Kitaptan uyarlama filmler, sinema sektörünün önemli yapımlarını oluşturuyor. Bir nevi hazır senaryo; film yapımından önceki kurulum aşamasında işleri kolaylaştırıyor gibi görünse de, yönetmenlerin konuyu kitap kadar derin işleyebilmesi hiç de kolay değil. Bu yüzdendir ki kitap uyarlaması filmler, genelde beğenilmez ve "kitabı daha güzeldi" cümlesinin arkasında kalıverirler. Elbette ki filmi beğenilen yapımlar da var, ancak bu yapımlar kitap uyarlaması film sayısına göre oldukça azdır. Biz de bu yazımızda, yeraltı edebiyatının ünlü yazarlarından Chuck Palahniuk'un kitabı Fight Club'ın, film ve kitap karşılaştırmasını yapacağız.
Öncelikle nedir bu yeraltı edebiyatı? Sistemi sorgulayan, kurulu düzenin dışına çıkan, toplumun standart mutluluk algısını değiştiren, bütün gerçekliği tüm çıplaklığıyla veren eserler; son zamanlarda popülerleşen yeraltı edebiyatını tanımlar. Burada kahramanlar yoktur, mutlu sonla biten aşk hikayeleri yoktur, yarına umutla bakan insanlar yoktur. Aksine, hayatın acımasızlığı ile şekillenen anti-kahramanlar vardır. Hayattan beklentisi kalmamış, dibe vurmuş insanlar vardır. Bu eserler uyuşturucu satıcılarının, seks işçilerinin, evsizlerin, alkoliklerin ve bunlar gibi toplumun ahlaki değerlerinin altında sıkışıp kalmış insanların hayatlarını ve psikolojileri üzerine yoğunlaşır.
Chuch Palahniuk'ın, yeraltı edebiyatının önemli temsilcilerinden olduğundan bahsetmiştik. Yazarın neredeyse tüm kitapları yukarıda bahsedilen özellikleri kapsıyor. Fight Club'da da masa başında işinden sıkılmış ama hayatta kalması için para kazanması gereken, toplumun kalıplaşmış yaşam standartlarına kendini mühürlemiş bir adamın hikâyesi anlatılıyor. Aynı adamın, oluşturduğu yeni kişilikle bu standartların dışına çıkabilmeyi başarıp, içinde bulunduğu hastalıklı sistemi tamamen değiştirecek kaosu planlayan bir kulüp kurmasını okuyoruz.
Kitabın sinemaya uyarlanma kısmında ise neredeyse her filmi ile beğenilen yönetmen David Fincher var. Oyuncu kadrosu da oldukça çarpıcı işlerde çalışmış yeteneklerden oluşuyor. Edward Norton ve Brad Pitt aynı karakteri (Tyler Durden) oynarken, Helena Bonham Carter ise ikonik Marla Singer karakterini oynuyor. Çok kısa da olsa Jared Leto'ya da yer verilmiş. O dönemde bu dört isimin seçilimi bile filmin üzerindeki beklentileri çoktan arttırmıştı.
Peki Fincher kitabı iyi işleyebildi mi? Fincher, kitaba göre olayların geçtiği bir çok yeri değiştirmiş. Mesela Tyler'ın, ikinci karakteriyle ilk tanıştığı yer farklı. Kitapta bir sahilde tanışan ikili; filmde bir uçakta tanışıyorlar. Bu ekstra sahne bize kitapta geçmeyen güzel bir replik sunuyor; "Bir görgü kuralı sorusu, önünden geçerken sana popomu mu göstereceğim, önümü mü?" ve tam o an bu soruyu gerçekten düşünmeye başlıyorsunuz. Aslında bu, sonraki beyin yakan replikler için Fincher'ın size hazırladığı küçük bir beyin egzersizi.
Normalde Ed'in canlandırdığı Tyler karakterinin sözlerini ve rollerini yönetmen, Ed ve Brad arasında dağıtmış. Karakterin kişilik bölünmesi yaşadığını bildiğiniz için, repliklerinin aslında aynı bedeni paylaşan ama görünümleri farklı iki kişiden duymak bu anlamda hoşunuza gidiyor. Ed'in oynaması gereken Raymond Hessel'ın rehin alındığı sahneyi Brad oynuyor. Brad'in söylemesi gereken replikleri Ed söylüyor. Bu çaprazlamayla Fincher, iki farklı karakterin aslında tek bir bedende olduğunu spoiler vermeden oldukça başarılı aktarıyor.
Direkt filmi izleyenler, Brad'in oynadığı sahnelerin aynısında Ed'i izleyerek, Brad'in ağzından çıkan kelimeleri Ed'in ağzından duyarak ikisinin aslında aynı kişi olduğunu anlıyorlar. Hatta bazı sahnelerde Ed ve Brad'i izlerken aslında Ed'in yalnız olması, Tyler'ın bir kişilik bozukluğuna sahip olduğunu anlaşılabilir bir biçimde aktarılmasını sağlıyor. Ve tabii ki bu sahneler filmin en can alıcı, seyirciyi en çok etkileyen sahneler oluyor. Kitap ikinci kişiliğin ortaya çıkması üzerinde çok durmazken, Fincher sindirebileceği en iyi şekilde bunu seyirciye veriyor.
Kitap, Tyler'ın neden ikinci bir kişiliği yarattığını biraz okuyucunun yorumuna bırakıyor. Daha çok karakterin uykusuz kalmasının mental sebebi olarak başlayıp, fiziksel sebebine evrilmesi şeklinde veriliyor. Filmde ise Fincher bunu daha net bir şekilde aktarıyor. Tyler'ın, beyaz yakalı hayatında yapamadığı her şeyi yapabilmek için ikinci bir kişiliği yaratmaya ihtiyaç duyduğunu anlıyoruz.
Kitapta bazı kısımlar arasında kopukluklar var. Tyler'ın, dövüş kulübünden bir geceyi tüm şiddeti ile anlattığı kısımdan, birden bire kutu çikolata kargoladığı kısma geçiyoruz. Hatta bazen aynı kısımlar içinde bile birbirleri ile alakaları olmayan paragraflar var. Aslında, bu kopukluklar okuma sırasında karakterin dengesizliğini daha iyi veriyor. Yazarın hikâyeler arasındaki salaş tarzı, ikinci karakterin umursamazlığını hissettiriyor.
Fakat bu kopukluklar yönetmen için büyük bir tehlike arz ediyor. Çünkü olayları birbirlerine bağlarken tutarlı olmak ve bu kısımları kitabın da üstüne koyarak filme entegre etmek gerekiyor. Fincher, bunu sağlamak için yaşanılan olaylar için farklı mekanlar seçse bile, replikleri değiştirmediği için paçayı kurtarabilmiş. Kronolojiyi değiştirmesi de hikâyenin daha tutarlı olması adına iyi düşünülmüş bir hamle olmuş.
Kitabı okurken altını çizeceğiniz nitelikteki her cümle tabii ki filmde verilmiyor. Aksi halde filmin en az dört saat olması gerekirdi. Fincher, sadece kitabın tekrar tekrar üzerinde durduğu konuları vererek aslında ana temayı rahatça işleyebilmiş. İhtiyaç duymadığımız şeyleri almak uğruna para değil aslında hayatımızdan bir parça harcadığımızın üstünde durmuş. Kaybedecek hiçbir şey kalmadıktan sonra özgür olunabileceğini, dibe vurmadan ruhun özgür kalamayacağını anlatmış.
İşçilerin maruz kaldığı sömürüye dikkat çekmiş, hayvanlara yapılan zulmün karşısında durmuş. İnsanların birbirlerine karşı olan samimiyetsizliklerini, birbirlerini sadece konuşma sırası kendilerine gelsin diye dinledikleri anlatmış. Marla ve Tyler sorunlu ilişkisi ile standart mutlu çiftleri eleştirmiş. Var olan düzeni yerle bir etmeden, yenisinin kurulmayacağını savunmuş. Ve eğer yeteri kadar kalabalık olursak, istediğimiz her şeyi başarabileceğimizi hatta yeni bir medeniyet kurabileceğimizi vurgulamış.
Filmin sonu ile kitabın sonu da oldukça farklı. Filmin sonunda Tyler ile Marla el ele sitemin çöküşünü yüksek bir binadan izlerken, kitapta Tyler bir akıl hastanesinde ve orayı cennet, doktorları ise tanrı olarak tasvir ediyor. Hastanedeki hemşirelerden biri Tyler'ın kulağına eğilip "her şey planladığınız gibi gidiyor efendim" demesi, aslında olayların yeni başladığını ve çok daha büyük yıkımlara hazırlanıldığını gösteriyor. Filmin bu şekilde bitmesi şüphesiz ki çok daha etkileyici bir son yaratırdı. Dahası, belki de bir devam filmi için kapıları açık bırakmış olurdu. Bu sebeple de Fincher'ın tek başarısız olduğu yer filmin finali diyebiliriz.
Genelde kitap uyarlaması filmler, kitabın çok çok arkasında kalır. Ama çok nadir de olsa kitabı kadar iyi, hatta onun da önünde kalacak şekilde yapımlar ortaya çıkabilir. Fight Club'ın bu yapımlardan olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Hatta Fincher, filmi kitaba göre daha titiz işlemiş bile diyebiliriz. Yerinde yönetmen ve oyuncu kadrosu seçimi ile Fight Club'ı film uyarlaması başarılı filmler arasına koyuyoruz.
Yorum Bırakın