“En sefil insan, amaçsız olandır.” -Ayn Rand.
2 Şubat 1905 yılında doğan Ayn Rand, kurduğu objektivizm akımı ve yazdığı yarı kurgusal yarı felsefik romanlar ile bilinir. Komünist Rusya’da yetişen düşünür, bu fikirlerden etkilenmek yerine bilakis komünist düzenden hoşnut olmamış ve bu nedenle “birey” odaklı bir felsefe geliştirmiştir. Ancak bireyciliği esas alan Ayn Rand, hiçbir zaman liberalizm ile ilişkilendirilmek istemediğinden bunlardan tamamen bağımsız olan ve onun özgün fikirlerini içeren
“objektivizm” akımını kurmuştur. Rand’in deyimiyle; tüm felsefi görüşler ve ahlak öğretileri ona ters düşüyordu o halde o kendi kurduğu akım ile düşüncelerini geliştirmeliydi.¹
Henüz 12 yaşında bir çocukken, Bolşevik devrimciler babasının yıllarca emek verdiği ve tüm servetini ortaya koyduğu eczane dükkanına el koydular. Bu “ortak iyilik ve yüce bir amaç” yani kolektif yarar uğruna yapılmıştı. Rand, bu olaydan oldukça etkilenmişti. Tek varlıkları olan eczane dükkanları ellerinden alınmıştı ve bu nedenle ailecek yoksulluk ile mücadele etmek zorunda kalmışlardı. Bunun bir ortak iyilik değil zorbalık olduğunu düşünüyordu. Aslında Ayn Rand, bu konuda liberaller ile benzer bir noktadaydı. Liberallere göre; bireylerin yetenekleri ve çalışma istekleri aynı oranda değildi. Bu nedenle liberal görüşe göre, toplumda sosyal eşitlik ya da gelir eşitliği bahsedilemez. Aynı şekilde, yıllarını vererek sahip olduğu eczaneden gelir elde eden Rand’in babası ile bir diğer Rus vatandaşı bu noktada eşit olmayabilir. Bu yüzden dükkanları yüce bir amaç uğruna gitmemişti ve ortada bir haksızlık vardı.
Henüz küçük bir çocukken yaşadığı bu olay onun bütün hayatını etkilemişti. Rand 1926 yılında Amerika’ya yerleşti. Küçüklüğünden beri yazarlık ile iç içeydi. 7 yaşından beri sinemaya ve edebiyata ilgi duyuyor; hikayeler ve oyunlar yazıyordu. Victor Hugo, Alexander Dumas, Edmond Rostand, Friedrich Schiller, Fyodor Dostoyevski ve Nietzsche okuyor, kimi düşünceleri olumlu kimilerini ise olumsuz karşılıyor; okuyarak ve analiz ederek kendi düşünce yapısını oluşturuyordu. Amerika’ya yerleşmesiyle beraber artık kendisinin de yazması gerektiği düşündü, daha ciddi şeyler yazması gerekiyordu. Sinemaya ilgisi olan Rand, Hollywood’a giderek senaristlik kariyeri yapmaya çalıştı birkaç senaryosunu Universal Studios’a sattı. Daha sonraları daha farklı bir alana doğru kaydı. Senaryo yazarlığından, roman yazarlığına doğru güzel bir yolculuk gerçekleştirdi ancak bu yolculuk bir bakıma da radikaldi. Romanları sadece dümdüz bir kurgu barındırmıyordu. O yıllarca oluşturduğu felsefi görüşlerini bu romanlar aracılığı ile açığa çıkarıyordu. Kitapların konusunun altında her daim bir felsefi düşünce bulunurdu. Rand, görüşlerini kurgu ile açıklamaya ve analiz etmeye çalışırdı. Ayn Rand bu konuda inanılmaz başarılı olmuştu.
Ayn Rand, bir romancı ve filozof olmasındaki amacı;
"İnsanın olabileceği ve olması gereken belirli somut görüntüsü olan ideal insan imgesini tanımlamak ve sunmak.” olarak açıklıyor. Yapıtlarından ve yapıtlarının konusundan bahsedersek onun izlediği yolu ve amacı daha iyi kavrarız.
Rand,
Yaşamak İstiyorum (We The Living) isimli romanında; Kira adını verdiği karakterle adeta kendi gençliğinden manzaralar sunar okuyucuya. Kira, Sovyet Rusya’da yaşayan ve devletin özel yaşama kadar her alanda aşırı müdahalesinden şikayetçi olan bir genç kızdır. Öyle ki, devlet; muhalefetin en küçüğüne bile tahammül edemeyen, felsefeyi ve bilimi yalnızca kendisine rant sağlaması amacıyla kendi görüşleri etrafında birleştiren bir aygıttır. Bu romanıyla Ayn Rand, bireyin hayatına aşırı müdahale ile bireylerin nasıl yetersiz ve işlevsiz birer canlıya dönüşebileceklerini göstermeye çalışır.
Ego-Anthem isimli kitabında ise düşünür bu kez gerçek özgürlüğün ne olduğunu bulmaya çalışmaktadır. Bir bakıma, “biz” ile “ben”in savaşı anlatılır kitapta. Ancak o yıllarda Amerika’da bu kitabı basmak isteyen bir yayıncı dahi yoktu. Ben’in ilk baskısı İngiltere’de gerçekleşmişti.
Rand hala yazarlık konusunda bir profesyonel değildi. Yazarlıkta yetkinliği, onun olgun dönem yapıtlarından biri olan
Hayatın Kaynağı’nda yakaladı diyebiliriz. Onun adını en çok duyurduğu eser Hayatın Kaynağı (Fountainhead) oldu.
“Yaratıcı insanı motive eden başarma arzusudur, başkalarını yenme arzusu değil.” diyen Rand’in, Hayatın Kaynağı adlı kitabında vermek istediği mesajlardan biri de tam olarak buydu. İnsanı motive eden şey; onun yaratıcı olma ve başarma arzusuydu ve eğer birey, müdahale ile karşılaşırsa bunu başarması, yaratıcılığını ortaya koyması mümkün değildi. Bu nedenle minimal bir devletin varlığına inanıyordu Rand. Devlet yasal bir aygıttı ancak toplumdaki rolü minimal ölçüde olmalıydı. Aksi takdirde toplumda gerçekleşecek olan şey; yaratıcı olmayan, hapsedilen bireylerin sadece niteliksiz çoğunluktan ibaret olmaları, mülkiyet hakkını elinde tutan devletin ise giderek güçlenmesi ve bu durumun sonsuz bir döngüye dönüşmesidir. Birey olmanın ne demek olduğunu anlatan Rand’e göre, devamlı “biz” diyen ve kitleleri de bu düşünce ile peşinde sürükleyen insanların aslında birer bencil olduklarını, yalnızca kişisel çıkarları uğruna “biz” paravanı altında insanları kandırdıklarını anlatmak istemiştir.
1957 yılında yayımladığı
Atlas Silkindi (Atlas Shrugged) onun en önemli ve son romanıdır. Kitapta, Rand şu sorunun cevabını vermeye çalışmıştır:
“Eğer bir toplumda birey, ihtiyaç duyduğu yaratıcılığa ve özgürlüğe sahip olmazsa o toplumun akıbeti ne olur?” Yani bireyin potansiyelinin ortaya çıkarılmasına izin verilmeyen bir toplum ne derece başarılı olur?
"Yeteneğin amacı, beceriksizliğe hizmetti, insanoğlu ancak başkaları için yaşadığı sürece yaşama hakkına sahipti."der Atlas Silkindi isimli romanında yazar. Onun felsefesi daima bireydi. O düşüncelerini açıklarken her daim birey ile başladı ve birey ile devam etti. Her ne kadar kendisi liberteryenler ile beraber anılmak istemese de felsefesi hem liberallere hem de karşıt görüştekilere birer kaynak oldu.
²
“Felsefemin özünde hayatının ahlaki amacı kendi mutluluğu olan asil uğraşlar ile başarılı sonuçlar elde eden ve tek mutlağı mantık olan insanın kahramansı bir varlık olduğu fikri yatıyor.”
1960’lı ve 70’li yıllar, Rand’in objektivist felsefeyi duyurduğu ve yaydığı zamanlar oldu. Ona göre objektivizm demek “dünyada yaşamak için felsefe” demekti. Onun felsefesi şu şekildeydi:
- Metafizik: Objektif hakikat
- Epistemoloji: Düşünmek
- Etik: Bencillik
- Siyaset: Kapitalizm ³
Rand, mistisizme ve türevleri olan diğer görüşlere karşıydı. Bunları savunanları birer entelektüel olarak bile görmüyordu. Çünkü ona göre, Rönesans’tan itibaren önem kazanan insan aklı, bu gibi görüşler ile itibarsızlaştırılmıştı. İnsan aklının küçümsenmesi kabul edilemezdi. Aydınlanma ve pozitif bilimlere olan ilgi ile insan aklına verilen haklı itibar, bu tarz görüşler ile geri alınıyordu. Akla olan güvenin azalması yine Ortaçağ anlayışına dönülmesi demekti. Yani metafizik dediğimiz şey aslında objektif hakikat idi. Görülen şey, algılanan şey gerçektir, bunu inkar etmek insan aklını inkar etmek gibidir.
Akla ve mantığa olan saygıya istinaden insan düşünmeliydi. Onun felsefesine göre, aklını kullanan insan düşünen ve bir amaç uğruna yaşayan insandır diyebiliriz. İnsan kendi çıkarları için vardır. Bunu dramatize ederek, herkesin iyiliği şekline dönüştürmek kendini kandırmak demektir aslında. İnsan kendi çıkarı uğruna yaşamalı ve bu uğurda çalışmalıdır ancak Rand, kendi çıkarları uğruna başkalarını kurban etme fikrine kesinlikle karşıdır. Bunu zaten pek çok kez Hayatın Kaynağı’nda da vurgulamıştır.
Son olarak Rand’e göre, hayatın başlıca amacı üretim olmalıdır. O tüketimden ve tüketim araçlarının dağıtımından ziyade, üretimin nasıl olması gerektiğiyle ilgilenmiştir. Onun ekonomik ve sosyolojik anlayışına göre aslında kapitalist sistem, tüm insanlara eşit fırsatları sunmasa bile sahip olduklarının en iyisini yapabilmelerine izin vermektedir. Yani buradaki esas unsur yaratıcılıktır. Atlas Silkindi’de yazar bu durumu otobüs şoförü örneği ile açıklar. Kitabın başlangıcında Rand, bir köşeden ustaca dönen kabiliyetli bir otobüs şoförünü resmeder okuyucuya. Yani yaptığınız iş her ne olursa olsun ona kendinizden birer parça, özgünlük ve yaratıcılık katarsanız bu iş tamamen sizin faaliyetinize dönüşebilir der.
Rand’in bu düşünceleri o yıllarda inanılmaz etkili oldu. İnsanlar onu okudular, üniversitelerde objektivizm kulüpleri kurdular, onun dergisine abone oldular… Objektivist felsefeden etkilenenler onun düşüncelerini bugüne taşıdılar. Bağımsız bir düşünür/yazar olsa da Rand ve felsefesi birçok kitle tarafından benimsendi ve karşıt fikirlerin karşısında birer kaynak olarak bulundu.
KAYNAK
">1 ,
2 ,
3
Yorum Bırakın