Eğer hayatınızda bir kez Wes Anderson filmi izlediyseniz, bundan sonra izlediğiniz her filminin ona ait olduğunu rahatlıkla söyleyebilirsiniz. Bu durum hiç şüphesiz bir yönetmenin elde edebileceği en büyük başarılardan biridir. Sevenleri bilir ki onun sinemasını diğerlerinden ayıran en büyük özelliklerinden biri, renklerine ve takıntılarına duyduğu bağlılıktır. Karakterlerinin yaşadığı dünyaları renkleriyle öyle güzel boyar ki, film boyunca o masal mekanlara akıp gitmemek elde değildir. Sadece mekanları değil, karakterleri ve anlattığı hikayeleriyle de diğerlerine pek benzemez. Bazen en dramatik olayları bile kendine özgü mizah anlayışıyla harmanlayarak, olabilecek en naif şekilde karşımıza çıkarır. İstisnasız izleyen herkesin yüzüne tatlı bir tebessüm bırakan bu renkli adamı daha yakından tanımak amacıyla bu yazıyı hazırladık. Keyifli okumalar!
Annesi ve babası boşanmış çocuklar, pek çok Wes Anderson filminde ana karakterlerden biridir. Kendi anne babası da o küçük yaşlardayken boşanmıştır ve onun bu olayı atlatamadığı için filmlerinde sık sık bu temayı işlediği söylenir. Öyle ki The Royal Tennenmabums filminde, çocukların babalarından ayrılan anne karakteri, Wes Anderson'ın gerçek annesi gibi arkeologdur. Hatta bu rolü canlandıran oyuncun filmde taktığı gözlükler Anderson'ın annesinden ödünç alınmıştır.
New York’ta Westchester Lisesi'ne başlamış fakat daha sonra St. Johns Lises'ine geçmiştir. Yeni okulunda tiyatroyla ilgilenmeye başlayarak çeşitli oyunlar sergilemiştir. Hatta Rushmore filmini bu okuldan ilham alarak yazdığı söylenmektedir.
Daha sonra Texas Üniversitesi'nde Felsefe bölümünü kazanır ve burada Owen Wilson ile tanışır. Bu her ikisinin de kariyeri için bir dönüm noktasıdır. Birlikte Bottle Rocket'i yazarlar fakat bütçe sıkıntısı nedeniyle kısa film olarak çekmek zorunda kalırlar.
Bottle Rocket yapımcıların dikkatini çeker ve 7 milyon dolarlık bir bütçeyle filmin uzun metraj versiyonunu çekmeye başlarlar. Wes Anderson'ın ilk uzun metrajı olan bu film, Sundance Film Festivali'nde gösterilmiştir ve ona içlerinde Martin Scorsese'nin de olduğu bir hayran kitlesi kazandırmıştır.
1998 yılında, Rushmore ile Hollywood'a giriş yaptı. Bill Murray senaryoyu çok beğenince bedava oynamak istese de SAG gereği 9 bin dolarlık bir ücret anlaşması yaptılar. Yapımcı stüdyo, 25 bin dolarlık helikopter sahnesinin ücretini ödemek istemeyince Bill Murray kendi kişisel çekini verdi. O sahne hiç çekilmedi, o çek hiç bozulmadı ama Wes Anderson'ın o çeki hala sakladığı bilinmektedir.
The Royal Tenenbaums'da sırf gerçekçilikten uzaklaşmamak için sadece İrlanda'da bulunan ve 1970'lerden beri üretilmeyen sigaralardan istemiştir. Ayrıca Richie'nin intihar sahnesinin sonunda yalnızca birkaç saniye görünen kıl parçalarını saatlerce elleriyle yerleştirmiştir.
Her zaman kitaplara büyük tutku beslemiştir. Bu tutkusu filmlerine de esin kaynağı olmuştur. Rushmore filmi, Sallinger'ın Çavdar Tarlasında Çocuklar eserinden; The Royal Tenenbaums'daki aile yapısının yine Sallinger'ın Grass ailesinden izler taşıması, The Life Aquatic With Steve Zissou filminde Jacques Yves Cousteau'nun Diving for Sunken kitabından ilham alması, ve son olarak The Grand Budapest Hotel'de Stefan Zweig yazılarından esinlendim demesi en büyük göstergelerindendir.
The Moonrise Kingdom filminde yer alan kitap kapaklarını Wes Anderson'ın sevgilisi Juman Malouf tasarlamıştır.
The Grand Budapest Hotel filminde mutlaka Ralp Fiennes ile çalışmak isteyen yönetmen, aktöre tüm senaryoyu yollayarak istediği rolü sormuştur. Daha sonra bu durumu "Bu tamamen psikolojik bir taktikti, oyuncunuz rolü kendi seçtiğini sanıyor ama aslında o rol zaten tamamen onun için yazılmıştı." diyerek bu durumu anlatmıştır.
Wes Anderson başarı filmlerinin yanı sıra onlarca reklam filmine de imzasını atmıştır.
2015 yılında Prada için Bar Luce adında bir mekan tasarlamıştır. Simetri takıntısını bildiğimiz bizleri ters köşe eden yönetmen mekan için: “Bar Luce için tek bir ideal açı yok. Burası gerçek hayat için; dolayısıyla yemeye, içmeye, sohbet etmeye veya okumaya uygun çeşitli noktaları olmalı. Aslında çok hoş bir film seti olacağını düşünüyorum ama film yazmak için daha iyi bir yer bence. Film dünyasında yaşamadığım öğleden sonralarımı geçirmek isteyeceğim bir bar yaratmayı arzu ettim” diyor.
Sanata büyük bir bağlılık duyan Wes Anderson, tasarımcı, illüstratör ve yazar olan eşi Juman Malouf ile birlikte Viyana’daki Kunsthistorisches Museum’da bir sergi için küratörlük yapmaya da hazırlanıyor.
Kaynak: 1, 2, 3











Yorum Bırakın