Nazım Hikmet & Şükûfe Nihal Başar Bir Ayrılık Hikayesi
Şükûfe Nihal, Türkiye’nin hızla değiştiği yıllarda şiir, öykü, roman kaleme almış bir edebiyatçımızdır. 1920’li yıllarda Erenköy’de bahçelerde, köşklerde edebiyatçılar toplanır, sohbetler ederdi. Yine bu toplantılardan birinde, Nazım Hikmet küçük bir kağıda “Ben sizin için çıldırıyorum, siz bana aldırış bile etmiyorsunuz.” yazdı ve Şükûfe Nihal’e verdi. Daha sonra, Nazım arkadaşlarına Bir Ayrılış Hikayesi’ni Şükûfe Nihal’e yazdığını söylemiştir. Şükûfe Nihal’e yalnız Nazım değil, Faruk Nafiz de aşk şiirleri yazmış. Erkek kadına dedi ki: -Seni seviyorum, ama nasıl, avuçlarımda camdan bir şey gibi kalbimi sıkıp parmaklarımı kanatarak kırasıya çıldırasıya… Erkek kadına dedi ki: -Seni seviyorum, ama nasıl, kilometrelerle derin, kilometrelerle dümdüz, yüzde yüz, yüzde bin beş yüz, yüzde hudutsuz kere yüz Kadın erkeğe dedi ki: -Baktım dudağımla, yüreğimle, kafamla; severek, korkarak, eğilerek, dudağına, yüreğine, kafana. Şimdi ne söylüyorsam karanlıkta bir fısıltı gibi sen öğrettin bana Ve ben artık biliyorum: Toprağın – yüzü güneşli bir ana gibi – en son en güzel çocuğunu emzirdiğini.. Fakat neyleyim saçlarım dolanmış ölmekte olan parmaklarına başımı kurtarmam kabil değil! Sen yürümelisin, yeni doğan çocuğun gözlerine bakarak.. Sen yürümelisin, beni bırakarak Kadın sustu. SARILDILAR Bir kitap düştü yere Kapandı bir pencere AYRILDILARYahya Kemal Beyatlı & Celile Hanım (Nazım Hikmet'in Annesi)
Telakki ve Sessiz Gemi
Nazım’ın şiir yeteneğini fark eden annesi okuldaki hocası Yahya Kemal’den özel ders vermesini ister. Ders için gelen Yahya Kemal ile Celile Hanım arasında kısa sürede aşk doğar. Yahya Kemal kıskanç bir aşıktır, Celile Hanım’a güvenmez. Yakup Kadri’ye “Bu kadar dile gelmiş kadınla nasıl evlenirim” der. Evlilik hazırlıklarına başlarken bir mektupla, Yahya Kemal evlenemem diyerek aşklarını bitirir. Yıllar sonra Celile Hanım oğlu Nazım hapiste iken onun özgürlüğü için Galata Köprüsü’nde açlık grevine başlar. Yahya Kemal artık yaşlı, gözleri görmeyen eski sevgilisini görmezden gelerek yanından geçer. Sessiz Gemi şiirini de Celile Hanım’a yazdığı söylenir, daha az bilinen Telakki şiirini de. Celile Hanım’a bu yazdığı şiirini paylaşıyoruz. Yollarda kalan gözlerimin nûrunu yordum, Kimdir o, nasıldır diye rüzgârlara sordum, Hulyâmı tutan bir büyü var onda diyordum, Gördüm: Dişi bir parsın elâ gözleri vardı. Sen miydin o âfet ki dedim, bezm-i ezelde Bir kanlı gül ağzında ve mey kâsesi elde, Bir sofrada içtik, ikimiz aynı emelde, Karşımda uyanmış gibi bir baktı sarardıBedri Rahmi Eyüpoğlu & Mari Gerekmezyan
Karadutum
Mari, Bedri Rahmi’nin asistanlık yaptığı Güzel Sanatlar Akademisi Heykel Bölümü’ne misafir öğrenci olarak gelmiştir. Bedri Rahmi’nin bir büstünü yaptı. Bedri Rahmi de birçok portresiyle ona yazılmış şiirlerle cevap verdi. II. Dünya Savaşı sonrası ilaçlar çok pahalıydı; Bedri Rahmi birçok tablosunu sattıysa da menenjit-tüberküloza yakalanan Mari’yi kurtaramadı. O dönem içkiye başladı. 1949’da Büyük Kulüp’te bu şiiri okurken ağlamaya başladı. Bunun üzerine eşi Eren Eyüpoğlu evi terk edip Fransa’da yaşamaya başladı. Daha sonra eşi ve çocuğunun yanına döndü ama onu hiç unutmadı. Karadutum, çatal karam, çingenem Nar tanem, nur tanem, bir tanem Ağaç isem dalımsın salkım saçak Petek isem balımsın ağulum Günahımsın, vebalimsin. Dili mercan, dizi mercan, dişi mercan Yoluna bir can koyduğum Gökte ararken yerde bulduğum Karadutum, çatal karam, çingenem Daha nem olacaktın bir tanem Gülen ayvam, ağlayan narımsın Kadınım, kısrağım, karımsın. Sigara paketlerine resmini çizdiğim Körpe fidanlara adını yazdığım Karam, karam Kaşı karam, gözü karam, bahtı karam Sıla kokar, arzu tüter Ilgıt ılgıt buram buram. Ben beyzade, kişizade, Her türlü dertten topyekün azade Hani su ekmeği elden suyu golden. Durup dururken yorulan Kibrit çöpü gibi kırılan Yalnız sanat çıkmazlarında başını kaşıyan Artık otlar göstermelik atlar gibi bedava yasayan Sen benim mihnet icinde yanmış kavrulmuşum Netmiş, neylemiş, nolmuşum Cömert ırmaklar gibi gürül gürül Bahtın karışmış bahtıma çok şükür. Yunmuş, yıkanmış adam olmuşum Karam, karam Kaşı karam, gözü karam, bahtı karam Sensiz bana canım dünya haram olsun.Attila İlhan & Maria Missakian Yağmur Kaçağı
Attila İlhan 1948 yılında üniversite 2. sınıftayken Paris’e gider ve bu seyahat, sanatını ve şiirini derinden etkiler. Paris’te Ermeni asıllı Fransız olan Maria Missakian ile tanışır. Birlikte gezerler, Türkiye’den konuşurlar çünkü atalarının toprağıdır. Attila İlhan Türkiye’ye dönmeye karar verir. Missakian’ı da getirmek istese de pasaportu olmadığı için getiremez. Sürekli mektuplaşırlar, onu getirmek için uğraşsa da başaramaz. Zamanla mektuplar seyrekleşir. Daha sonra Maria’nın bir müzisyenle evlenip çocukları olduğunu, mutsuzluktan alkolik olduğunu öğrenir. Yağmur Kaçağı şiir kitabının içindeki Maria Missakian sayfasını imzalayıp gönderir. Bu son görüşmeleri olur. Yüksekkaldırım’da bir akşam Maria missakian’ı düşündüm Eğer kendimi bıraksam Yağmur olabilirdim yağardım Kasım’da bir çınar olurdum Yaprak yaprak dökülürdüm Kalbimi sıkı tutmasam Döküp saçıp boşaltsam İçimde yükselen şiiri Kaldırımlara döküp harcasam Gözleri balıkçıl gözleri Dudaklarında tutup rüzgarı Maria missakian adında biri Gelse göğsüne kapansam Gece gölgesine sokulsam Gökyüzünde bulutlar büyüseler Yağmuru dinlesem anlatsam Şimşekler kırılıp dökülseler Sizi sokaklarda bıraksalar Leylekler üşüyüp gitseler Dönüp arkalarına bakmadan Yine akşam oldu attilâ ilhan Üstelik yalnızsın sonbaharın yabancısı Belki paris’te maria missakian Avuçlarında bir çarmıh acısı Gizlice bir sefalet gecesi Çocuğunu boğarmış gibi boğup paris’i Sana kaçmayı tasarlar her akşamOrhan Veli Kanık & Nahit Fıratlı
Aşk Resmi Geçidi
“Bir de sevgilim vardır pek muteber ismini söylemem edebiyat tarihçisi bulsun” O zamanlar ismini söyleyemem dediği sevgilisi, ebedi ve edebi aşkı Nahit Hanım’dı. Yazdığı mektuplar “Yalnız Seni Arıyorum” ismiyle kitaplaştırıldı ama o dönemde sadece Orhan Veli değildir ona aşık olan. Sabahattin Ali, Cahit Sıtkı, Can Yücel, Necip Fazıl, Peyami Safa, Edip Cansever… Cemal Süreya onun için Samet Ağaoğlu’nun sözünü kullanır: Rönesans gibi kadın.. Birincisi o incecik, o dal gibi kız. Şimdi galiba bir tüccar karısı. Ne kadar şişmanlamıştır kimbilir. Ama yine de görmeyi çok isterim, Kolay mı? ilk gözağrısı. ……………………………….çıkar ……………………dururduk mahallede ……………………………….halde ….adlarımız yan yana yazılırdı duvarlara …………………….yangın yerlerinde. Üçüncüsü münevver abla, benden büyük Yazıp yazıp bahçesine attığım mektupları Gülmekten katılırdı, okudukça. Bense bugünmüş gibi utanırım O mektupları hatırladıkça. Dördüncüsü azgın bir kadın, Açık saçık şeyler anlatırdı bana. Bir gün de önümde soyunuverdi Yıllar geçti aradan, unutamadım, Kaç defa rüyama girdi. Beşinciyi geçip altıncıya geldim Onun adı da nurünnisa. Ah güzelim Ah esmerim Ah Canımın içi nurünnisa. Yedincisi aliye, kibar bir kadın Ama ben pek varamadım tadına Bütün kibar kadınlar gibi, Küpe fiyatına, kürk fiyatına. Sekizinci de o bokun soyu: Sen elin karısında namus ara, Kendinde arandı mı, küplere bin. Üstelik kendinde de Yalanın düzenin bini bir para. Ayten’di dokuzuncunun adı, Barlarda göbek atar İş başında şunun bunun esiri, Ama bardan çıktı mı, Kiminle isterse onunla yatar. Onuncusu akıllı çıktı Bıraktı gitti beni Ama haksız da değildi hani, Sevişmek zenginlerin harcıymış İşsizlerin harcıymış. İki gönül bir olunca Samanlık seyranmış ama, İki çıplak da olsa olsa; Bir hamama yakışırmış. İşine bağlı bir kadındı on birinci Hoş, olmasın da ne yapsın? Bir zalimin yanında gündelikçi; Adı Luksandra. Geceleri odama gelir, Sabahlara kadar kalır Konyak içer, sarhoş olur, Sabahı da, işbaşı yapardı şafakla.. Gelelim sonuncuya. Ona bağlandığım kadar Hiçbirine bağlanmadım. Sade kadın değil, insan. Ne kibarlık budalası, Ne malda, mülkte gözü var. Eşit olsak, der, Hür olsak, der. İnsanları sevmesini de bilir, Yaşamayı sevdiği kadar..
Cahit Sıtkı Tarancı & Mihrimah Hanım
Kara Sevda
“Böyle ferman etti Cahit Al getir ilk sevgiliyi Beşiktaş’tan Yaşamak istiyorum gençliğimi yeni baştan” Abbas şiirindeki Beşiktaş’tan alınacak sevgili, yayıncı, yazar arkadaşı Vedat Günyol’un kız kardeşi Mihrimah Hanım’dır. Vedat Günyol da Cahit Sıtkı gibi Diyarbakırlı, memleketten süregelen bir dostlukları vardır. Böyle bir aşkı içinde yaşar söyleyemez yıllar sonra Paris’te Vedat Günyol’a itiraf edene kadar. Vedat Günyol “Keşke söyleseydin Cahit. Mutlaka seninle evlenmesini isterdim.” der ama iş işten geçmiştir çünkü Mihrimah Hanım doktor Cemil Cemiloğlu ile evlenmiştir. Bir kere sevdaya tutulmaya gör; Ateşlerde yandığının resmidir. Aşık dediğin, Mecnun misali kör; Ne bilsin alemde ne mevsimidir. Dünya bir yana, o hayal bir yana; Bir meşaledir pervaneyim ona. Altında bir ömür döne dolana Ağladığım yer penceresi midir? Bir köşeye mahzun çekilen için, Yemekten içmekten kesilen için, Sensiz uykuyu haram bilen için, Ayrılık ölümün diğer ismidir.Sezai Karakoç & Muazzez Akkaya
Mona Rosa
Şiirin kıta başlarındaki harflerini birleştirirseniz, Muazzez Akkayam'ın çıktığını görürsünüz. Şiirin dizeleri ise bu karşılıksız aşkı, hasreti, sitemi anlatıyor. Sezai Karakoç, Mülkiye’de ögrenciyken aynı okulda okuyan Muazzez Hanım'a duyduğu aşkı bu 14 kıtalık şiirde anlatmıştır. Şiirin öyküsü yaklaşık 50 yıl sonra netleşti. Muazzez Hanım, bu aşkı bildiğini söylerken aynı okulda okuyan Cemal Süreya’nın da kendisine aşk şiirleri yazdığını itiraf etti. Muazzez Hanım o yıllarda okulda ping pong şampiyonu imiş. Sezai Karakoç’un diğer bir şiiri Ping Pong Masası'nı da Muazzez Hanım’a yazdığı anlaşılıyor. Mona Roza, siyah güller, ak güller Geyvenin gülleri ve beyaz yatak Kanadı kırık kuş merhamet ister Ah, senin yüzünden kana batacak Mona Roza siyah güller, ak güller Ulur aya karşı kirli çakallar Ürkek ürkek bakar tavşanlar dağa Mona Roza, bugün bende bir hal var Yağmur iğri iğri düşer toprağa Ulur aya karşı kirli çakallar Açma pencereni perdeleri çek Mona Roza seni görmemeliyim Bir bakışın ölmem için yetecek Anla Mona Roza, ben bir deliyim Açma pencereni perdeleri çek… Zeytin ağaçları söğüt gölgesi Bende çıkar güneş aydınlığa Bir nişan yüzüğü, bir kapı sesi Seni hatırlatıyor her zaman bana Zeytin ağaçları, söğüt gölgesi Zambaklar en ıssız yerlerde açar Ve vardır her vahşi çiçekte gurur Bir mumun ardında bekleyen rüzgar Işıksız ruhumu sallar da durur Zambaklar en ıssız yerlerde açar Ellerin ellerin ve parmakların Bir nar çiçeğini eziyor gibi Ellerinden belli olur bir kadın Denizin dibinde geziyor gibi Ellerin ellerin ve parmakların Zaman ne de çabuk geçiyor Mona Saat onikidir söndü lambalar Uyu da turnalar girsin rüyana Bakma tuhaf tuhaf göğe bu kadar Zaman ne de çabuk geçiyor Mona Akşamları gelir incir kuşları Konar bahçenin incirlerine Kiminin rengi ak, kimisi sarı Ahhh! beni vursalar bir kuş yerine Akşamları gelir incir kuşları Ki ben Mona Roza bulurum seni İncir kuşlarının bakışlarında Hayatla doldurur bu boş yelkeni O masum bakışlar su kenarında Ki ben Mona Roza bulurum seni Kırgın kırgın bakma yüzüme Roza Henüz dinlemedin benden türküler Benim aşkım sığmaz öyle her saza En güzel şarkıyı bir kurşun söyler Kırgın kırgın bakma yüzüme Roza Artık inan bana muhacir kızı Dinle ve kabul et itirafımı Bir soğuk, bir garip, bir mavi sızı Alev alev sardı her tarafımı Artık inan bana muhacir kızı Yağmurlardan sonra büyürmüş başak Meyvalar sabırla olgunlaşırmış Bir gün gözlerimin ta içine bak Anlarsın ölüler niçin yaşarmış Yağmurlardan sonra büyürmüş başak Altın bilezikler o kokulu ten Cevap versin bu kanlı kuş tüyüne Bir tüy ki can verir bir gülümsesen Bir tüy ki kapalı gece ve güne Altın bilezikler o kokulu ten Mona Roza siyah güller, ak güller Geyve’nin gülleri ve beyaz yatak Kanadı kırık kuş merhamet ister Aaahhh! senin yüzünden kana batacak! Mona Roza siyah güller, ak güllerAhmed Arif & Leyla Erbil
Hasretinden Prangalar Eskittim
Aşkları, Diyarbakır’a sürgüne gitmeden Ankara’da arkadaş toplantısında tanışmalarıyla başlar. Leyla Erbil 23, Ahmed Arif 27 yaşındadır. Ahmed Arif bu mektuplarında “Leyla zalım Leyla” diye başlar. Kör kütük aşık Arif, aşkına karşılık bulmak için yazmış, Leyla Erbil ise dostluk sınırını çizmiş ve bu sınırı gün geçtikçe derinleştirmiştir. Mektuplarında “İlk sen mağlup ettin beni.” der. Diğer taraftan “Sen ister dostum ol ister sevgilim. Yeter ki hayatımda ol. Sen bana geldikçe sana ihtiyacım olacak. Senden başka hiç bir isteğim yok.” der. Ay Karanlık şiirini de Leyla Erbil’e yazmıştır. Seni, anlatabilmek seni. İyi çocuklara, kahramanlara. Seni anlatabilmek seni, Namussuza, halden bilmeze, Kahpe yalana. Ard- arda kaç zemheri, Kurt uyur, kuş uyur, zindan uyurdu. Dışarda gürül- gürül akan bir dünya… Bir ben uyumadım, Kaç leylim bahar, Hasretinden prangalar eskittim. Saçlarına kan gülleri takayım, Bir o yana Bir bu yana… Seni bağırabilsem seni, Dipsiz kuyulara, Akan yıldıza, Bir kibrit çöpüne varana, Okyanusun en ıssız dalgasına Düşmüş bir kibrit çöpüne. Yitirmiş tılsımını ilk sevmelerin, Yitirmiş öpücükleri, Payı yok, apansız inen akşamlardan, Bir kadeh, bir cıgara, dalıp gidene, Seni anlatabilsem seni… Yokluğun, Cehennemin öbür adıdır Üşüyorum, kapama gözlerini…Özdemir Asaf & Mevhibe Bayat
Lavinia
Mevhibe Hanım, Güzel Sanatlar Akademisi’nde okurken güzelliği ile çevresini etkileyen biridir. O dönem sinema yıldızlarından Rita Hayworth’a benzerliğinden onun filmine atfen Gilda diye çağrılırmış. Uzaktan akrabası olan Oktay Akbal (o da kendisine hayran, hikayelerindeki Hisya’dır) sayesinde şairler dünyasına adım atar. Özdemir Asaf karşılıksız bir aşka tutulmuştur, lavinia kelimesini hangi anlamda kullanıldığı tam bilinmese de birkaç anlamı var: Bir çiçek cinsi (ölüm çiçeği) Shakespeare’in Titus Andronicus adlı eserinde Roma İmparatoru Başkomutanı Titus’un güzeller güzeli kızıdır. Tamaro’nun iki oğlu tarafından tecavüze uğrar. Babası Titus tarafından öldürülür. sana gitme demeyeceğim. üşüyorsun, ceketimi al. günün en güzel saatleri bunlar. yanımda kal. sana gitme demeyeceğim. gene de sen bilirsin. yalanlar istiyorsan yalanlar söyleyeyim incinirsin. sana gitme demeyeceğim ama gitme, lavinia adını gizleyeceğim.
Cemal Süreya & Tomris Uyar Sayım
Deneme ve öykü yazarı Tomris Uyar, gazeteci, şair Ülkü Tamer’le evliyken aşık oldu Cemal Süreya’ya. İkisi de evliydi, aşkları ağır bastı boşandılar. Üç yıl beraber yaşadılar. Ayrılığın ardından Tomris Uyar, “Beni bıraktı ama rahat edemedi. Ona göre bana sahip olunamazdı. Senden ayrıldığım anda senin hakkında, hikayen hakkında, sevdiğimi belirtecek hiçbir şey söylemeyeceğim, benim ağzımdan kimse duymayacak” dedi ve doğrusu hiç yazmadı. Cemal Süreya ise: Ayışığında oturduk Bileğinden öptüm seni Sonra ayakta öptüm Dudağından öptüm seni Kapı aralığında öptüm Soluğundan öptüm seni Bahçede çocuklar vardı Çocuğundan öptüm seni Evime götürdüm yatağımda Kasığından öptüm seni Başka evlerde karşılaştık İliğinden öptüm seni En sonunda caddelere çıkardım Kaynağından öptüm seniTurgut Uyar & Tomris Uyar
Bir Bozuk Saattir Yüreğim Hep Sende Durur
Tomris Uyar, Turgut Uyar ile Cemal Süreya’dan ayrılmak üzereyken tanıştı. Turgut Uyar da eşinden ayrıldı sonrasında evlendiler. Tomris Uyar “Bir ara ben onun dünyaya açılan penceresi olmaktan da öte bir şeydim. Bir parçası gibiydim. Ve kendimi bir parçası gibi hissettiğim için de sıkılıyordum tabii.” der. Aralarındaki ilişkiyi şöyle özetler: “Turgut, beni her an elinden kaçıracakmış gibi gereksiz bir kaygıyla yıpranacak, ben de hiçbir rekabetin olmadığı bir alanda boyuna birinci seçilmekten yorulacaktım.” Senin için alışılmış şeyler söyleyemem sana yaraşmaz Kış gecesi amcamızdır bahar yakından kardeşimiz Alır başımı Erzincan’a giderim seni düşünmek için Dörtlükleri bozarım çünkü dağlar ne güne duruyor Kıyılar ve eskimeyen her şey seni anlatmak için Bir bozuk saattir yüreğim hep sende durur Ne var ki ıslanır gider coşkunluğum durmadan Durmadan Dağ biraz daha benden deniz her zaman senden Hiçbir dileğimiz yok şimdilik tarihten coğrafyadan Kimselere benzemesin isterim seni övdüğüm Seni övdüğüm zaman Güzel bir çingene yalnız başına dolaşmalı kırlarda Seni övdüğüm zamanEdip Cansever & Tomris Uyar
Yaş Değiştirme Törenine Yetişen Öyle Bir Şiir
Tomris Uyar, Edip Cansever’le aralarındaki bağı şöyle anlatır: “Sevgililik ya da aşk duygusu zamanla yara alabiliyor, örselenebiliyor, bitebiliyor. Bitmeyen tek aşkın gerçek ve lirik bir dostluk olduğunu Edip Cansever öğretti bana.” Edip Cansever de Tomris Uyar için “Tomris rakıyı çok severdi, bense onu.” der. Tomris Uyar’ın 1980 yılındaki doğum günü için yazdığı şiirin özgün kopyasını, Tomris ve Turgut Uyar’ın oğlu Hayri Turgut Uyar kendi blogunda paylaştı. Ben seni uzun bir yolda yürürken görmedim ki hiç Yağmurlar altında gördüm, kadeh tutarken gördüm de Bir kıyıya bakarken, bakarkenki ağlayan yüzünle Ve yarışırsa ancak Monet’nin Kadınlarına yaraşan giysilerinle Gördüm de Ben seni uzun bir yolda yürürken görmedim ki hiç. Öyle kısaydı ki adımların, diyelim bir yaz tatilinde Bir otel kapısının önünde, tahta bir köprünün üstünde Bir demet çiçekle paslanmış bir kedi arasında Öyle kısaydı ki adımların Şöyle bir bardak yıkayışının vaktiyle Ölçülür ve denk düşerdi ancak Ben seni uzun bir yolda yürürken görmedim ki hiç. Yok bir yanıtın “nereye” diyenlere Bir buz titreşimi gibi sallantılı ve şaşkın Ve çabuk bir merhaban vardır bir yerden gelenlere O bir yerler ki, diyelim çok uzak olsun Sen gelmiş gibisindir oralardan, otobüslerden Yollardan, deniz üstlerinden topladığın gülüşlerle Ben seni uzun bir yolda yürürken görmedim ki hiç. Seni görünce dünyayı dolaşıyor insan sanki Hani Etiler’den Hisar’a insek bile Bir küçük yaşındasın, boyanmış taranmışsın Çok yaşında her zamanki çocuksun gene Ben seni uzun bir yolda yürürken görmedim ki hiç. Mart ayında patlıcan, ağustosta karnıbahar Mutfağın mutfak olalı böyle Bir adın vardı senin, Tomris Uyar’dı Adını yenile bu yıl, ama bak Tomris Uyar olsun gene Ben bu kış öyle üşüdüm ki sorma Oysa güneş pek batmadı senin evinde Söyle Ben seni uzun bir yolda yürürken gördüm müydü hiç Kaynak:1. 2.
Yorum Bırakın