En İyi Kötü Adam: Christopher Lee

En İyi Kötü Adam: Christopher Lee
  • 0
    0
    0
    0
  • Star Wars ve Middle Earth hayranlarının ortak noktalarından biri de kuşkusuz Christopher Lee... Star Wars serisinde Kont Dooku’yu canlandıran Lee, Orta Dünya’da geçen seride ise Saruman olarak kaşımıza çıkmıştı. Ancak bu iki başarılı performans, Lee’nin tüm kariyerini özetmeye yetmez. Öyle ki IMDB’ye göre Lee’nin 70 yıllık kariyeri, 280’den fazla rolü barındırıyor. Uzun boyu ve bariton sesi sebebiyle Lee, rol aldığı filmlerde genelde götü karakterleri canlandırdı. Devasa bedeni ve derinden gelen sesi; gizemli, korkunç ve kötü karakterler için çok uygundu. Bu sebeple genelde korku türündeki filmlerde yer aldı. Her ne kadar ileri yaşlarında korku türünden uzak durmaya çalışsa da kariyerinin başlangıcındaki 20 yıl boyunca Hammer Films ile birlikte çalıştı. 1957 yılında rol aldığı The Curse of Frankenstein filmiyle büyük bir üne kavuşan İngiliz aktör, 1 yıl sonrasında da Dracula filmiyle ekranlara geldi. 1957 yılındaki filmde Frankenstein, 1958’de de Dracula rolünü üstlendi. Lee’nin rol aldığı bu iki film de Terence Fisher tarafından yönetildi. Fisher o dönemlerde korku türünü yeni baştan yaratmış ve türe şiddet, kan, cinsellik ve dini temaları eklemişti. Fisher, yönettiği filmleri temel ahlaki ürünler ve iyiliğin, kötülüğe olan zaferi şeklinde yorumladı. Lee’nin babası bir Anglikan, annesi ise bir Katolik’ti. Bu sebeple bir Anglo-Katolik olarak Lee, Fisher’ın bu bakışına destek verdi. Lee’ye göre Fisher’ın filmleri kötülüğü yıkan filmlerdi. Bunun en belirgin özelliği ise kiliselerin bu filmlere karşı çıkmamasıydı. Üstelik filmler İrlanda, İspanya ve İtalya gibi ülkelerde de oldukça popüler olmuştu. Fisher ve Lee, 1958 yılındaki Dracula filminde fantastik ögelere de yer vermişlerdi. Fisher’a göre korku filmlerinde paranormal olayların bulunması şarttı. Bu yöntemle hem korku unsuru tam anlamıyla sağlanabilir hem de izleyenlere doğaüstü olayların ne kadar tehlikeli olduğu anlatılabilirdi. Dracula filminde de Kont Drakula’nın haçlara karşı duyduğu nefret de bu paranormal unsur için oldukça uygundu. 1931 yılında Universal yapımı filmde Bela Lugosi, canlandırdığı Drakula karakteri dahilinde haçlara olan nefretini mükemmel şekilde göstermişti. Ancak, film Bram Stoker romanının izlerini büyük ölçüde taşıyordu ve romanda haç, Kont için bir caydırıcı özelliği taşıyordu. Fisher ise Dracula filminde haçı silahlandırdı. Onu paranormal bir kötülüğe dönüştürdü. Haç, bir vampir ona dokunduğunda vampirin etini tam anlamıyla yakıyordu. Bu, vampirlerin güneş ışığına olan zayıflığı ile oldukça benzerlik gösteriyordu. Vampirlerin güneş ışığına olan zayıflığı ise 1922 yılında çekilen Murnau’nun sessiz filmi Nosferatu ile tanıtılmıştı. Fisher’ın karakter ve film üzerinde bu değişiklikleri Lee tarafından da oldukça beğenildi. Lee de korku türüne oldukça yakındı ve söylentilere göre kendi arşivinde esrarengiz olaylara dayalı pek çok kaynak bulunuyordu. 2011 yılında University College Dublin’de yaptığı bir konuşmada ise Lee, esrarengiz olaylara dayalı bazı kaynakları olduğunu ancak bu kaynakların 4 ya da 5 ciltten olduğunu belirtti. Lee aynı konuşmada Satanist olarak nitelendirilen kişilerle aynı ortamlarda bulunduğunu ve o kişilerle kara büyü olan ilgileri hakkında konuştuğunu da belirtti. Ancak Lee, bu tür olaylara hiç dahil olmamıştı. Dinleyicileri de bu tür olaylar adına uyarmayı da ihmal etmemişti. Lee’nin bu esrarengiz doğaüstü olaylara karşı antipatisi vardı. Bu antipati, Fisher’ın Hammer Films dahilinde en iyi filmlerinden biri olan The Devil Rides Out filminde kendisini gösterdi. Lee, filmde Nicolas Duc de Richleau karakterini canlandırıyordu. Lee’nin canlandırdığı karakter şeytani bir kült ile savaşan Van Helsing’i anımsatan bir akıl adamıydı. Bu rol, Lee için oldukça önemliydi. Çünkü bu projeyle birlikte izleyenler esrarengiz ve doğaüstü olayların ne kadar tehlikeli olabileceğini görebileceklerdi. Bu fikir ile hareket eden Lee, rolünü en iyi şekilde oynadı. Lee’nin bu projeye gönül vermesinin bir diğer sebebi ise yıllarca oynadığı kötü karakterler sebebiyle üzerine yerleşen kara büyü temasıydı. Lee bu temadan kurtulmak niyetindeydi. Lee’nin istediği oldu ve The Devil Rides Out filmiyle adeta bir çığır açtı. Film o dönemlerde sinematik dönemin zirvesine yerleşti. Aradan geçen 5 yılın sonunda Lee, geçmişteki korku filmlerinden farklı bir filmde rol aldı. 1973 yapımı The Wicker Man adlı film, Hammer Films’in daha önceki gotik temalı filmlerinden oldukça farklıydı. Film ton olarak Hammer filmlerinin gotik yapımlarına büyük bir aykırılık gösteriyordu. Lee’nin canlandırdığı karakter ise bir kült lideri olan Lord Summerisle’ydi. Lord Summerisle’nin başı olduğu bu kült, neşeli ve cinsel eylemlerden kaçınmayan bir gruptu. İnançları ise var olan Tanrı’nın öldüğü fikri etrafında şekillenmekteydi. 2001 yılında Lee bir röportajda The Wicker Man filmiyle ilgili konuştu. Lee’ye göre film iki farklı inancın hikayesini anlatıyordu. Bu inançlardan bir tanesi organize bir dindi. Diğeri ise doğayı rahatlatmaya dayalı eski bir inançtı. Bu inancın gücü, sonuçların ne olacağını asla beklememiz gerçekliğinde yatmaktaydı. Çünkü bu inanca dahil olan herkes aşırı nazik ve kibardı. Lee’ye göre kibarlık her zaman iyiliğin kesin bir işareti değildi. Yıllar sonra Lee, Peter Jackson’ın Tolkien’in The Lord of the Rings kitaplarını sinemaya uyarlayacağını öğrendi.  Lee, büyük bir Tolkien hayranıydı. Her yıl kitaplarını tekrar tekrar okurdu. Ayrıca bir keresinde Tolkien ile Oxford’da bulunan Eagle and Child adlı bir barda tanışma şansı da bulmuştu. Lee’nin bir diğer tanıştığı önemli kişi ise T. H. White’tı. White, The Once and Future King kitabının yazarıydı ve bu kitap, hem The Lord of the Rings hem de Star Wars için büyük bir ilham kaynağıydı. Lee ise bu iki film serisinde de rol almıştı. Lee, Peter Jackson’a Gandalf rolünü istediğini belirtti. Hatta Jackson’a kendisinin bir büyücü kılığında olduğu bir fotoğraf da yolladı. Nitekim Jackson, Gandalf için Ian McKellen’ı istedi. Ancak Lee de projeye dahil oldu. Peter Jackson, Christopher Lee’nin Saruman rolü için mükemmel olduğunu düşünmüştü. Jackson, Lee'nin The Man with the Golden Gun filmindeki performansını şahane olarak nitelendiriyordu. O zamanlar 13 yaşında bir çocuk olan Jackson, filmi tam 4 kez izlemişti. Ayrıca o dönemlerde Yeni Zellanda’da yaşayan Jackson, dönemin korku filmlerinin de büyük hayranıydı. Christopher Lee ismi de o dönem korku türünün önde gelen isimleri arasındaydı. Kaynak: 1

    Yorumlar (0)

    Bu gönderi için henüz bir yorum yapılmamış.

    Yorum Bırakın

    Yorum yapmak için üye girişi yapmalısınız. Üye girişi yapmak için buraya tıklayınız.