Dünya prömiyerini Cannes Film Festivali'nde yapan Dolor y Gloria | Acı ve Zafer, ülkemizde Ekim ayında gösterime giren filmlerden biri. Antonio Banderas'a, Cannes'da en iyi aktör ödülünü kazandıran filmin yönetmen koltuğunda ise ponçik yönetmen Pedro Almodóvar oturuyor. Söylentilere göre Almodovar'ın son filmi olan yapımın oyuncu kadrosunda bir de yönetmenin gözde oyuncularından Penélope Cruz var.
Otobiyografi niteliğinde olan bu filmde Almodovar, kendi hayat öyküsünü anlatmış. Zaman zaman öykünün dışından sahneler koysa da genel çizgileriyle yönetmenliğinin son zamanlarını detaylı anlatacak bir fırsat bulmuş. Antonio Banderas, Almodovar'ın kendisini oynaması için oluşturduğu Salvador Mallo karakterine hayat verirken Penélope Cruz da Salvador Mallo'nun annesi Jacinta'yı oynamış.
Hikaye genel olarak çeşitli fiziksel ağrılarından dolayı sinema sektörünü bırakmayı düşünen yönetmen Salvador'un etrafında anlatılıyor. Geçmişte kırmış olduğu kalpleri yeniden kazanmaya çalışırken, kendi kalp kırıklıklarını da onarmaya çalışıyor. Fiziksel ve duygusal ağrılarını geçirmek için eroin kullanan Salvador, annesinin ölümünü de bu yollarla aşmaya çalışıyor.
Genel olarak sıcak ve parlak renkleri seven yönetmen, filmini yine bir renk paletine dönüştürmüş. Zaten Almodovar deyince aklımıza hemen şu iki kelime geliyor: kadın ve kırmızı. Filmlerinde bol bol kırmızı objelere yer veren yönetmen bu sefer biraz abartmış sanki. Diğer filmlerine kıyasla kırmızı kullanımında aşırıya kaçılmış filmde.
Filmlerinde hep kadınları ön planda tutan Almodovar çizgisini yine hiç bozmamış. Salvador'un çocukluğunun geçtiği sahnelerde, annesiyle olan diyalogları bir yandan içimizi ısıtırken bir yandan içimize küçük küçük burukluklar bırakıyor. Yoksulluktan mağarada yaşıyorlar fakat Jacinta orayı güzelleştirecek çeşitli yollar bularak orayı ev haline getiriyor. Kadın eli değince bir mağara bile içinde yaşanılabilir bir eve dönüşüyor. Almodovar, kadınlara duyduğu saygıyı ve onlara verdiği değeri bu sahneyle gösteriyor seyircilere.
Almodovar, otobiyografisini anlatırken bazı yerlerde kurgudan da yararlanmış. Yaptığı bir röportajda aslında hiç eroin kullanmadığını ama etrafının eroin kullananlar tarafından çevrili olduğundan bahsetmiş. Çocukluğunda da filmdeki gibi bir mağarada hiç yaşamamış ama ailesi yoksul olduğu için oldukça zor şartlarda yaşamak zorunda kalmışlar. Tüm bunları kendi yaşamış gibi anlatan yönetmen gerçek ve kurgu dengesini filminde sağlayabilmiş. Hatta bu yeteneğini, kendisini temsil eden karakteri, Salvador'a da vermiş. Film boyunca Salvador'un gerçek çocukluğuymuş gibi izlediğimiz sahnelerin, filmin sonunda Salvador'un aslında çocukluğunu konu alan bir filme ait olduğunu anlamak hoş bir sürpriz oldu. Tıpkı Salvador gibi Almodovar da gerçekle kurgunun iç içe olduğu bir olay örgüsü yaratmayı başarmış.
Filmin Almodovar'a ait olduğunu hissettiğimiz diğer noktalardan biri de alakasız tesadüfler. Önceki filmlerinde tesadüfleri yerleştirirken bunu çok usta bir şekilde yapardı. Tesadüf oldukça saçma bir şekilde gerçekleşirdi ama bunu yadırgamazdınız çünkü Almodovar tesadüfleri kurguya yedirirdi. Bu sefer sanki bunun için uğraşmamış ve tesadüfleri gözümüze sokarcasına gerçekleştirmiş. Belli ki son filmi olduğu için her şeyi abartıya kaçarak son bir kez yaşamak istemiş yönetmen.
Kısacası, Pedro Almodovar yine içimizi sıcacık yapacak bir film çekmiş. Filmin üzerine düşünmüyorsunuz ama aynı zamanda izlerken zamanınız boşa gitmiş gibi de hissetmiyorsunuz. Filmde yarattığı atmosfer ile size ailedenmişsiniz gibi bir his yaşatıyor. Film bittiğinde kendinizi tarif edilemeyen yumuşak duygular içinde buluyorsunuz. Fazla kırmızı kullanımını göz ardına atarsak, Dolor y Gloria, izlemesi keyifli filmlerden biri diyebiliriz.
Kaynak: 1
Yorum Bırakın