Kadına Şiddetin Çağdaş Türk Sinemasındaki Yeri

Kadına Şiddetin Çağdaş Türk Sinemasındaki Yeri
  • 2
    0
    0
    0
  • Kadına şiddet, tüm dünya sinemasına konu olan, insan toplumunun en büyük problemlerinden biri. Yönetmenler bu noktaya dikkat çekmek için insanların göremedikleri ya da görmek istemedikleri olayları beyaz perdeye aktarmaya devam ediyorlar. Tv dizilerinde ise reyting kaygısıyla, halk bunu izlemek istiyor diye kadına karşı uygulanan fiziksel ve psikolojik şiddet gümüş tepside sunuluyor. Şiddetin olağan bir şeymiş gibi sunulmasına tepki olarak sinema yönetmenleri, sebebi ne olursa olsun şiddetin asla meşrulaştırılamayacağını savunmak üzere beyaz perdeyi açıyorlar. Bu yazımızda çağdaş Türk sinemasında kadına uygulanan şiddeti dünyaya duyurmak için kamera başına geçen Türk yönetmenleri ve onların filmlerini inceleyeceğiz.

    Tereddüt (Yeşim Ustaoğlu, 2016)

    Dünya prömiyerini 41. Toronto Film Festivali'nde yapan film, ülkemizde ise ilk olarak 53. Uluslararası Antalya Film Festivali'nde gösterildi, 25. Mannheim Türk Filmleri Festivali’nde de en iyi film ödülünü aldı. Kadına karşı şiddetin toplumun her kesiminde var olduğunu anlatan film, iki kadın karakter üzerinden ilerliyor. Kadınlardan biri henüz daha on beş yaşında, eğitim hakkı engellenmiş ve zorla evlendirilmiş; diğeri ise eğitimini tamamlamış, ekonomik özgürlüğe sahip, kendi rızasıyla ilişkiye başlamış bir kadın. İkisinin de hayatları bir noktada kesişiyor. Sosyo-ekonomik durumları, yaşları, eğitimleri, yaşam tarzları ne olursa olsun, her kadının şiddetin bir çeşidine maruz kaldığını anlatıyor yönetmen Ustaoğlu. Cinsel şiddetin farklı boyutlarını inceleyip yeni tanımlar kazandırıyor. Tecavüz ve tacizin yanı sıra, cinsel birleşmenin, eş olmanın gerektirdiği görevlerinden biriymiş gibi dayatılmasının cinsel şiddet olduğunu düşünüyor. Bu anlamda çocuk gelin olan Elmas karakterinin, her gece yaşadığı acı ve çaresizliği seyirciye başarılı bir şekilde aktarıyor. Ayrıca yönetmen, yaşça büyük olan diğer kadının, Şehnaz'ın, kendi isteğiyle seviştiği partneri tarafından seks oyuncağı muamelesi görmesini ve bunun sonucunda kendisini kötü hissetmesini de kadına karşı cinsel şiddet olarak tanımlıyor.

    Mustang (Deniz Gamze Ergüven, 2015)

    Yabancı dilde en iyi film dalında 2016 yılında Oscar'a aday olan film, 2015’de Cannes Label Europa Cinemas Ödülünü aldı. Ergüven’in ilk uzun metrajlı filmi, beş kız kardeşin öyküsünü anlatıyor. En büyüğü ortaokulda olan kız kardeşler, anne babası öldüğü için amcaları ve babaannelerinin yanında yaşıyorlar. ‘Elaleme’ laf olur diye kızları bir an önce evden çıkarmak isteyen babaanne, teker teker torunlarını evlendirmeye çalışıyor. Onları eve kapatıp parmaklıklar ardına hapsediyor. Oyun oynayacak yaştaki kızlara çeşitli ev işlerini öğreterek onları evliliklere hazırlıyor. Hapishane olan ev, artık bir ev hanımı üretme fabrikasına dönüşüyor. Yönetmen, ev işlerinin kadının göreviymiş gibi algılanmasını da kadına şiddet olarak yansıtıyor. Kardeşlerin en küçüğünün bir futbol maçına gitme isteğiyle de kadınların, sadece görülmesi beklenen yerlerde değil, toplumun her alanında var olması gerektiğini vurguluyor. Yeğenlerini taciz eden amcaya göz yuman babaanne ile de kadın şiddetine ve çocuk istismarına karşı sessiz kalan hemcinslerine ağır bir eleştiri gönderiyor. İncelediğimiz diğer filmlerden farklı olarak Ergüven, kadına şiddetin ve çocuk istismarının göz ardı edilmesindeki unsurlardan biri olarak da hükümeti suçluyor. Film sırasında, devlet adamlarının kadınlığı aşağılayıcı konuşmalarına net duyulacak bir biçimde yer veriyor. Kadına şiddetten daha çok çocuk istismarını konu edinen film, arka plandaki haberleri izleyiciye dinleterek sorunun kökeninde yine kadına uygulanan toplum kaynaklı şiddete varıyor.

    Çekmeceler (Caner Alper & Mehmet Binay, 2015)

    Caner Alper ve Mehmet Binay’ın ortak olarak yönetmenliğini üstlendiği film, bir gerçek öyküye dayanıyor. Kadına uygulanan psikolojik şiddeti ve bu şiddetin sonuçlarını konu alan film, bir kadının çocukluğundan beri yaşadığı travmaları anlatıyor. Babasından gördüğü sözlü ve fiziksel şiddetle cinselliğini bastırmak zorunda kalan bir kadının yetişkinliğinde yaşadığı psikolojik sorunları izliyoruz. Yönetmenler, kadınlardaki psikolojik rahatsızlıkların oluşmasının altından yatan cinsel istismara dikkat çekerek, kadınlara uygulanan şiddetin psikolojik ayağına değiniyor. Babasından gördüğü şiddet sonucu bir seks bağımlısına dönüşen kadında, gördüğü şiddetin ağır sonuçlarını hissedebiliyoruz. Yönetmenler, cinselliğini yaşayan bir kadının, aynı cinselliği yaşayan bir erkeğe göre ahlaksızlıkla suçlanmasını da eleştiriyor. Tabularından sıyrılamayan bir toplumun, kadına karşı şiddetteki önemli unsurlardan olduğunu vurguluyor.

    Halam Geldi (Erhan Kozan, 2013)

    Erhan Kozan'ın yönetmenliğini üstlendiği Halam Geldi filmi, gerçek bir olaydan uyarlama. 1974'teki Kıbrıs Harekatı'ndan sonra bölgeye göç ettirilen insanların hayatları üzerinden kadına ve çocuğa şiddeti anlatıyor. Kadına şiddetten daha çok çocuk istismarı üzerinde duran film, akraba evlilikleri ve çocuk gelinler üzerinde yoğunlaşıyor. Regl döngüsü başlayan kız çocuklarına yetişkin kadın muamelesi yapılıp akrabaları ile zorla evlendirilmelerini izliyoruz. Pedofiliyi töre kelimesinin altına gizleyenleri eleştiren yönetmen, kadının en büyük düşmanının yine kadın olduğuna dikkat çekiyor. Kızını gelin vermeye razı anne, oğluna çocuk gelin almaya gelmiş hala karakterleriyle bu nokta oldukça iyi aktarılmış. Ayrıca Kozan, film sonunda verdiği istatistiksel bilgilerle yargıyı da eleştiriyor. Çocuk gelinlere müsaade eden ailelerin kısa bir süre sonra salındığı bilgisini veren yönetmen, yargıyı da kadın düşmanı olarak görüyor. Hemen yanı başımızda yaşanan gerçekleri teker teker gözümüze sokuyor. İzlerken dehşete düştüğümüz filmde yaşanılan olayların gerçek olması seyirciyi derinden sarsıyor.

    Yorumlar (0)

    Bu gönderi için henüz bir yorum yapılmamış.

    Yorum Bırakın

    Yorum yapmak için üye girişi yapmalısınız. Üye girişi yapmak için buraya tıklayınız.