Fransız Esintileriyle 10 Film

Fransız Esintileriyle 10 Film
  • 1
    0
    0
    0
  • Fransız sineması Lumiere Brothers’tan başlayarak Amélie Poulain'e, yeni dalga akımından, avant-garde akımına Georges Méliès'den, Cannes Film Festivali'ne kadar oluşturduğu kendine özgü kültürüyle başta Avrupa sineması olmak üzere dünya sinemalarını birçok yönden etkisi altına almıştır. Fransız film endüstrisi, 19. yüzyılın sonlarında ve 20. yüzyılda dünyanın en önemli film endüstrisi olmuştur. 1. JULES ET JİM (1962) Fransız yönetmen François Truffaut’nun 3. filmi olan ''Jules et Jim'', Henri-Pierre Roché’nin 1953 tarihli romanından uyarlanmış romantik bir drama filmi. İki erkek ve bir kadın arasındaki üç kişilik aşkın sinema tarihindeki en güzel anlatımlarından biri olan Jules et Jim, sadece aşk değil, dostluk üzerine de sözleri olan bir film. Yakın arkadaş olan Jules ve Jim’in hayatları, Catherine ile tanışınca bambaşka bir yöne doğru gitmeye başlar. Her ikisi de aynı kadına aşık olur. Catherine, ilk başlarda sadece Jules’a ilgi duyar. Farklı bir karaktere sahip olan Catherine için hayat, alışıldık sınırların çok ötesinde bir anlam taşımaktadır. İlk zamanlardan beri Jim’in ilgisinin de farkında olan Catherine, yıllar sonra onunla da bir yakınlaşma içine girer. Catherine’i terk etmeyi düşünmeyen Jules’un da varlığıyla bu unutulmaz üçlü, birlikte yaşamaya başlarlar. 2. A BOUT DE SOUFFLE (1959) Jean-Luc Godard’ın ilk uzun metraj filmi A Bout de Souffle. Film, Michel Poiccard'ın Marsilya’da bir otomobil çalması ve yolda bir polisi öldürmesiyle başlar. Paris’te Champs Elysées’de New York Herald Tribune gazetesi için stajyerlik yapan genç Patricia’yı bulur. Michel polis tarafından aranırken bir yandan da eski arkadaşlarıyla buluşup Roma’ya gidecek parayı toplamaya çalışır. Bu arada Patricia’yı da yanında götürmek ister. Patricia, Michel’in cazibesine karşı koymakta güçlük çeker ve duygularından emin olamaz. Michel, Patricia ile birlikte kaçak hayatına başladıklarında ise kız onu polise gammazlar. 3. AMOUR (2012) 80'lerinde emekli iki müzik öğretmeni olan Georges ve Anne, ilerlemiş yaşlarına rağmen ömürlerini huzur ve mutluluk içerisinde geçiren bir çifttir. Yaşlı çiftin sakin hayatı bir gün Anne'nin kriz geçirip, boyundan aşağısının felç olması ile darmadağın olur. Georges karısına elinden geldiğince iyi bakar ama onun da yapabilecekleri sınırlıdır. Üstelik Anne'nin durumu git gide kötüleşmektedir. Georges çareyi en sonunda iki ayrı hemşire tutmakta bulur. Şimdi onca yıla yayılmış olan evlilikleri, bir kez daha bağlılık sınavı verecektir. 4. LA HAİNE (2005) Film, Paris'in gettolarında yaşayan biri pied-noir, biri Yahudi, biri ise siyahi üç arkadaşın hikayesini konu alarak, Fransa'da gettolarda yaşayan gençlerin hayatından bir kesit sunmaktadır. Filmde ırkçılığa ve sosyal sınıf farklılıklarına yapılan göndermeler nedeniyle, hem Fransa'da hem de dünyada oldukça ses getirmiştir. Siyah-beyaz çekilmiş olmasının yanı sıra müzikleri ve görece kısa olması gibi özellikleri nedeniyle çarpıcı bir atmosfer yaratıyor film. 1995 yapımı Mathieu Kassovitz filmi, César Ödülleri’nde En İyi Film dalında ödül almıştır. 5. La Môme (La Vie en Rose - 2007) Sanatçı Edith Piaf'ın hayatını anlatan filmdir. Film 2008 BAFTA Ödülleri'nde 4 dalda ödül alarak en fazla ödül alan film olmuştur. Film, Edith Piaf'ın bir konser esnasında sahnede bayılması ile başlıyor ve sonra onun çocukluk yıllarına giderek gelişimini gözler önüne seriyor. Çocukluk ve gençliği, kariyerinin gelişimi, hastalığı ve kariyerinin sonu sıra gözetmeksizin perdeye yansıtılıyor. Film onunla özdeşleşen Non, je ne regrette rien şarkısını Olimpiya müzikholünde seslendirmesi ile son buluyor. 6. LE SCAPHANDRE ET LE PAPİLLON (2007) Julian Schnabel’e Cannes Festivali’nde En İyi Yönetmen Ödülü’nü getiren “Dalgıç ve Kelebek / Le scaphandre et le papillon”, Elle dergisi editörü Jean-Dominique Bauby’nin gerçek yaşam hikayesinden yola çıkarak yazdığı kitaptan uyarlandı. Geçirdiği beyin kanaması nedeniyle 43 yaşında sol gözünün görme yetisi hariç bütün bedensel fonksiyonlarını yitiren Jean-Dominique Bauby hayatı zihninde yaşamaya başlar ve dış dünyayla bağını sol gözü aracılığıyla kurar. 7. LES QUATRE CENTS COUPS (The 400 Blows - 1959) 400 Darbe, (Les Quatre Cent Coups)François Truffaut tarafından yönetilen, okuldan kaçan küçük çocuğun hikayesinin anlatıldığı 1959 yapımı bir filmdir. "400 Darbe" Fransızca'da "okulu kırmak" anlamına gelir. Film mevcut düzen ve toplumsal yapıya eleştirel bir açıyla yaklaşır. Ödevini yapamadığı için ceza alma korkusu ile okuldan kaçan küçük çocuk, yolda arkadaşı ile yürürken annesini bir yabancının kollarında görür. Ertesi gün okula gittiğinde öğretmeni niçin okula gelmediğini sorar ve çocuk annem öldü der. Öğretmeni çocuğun ailesi ile konuşur. Ailesi ve öğretmenleri neden böyle bir yalan söylediklerini öğrenmeye çalışırlar. Daha sonra küçük çocuk ve arkadaşı bulundukları yerden kaçmaya karar verirler. Amaçları denize ulaşmak ve orada yaşamaktır; fakat hiçbir şey istedikleri gibi gitmez. 8. THE ARTİST (2011) Filmin hikâyesi 1927 ve 1932 yılları arasında Hollywood’da geçmektedir ve sessiz sinemadan, sesli döneme geçişte yaşanan sancıları konu almaktadır. Erişilmez karizmasıyla George Valentin hem izleyicilerin hem de yapımcıların göz bebeğidir. Ancak sinemada ses kullanılmaya başlayınca bir gecede gözden düşer. Yanında bitiveren gencecik oyuncu adayı Peppy Miller'ın gözüyse yükseklerdedir. Film, siyah-beyaz ve saniyede 22 kare ile çekilmiştir. 9. PİERROT LE FOU (1965) 1965 Fransa, İtalya ortak yapımı romantik-drama filmidir. Lionel White'ın Obsession adlı romanının serbest bir uyarlamasıdır. Ferdinand Griffon'un zengin bir kadınla mutsuz bir evliliği vardır. Televizyondaki işinden de yeni kovulmuştur. Paris'te katıldıkları sıkıcı bir partiden sonra karısını ve çocuklarını terkedip çocuk bakıcıları olan Marianne Renoir ile kaçmaya karar verir. Birlikte gittikleri Marianne'ın dairesinde bir ceset bulurlar. Ferdinand Cezayirli birtakım gangsterlerin Marianne'ın peşinde olduğunu anlar. Ölen adamın arabasını alarak Paris'i terkederler ve güneye Akdeniz sahillerine doğru kaçmaya başlarlar. 10. LA BELLE PERSONNE (2009) Paris'te bir lisede yaşanan aşk entrikalarını konu alan filmde annesinin ölümüyle birlikte, on altı yaşındaki Junie, öğretim yılının tam ortasında okul değiştirir. Yeni geldiği okulda ona yaklaşan erkeklerin en sessizi olan Otto'nun çıkma teklifini kabul eder. Ama çok geçmeden İtalyanca hocası Nemours'a aşık olur. Duygularına teslim olmak istemeyen Junie, ne mutluluğun ne de tutkularının götürdüğü yere gitmeye razıdır. Ona göre aşk sadece bir aldatmacadır.   Kaynak: 1, 2  

    Yorumlar (0)

    Bu gönderi için henüz bir yorum yapılmamış.

    Yorum Bırakın

    Yorum yapmak için üye girişi yapmalısınız. Üye girişi yapmak için buraya tıklayınız.