istemiyorlar. Şimdi bunca söylediklerimden sonra "e bu aşk değil o zaman" diye düşünebilirsiniz, ben de öyle düşünüyorum zaten, en azından bizim hissettiğimiz ve tanımladığımız aşk bu değil. Fakat toplumun bize dayattığı şey de kesinlikle aşk değil. Bu kişilerle yaşadığımız ilişkide en önemli faktörlerden biri olan sadakat duygusu eksik. Ama bu demek değil ki biz özellikle yanlış kişilere aşık oluyoruz, sadece bu çağdaki çoğu insan yanlış. Belki ileride düzelir, ama şu an arada kalmış bir neslin çocuklarıyız. Şanssızız, her konuda arada kaldık, aşk konusunda da... Hala aynı zamanda aşk, güven, sevgi, sadakat, ten uyumu ve eğlencenin bir arada olduğu ilişkiler az da olsa var, yani ihtimal var ama çok düşük. Şunu belirtmek istiyorum ki bizim sürüklendiğimiz ilişkilerde eksik olan şey sadakat, insanların pohpohladığı o sakin ve güvenli ilişkilerde eksik olan şey ise aşk. Bu iki olgu bir arada olmadan asla olmaz ama ikili ilişkinin asıl formülü aşktır. Yani insanların bizlere doğru diye dayattığı ilişki aslında aşk acısından daha büyük bir yük.

    Plüton şarkısına da bu yüzden değinmek istedim. Şehinşah’ın bu şarkıda bahsettiği şey, yaşadığımız çağın kaçınılmaz bir sonucu olarak şekillenen yeni nesil ilişki biçimi. Reddit'te denk geldiğim bir kullanıcının yazısını eklemek istiyorum öncelikle: "Plüton, Güneş Sistemi'nde Güneş'e en uzak olan, senelerce 'gezegen mi, değil mi?' tartışmasına konu olmuş gezegendir. Burada kullanılan gezegen metaforu kadının ilgilendiği erkeklerdir. Kadın çevresindeki erkeklerle ilgilenirken, onların gölgesinde kalan Plüton'la hiç ilgilenmez. Buradaki metaforda ise Plüton Şehinşah'tır. Şehinşah, ekseninde hiçbir zaman güneşin ona doğmayacağının farkında." Güneş de anlayacağınız üzere şarkının ithaf edildiği kişiyi temsil ediyor. Bu şarkı aslında bana iki taraflı duygular hissettiriyor. Hem Şehinşah'ın hem bahsi geçen kadının yerine kendimi koyabildiğim sözler, hem bana yazılmış gibi hem ben konuşmuşum gibi bir his... Bu yüzden günümüz ilişkilerine en iyi örneklerden biri olabileceğini düşündüm. İki taraflı hissettirmesi bile bana ne kadar arada kalmış bir kuşak olduğumuzu hatırlatıyor. Netlik isteyen insanlar için bu arada kalmışlık cehennem gibi hissettiriyor.

    İşin özü ve özetine gelecek olursak, size önerebileceğim en doğru şey: toplumun boş laflarına kulak asıp kendinizi mutsuz olacağınız ilişkilere sürüklemeyin. Bu yazıya denk gelip okumak isteyen kişilerin aşka inanan insanlar olduğunu varsayarak konuşuyorum. Aşktan vazgeçmeyin ama aşkı aramayın da. Aşk aranmaz, denk gelir. Belki yarın belki bundan 5 sene sonra, bu ihtimali çöpe atmayın. Sırf düzgün ilişki istiyorum düşüncesiyle sizin için yanlış olan insanlarla vakit ve enerji kaybetmeyin. Aşk ilişkisi de mantık ilişkisi de yaşamış biri olarak şunu çok net söyleyebilirim: aşk acısı çekmeyi kendi duygularıma ihanet etmeye tercih ederim. Aşık olduğunuz kişiyle olamıyorsanız yalnız olun. Yalnızlıktan korkmayın, yalnızlık da aşka dair.


    Yorumlar (0)

    Bu gönderi için henüz bir yorum yapılmamış.

    Yorum Bırakın

    Yorum yapmak için üye girişi yapmalısınız. Üye girişi yapmak için buraya tıklayınız.