"Ben dünyanın bir erkek üretme fabrikası olduğunu düşünüyorum, yalnız Anadolu değil."
Kaan Müjdeci'nin uzun metrajlı ilk filmi Sivas. Filmin taşraya saf, gerçekçi yaklaşımının kabuğunu kaldırınca yönetmenin yukarıda yazan sözleri tüm çıplaklığıyla gözler önüne seriliyor. Filmin olay örgüsü ve olabildiğince yalın yansıtılmış taşra yaşamı asıl hikayenin alt metnini oluşturuyor. Toplumcu gerçekçiliğin etkisiyle taşraya olan didaktik yaklaşımın filmde kırıldığını gözlüyoruz. Taşra olduğu gibi yansıtılıyor, öğreti ya da güldürü amacı gütmeden. Tüm bu çıplaklıkta dikkatimi çeken ilk olgu, filmdeki kadın karakter eksikliğiydi. Kameraya iki kadın yansıdı tüm film boyunca: ana karakter Aslan'ın aşık olduğu Ayşe ve Aslan'ın annesi. Bu iki karakter dışında film yalnızca erkek karakter eksenli ilerledi denilebilir. Bunun altında yatan sebep ise filmin konu aldığı gerçekliklerden birinin erkekliğin taşradaki yansıması olmasıydı.
Filmdeki çocuklardan biri olan Osman'ın "Nasıl yaktım ama, hani yakamazdım" sözleriyle başlıyor film. Osman, diğer çocukların yanına zafer kazanmışcasına koşuyor bu ilk sahnede. Erkekliğini elinden her şeyin gelmesiyle vurguluyor burada. Osman'ın zaferinden sonra ise erkek çocuklar arasında bir boğuşmaca, dövüş başlıyor. Bu sahnede bir başka erkeklik gösterisine rastlıyoruz: fiziksel güç, şiddet. Çocukları birbirleri üzerinde üstünlük kurmaya çalışıyorlar bu dövüş sahnesinde. Filmin birçok yerinde, çeşitli şekillerde seyircinin karşısına çıkıyor şiddet: insanlar arasında, hayvanlar arasında, insan ve hayvan arasında. Filme tek bir perspektiften bakıldığında süregelen bir şiddet, üstünlük yarışı silsilesi olarak da bahsedilebilir bu durumdan. Erkekliğin gerek doğrudan gerek de dolaylı üstünlük çabası resmediliyor filmin pek çok yerinde.
İlerleyen sahnelerde ana karakter Aslan'la tanışıyor seyirci. Aslan, çocukluk masumiyetinin erkeklik gücüyle tanışmasının filmdeki canlı örneği. Filmdeki üstünlük kurma yarışı ilk olarak Aslan ve Osman ile arasında başlıyor. Bir gün öğretmenin Pamuk Prenses ve Yedi Cüceler için yaptığı rol seçimi bu yarışa sebep oluyor. Ayşe'nin prenses rolüne seçilmesine rağmen kendisi yerine Osman'ın prens rolüne seçilmesi Aslan'ın Osman'ı rakibi olarak benimsemesine yol açıyor. Burada öğretmenin tavrı da oldukça dikkat çekici. Çünkü Türk sinemasında alışılagelmiş Anadolu öğretmeni figüründen çok farklı bir öğretmenle karşılaşıyoruz filmde. Öğretmen, muhtarın oğlu olduğu için diğer hiçbir öğrenciye hak tanımadan Osman'ı prens yapıyor. Yıllardır ekranda görülen ideal, örnek insan değil buradaki öğretmen figürü; sistemi iyileştirmeye çalışan öğretmen yerine sistemin parçası bir öğretmenle karşılaşıyor seyirci.
Muhtarın oğlu Osman, fiziksel anlamda da Aslan'a göre daha üstün. Aslan ve Osman arasındaki, filmin ilerleyen sahnelerinde belirginleşecek, farklar erkeklerin arasındaki sürekli üstünlük çabasının filmdeki ilk belirgin göstergesi. Aslan'ın gerek arkadaşı Hasan'a gerek de öğretmene "Benim neyim eksik" diye yakınması; erkekliğin, gücünün yetersizliğini kabul edemeyişinin bir yansıması. Yetersizliğin reddedilişi ise filmin ilerleyen sahnelerinde başka biri ya da başka bir şey üzerinde kurulan/kurulmaya çalışılan egemenlik olarak karşımıza çıkıyor. Bu noktada ise hayvanlar devreye giriyor. Filmin pek çok sahnesinde hayvan ve şiddet kavramı iç içe geçmiş durumda. Hayvan üzerindeki egemenliğin erkeklikle dolaylı olarak ilişkilendirildiğini pek çok sahnede, özellikle köpek dövüşü sahnelerinde gözlemleyebiliyoruz. Bir erkeğin başka bir erkeğe gücü yetmeyince başka bir şekilde bu egemenliği kurma isteği filmin çoğu sahnesinde hissediliyor.
Aslan'ın çocukluğu ve bu isteği ise filmin kimi kısımlarında belirgin bir şekilde çarpışıyor. Filme adını veren Sivas, Aslan'ın masumiyeti ve erkekliğe direnişinin en büyük göstergesi bu anlamda. Tüm olay örgüsü baştan itibaren ele alındığında Aslan'ın Sivas'la tanışması bir nevi karakterin hayatındaki bir eşiği sembolize ediyor. Çocuk masumiyetiyle sahip çıktığı Sivas'ı Ayşe'nin sözleriyle dövüştürmeye karar vermesi ise Aslan'ın bu büyük ikileme attığı ilk adım. Aslan'ın çocukluk ve erkeklik arasında süregelen salınımı ise ancak filmin sona ermesi ile bir son buluyor.
Sivas, Müjdeci'nin ilk filmi olmasına rağmen ona Venedik Film Festivali Jüri Özel Ödülü'nü kazandırıyor. Bu yazıda tek bir yönden ele alınmış olsa da film çok katmanlı bir yapıya sahip. Müjdeci'nin de dediği gibi "...bir sürü katmanı var filmin, bunlar içinde erkeklik mevzusuna takılmamak lazım."
Kaynakça: 1, 2, 3, 4 ve Sivas, Yönetmen: Kaan Müjdeci
İlerleyen sahnelerde ana karakter Aslan'la tanışıyor seyirci. Aslan, çocukluk masumiyetinin erkeklik gücüyle tanışmasının filmdeki canlı örneği. Filmdeki üstünlük kurma yarışı ilk olarak Aslan ve Osman ile arasında başlıyor. Bir gün öğretmenin Pamuk Prenses ve Yedi Cüceler için yaptığı rol seçimi bu yarışa sebep oluyor. Ayşe'nin prenses rolüne seçilmesine rağmen kendisi yerine Osman'ın prens rolüne seçilmesi Aslan'ın Osman'ı rakibi olarak benimsemesine yol açıyor. Burada öğretmenin tavrı da oldukça dikkat çekici. Çünkü Türk sinemasında alışılagelmiş Anadolu öğretmeni figüründen çok farklı bir öğretmenle karşılaşıyoruz filmde. Öğretmen, muhtarın oğlu olduğu için diğer hiçbir öğrenciye hak tanımadan Osman'ı prens yapıyor. Yıllardır ekranda görülen ideal, örnek insan değil buradaki öğretmen figürü; sistemi iyileştirmeye çalışan öğretmen yerine sistemin parçası bir öğretmenle karşılaşıyor seyirci.
Muhtarın oğlu Osman, fiziksel anlamda da Aslan'a göre daha üstün. Aslan ve Osman arasındaki, filmin ilerleyen sahnelerinde belirginleşecek, farklar erkeklerin arasındaki sürekli üstünlük çabasının filmdeki ilk belirgin göstergesi. Aslan'ın gerek arkadaşı Hasan'a gerek de öğretmene "Benim neyim eksik" diye yakınması; erkekliğin, gücünün yetersizliğini kabul edemeyişinin bir yansıması. Yetersizliğin reddedilişi ise filmin ilerleyen sahnelerinde başka biri ya da başka bir şey üzerinde kurulan/kurulmaya çalışılan egemenlik olarak karşımıza çıkıyor. Bu noktada ise hayvanlar devreye giriyor. Filmin pek çok sahnesinde hayvan ve şiddet kavramı iç içe geçmiş durumda. Hayvan üzerindeki egemenliğin erkeklikle dolaylı olarak ilişkilendirildiğini pek çok sahnede, özellikle köpek dövüşü sahnelerinde gözlemleyebiliyoruz. Bir erkeğin başka bir erkeğe gücü yetmeyince başka bir şekilde bu egemenliği kurma isteği filmin çoğu sahnesinde hissediliyor.
Aslan'ın çocukluğu ve bu isteği ise filmin kimi kısımlarında belirgin bir şekilde çarpışıyor. Filme adını veren Sivas, Aslan'ın masumiyeti ve erkekliğe direnişinin en büyük göstergesi bu anlamda. Tüm olay örgüsü baştan itibaren ele alındığında Aslan'ın Sivas'la tanışması bir nevi karakterin hayatındaki bir eşiği sembolize ediyor. Çocuk masumiyetiyle sahip çıktığı Sivas'ı Ayşe'nin sözleriyle dövüştürmeye karar vermesi ise Aslan'ın bu büyük ikileme attığı ilk adım. Aslan'ın çocukluk ve erkeklik arasında süregelen salınımı ise ancak filmin sona ermesi ile bir son buluyor.
Sivas, Müjdeci'nin ilk filmi olmasına rağmen ona Venedik Film Festivali Jüri Özel Ödülü'nü kazandırıyor. Bu yazıda tek bir yönden ele alınmış olsa da film çok katmanlı bir yapıya sahip. Müjdeci'nin de dediği gibi "...bir sürü katmanı var filmin, bunlar içinde erkeklik mevzusuna takılmamak lazım."
Kaynakça: 1, 2, 3, 4 ve Sivas, Yönetmen: Kaan Müjdeci

Biri sivasa bir şey mi dedi?