Sabah Yıldızı Parladığında Tüm Renkler Kaybolur, Renksizlik Hüküm Sürer.

Sabah Yıldızı Parladığında Tüm Renkler Kaybolur, Renksizlik Hüküm Sürer.
  • 0
    0
    0
    0
  • Altı kitaplık Kızıl İsyan serisinin ilk üçlemesinin artık sonundayız, son yıldızındayız...

    Sabah Yıldızı'ndayız.

    Sabah Yıldızı ile Pierce Brown ilk iki kitapta açık kalan konuların tamamını toparlıyor ve hikayeyi (ilk üçlemeyi) nihayete erdiriyor. Yani seriye başlamayı düşünüyor ama altıncı kitabın Türkçe çevirisi olmadığı için serinin yarım kaldığından endişelenip seriye başlamıyor iseniz, endişelenmeyiniz, ilk üçleme özelinde seriye başlayabilirsiniz.* Yalnız seriye başlayacaklar için diğer incelemelerde yapmış olduğum uyarımı (Özellikle Altın Oğul yazsının başındaki uyarıyı kesinlikle okuyunuz) yinelemek isterim; seriye mutlaka boş bir aralığınızda başlayın. Yoksa kendinizi bir kez daha Adsız Kitapkolikler toplantısında bulabilirsiniz.

    *Böylece elinizdeki bahaneyi de çekip almış oluyorum. "Yaa.. kaç incelemedir beraberiz bize bu yapılır mı?" demeyin. Yaparım. İnsanoğlu işte...

    Ben maalesef uyarıları göz ardı ettim ve o toplantılara yeniden gitmek durumunda kaldım.*

    Adsız Kitapkolikler’e en son Üç Cisim Problemi serisi nedeniyle başvurmak zorunda kalmıştım. O zaman da uyarıları dinlememiş ve boşluk yaratmadan seriye başlamıştım. Nihayetinde tüm benliğim kitaplar tarafından ele geçirilmiş ve bana ancak hayatımı idame ettirmek için gereken işleri minimum efor sarf edecek şekilde kullanmaya yarayan benlik** bırakılmıştı. Kızıl İsyan serisiyle o günler geri geldi. Sabah Yıldızı’nın son satırını okuyup kitabı rafa kaldırılana kadar tüm dünyadan koparıldım.

    *Gerçi tüm tanıdık yüzler de oradaydı. Sanki hiç tedavi olmamışçasına tüm grup yeniden toplanmıştık. Yeniden Doğan Ejder, Harry, Sauron, Paul, Kelsier, Kvothe, Kaladin, Çevik Atmaca.. hepsi beni bekliyordu. Bir ara Kim Olduğunu Bilirsin Sen ile Sauron arasında ufak bir tartışma çıktı ama o da artık başka yazıların konusu.

    **Şimdi burada tüm suçu kitaplara atmamak lazım. Benliğimin her zaman minimum efora meyil etmiştir. Bahaneyi bulunca da kaçırır mı? 

    Üç Cisim Problemi ve Kızıl İsyan, bilimkurgunun bambaşka dallarında bambaşka hikayeler sunuyor olsalar da, iki seri de bizi dünyadan tamamen soyutlamayı başarabiliyor. Yazarlar; sayfalara aktardıkları hayal gücüyle, o hayal gücünün yarattığı merak ve heyecanla ve bunlarla gelen bağımlılık ile başarıyorlar bunu. Adeta bizleri günlük hayatın stresinden kopartan bir terapiye dönüşüyorlar.

    Ancak her iki serinin de üstümüzde yarattığı etki her ne kadar aynı olsa da, Üç Cisim Problemi serisinin Kızıl İsyan serisinden üstün olduğu temel bir noktanın bulunduğunu da belirtmem gerekiyor. Şimdi tam burada: "Yahu Sabah Yıldızı için geldik, car car Üç Cisim Problemi deniliyor" diye düşünüyor olabilirsiniz. Çok haklısınız. Kendi adıma savunmam; Sabah Yıldızı'nın muzdarip olduğu "o" durumu anlatmak için benzer bağımlılıktaki seriyi seçtim demek olacaktır sadece. Ama şimdi toparlıyorum.

    Sabah Yıldızı'nın muzdarip olduğu o durumun adı: duygu arttırımı. Üç Cisim Problemi serisinde yazar muazzam bir başarıya imza atıp her kitapta hissettirdiği duyguları arttırarak seriye devam ediyor ve sonunda aklımızı başımızdan alan bir sonla kapanışı gerçekleştirip uzun süre boşluğa bakmamıza neden oluyordu.

    İşte bu duygu arttırımı Kızıl İsyan serisinin ilk iki kitabında var olsa da Sabah Yıldızı ile bu zincir kırılmış oluyor. Sabah Yıldızı maalsef Altın Oğul’un üstüne çıkamıyor, onunla aynı seviyede kalıyor. Yanlış anlaşılmasın, kitap tüm serinin sahip olduğu; elimizden bıraktığımız an kitabı özlediğimiz yapısını hala koruyor ve sayfalar merak - heyecan- intikam üçlüsünün tirosuyla fark etmeden akıp gidiyor. Ama yazar Altın Oğul’da üstümüzde öyle bir etki bırakmış oluyor ki, insanoğlunun en temel dürtülerinden biri olan “daha fazlasını isteme” dürtüsüne kapılmadan edemiyoruz. Ve işte bu dürtüyü Sabah Yıldızı gideremiyor. Yazar, Altın Oğul ile bize zirveyi veriyor ve bizi o zirveden indirmeden hikayeyi nihayete erdiriyor. (Bir duygu ölçer aletimiz olmuş olsaydı eğer sonuçlar şu şekilde olurdu; ilk kitap 3 birim duygu, ikinci ve üçüncü kitap 7-8 birim duygu*!?)

    Bir başka deyişle;

    Kızıl Yükseliş ile önce başlangıç ve ara sıcaklar servis ediliyor. Başlangıçlara yavaş yavaş alıştığımızda ise bizi kendimizden geçirten ana yemekleriyle Altın Oğul'un şovu başlıyor. Bu şova bir süre sonra çeşitli mistik kokularla bezeli iştah arttırcı şuruplar da ekleniyor ve yarınlar yokmuşçasına* yememize rağmen doymamıza asla izin verilmiyor. Sonuçta şov (kitap) bitene kadar bir yandan yiyerek tatmin oluyor, öte yandan içerek doyumsuzluk içinde daha fazlasını ister halde oluyoruz.

    Sabah Yıldızı ise ana yemekten çok ana yemeğin üstüne yenilen müthiş bir tatlıya benziyor. Kaliteli, lezzetli, keyifli... ama bir ana yemek değil.**

    *Çoğu insan tatlı konusunda böyledir. Ama maalesef ki bu dünyanın yarınları var ve dünkü yenilen hurmalar... kalori olarak doğarlar.

    **Burada tatlıcıları karşıma almış oluyorum sanırım.

    Azıcık Sabah Yıldızı, Sonunda İntikam? Galiba...

    Sabah Yıldızı ile artık isyanın dışarıdaki parçası olmayı bırakıyor ve isyanın tam merkezine iniyoruz. İsyanın; finansal, yönetimsel ve lojistik zorluklarına, fikir ayrılıklarına, özünü oluşturan özgürlük ile intikam arzusunun kolayca karıştırılmasına, güvensizliğine, acımasızlığına, umutsuzluğuna ve umuduna tanıklık ediyoruz. Yüz yıllarca zihinlere işlenmiş fikirlerin, yer yüzünden görülen en parlak yıldız Sabah Yıldızı’nın parlamasıyla silinmesini ve değişmesini, bu fikri aşılayanların ise kör olmasını izliyoruz. Tabii ki işkenceler, kayıplar ve iki savaş arasında kalıp feda edilen masum milyonlarla birlikte...

    Sabah Yıldızı tüm serinin entrikalarla, savaşlarla, ihanetlerle ve aksiyonlarla dolu ruhuna; paramparça olup yıkılmış ruhların yaşadığı çöküşü ve isyanın yaktığı özgürlük ateşiyle o çöküşten arınmayı ekleyerek bir katman daha katmış oluyor ve renk sistemli evrenin karanlığını aydınlatıp evreni bilinmezliğe sürüklüyor.*

    Herkese iyi okumalar dilerim.

    *Çünkü ışık her yeri aydınlatıp görülemeyenleri görünür kılmasıyla bilinmezliği açığa çıkartır ve bilinmezlik her zaman bilinecektir diye bir şey yoktur. Örneğin annelerin aradığımız şeyi hemen masanın üzerinde, gözünüz önünde yoktan var etmesi bilimin asla çözemeyeceği bir bilinmezliktir.

    *!?Duygu ölçerdeki Birim Duygular kıyaslama için kullanılmıştır. Verilen birim ölçüler 10 üzerinden veya herhangi bir değer üzerinden değerlendirilmemiştir. Ölçeğin tepe noktası yoktur. Hatta ölçeğin dip noktası da yoktur. Zira 0 ile 1 arasında sonsuzluk varken nasıl dipten söz edilebilir? 


    Yorumlar (0)

    Bu gönderi için henüz bir yorum yapılmamış.

    Yorum Bırakın

    Yorum yapmak için üye girişi yapmalısınız. Üye girişi yapmak için buraya tıklayınız.