Türkiye'nin tek Nobel Ödüllü yazarı olan Orhan Pamuk, 2008 yılında basılan Masumiyet Müzesi romanı ile birlikte Türk edebiyatına çok farklı tarzda bir aşk hikayesi katmış, sonrasında ise edebiyat-sanat ilişkisindeki birlikteliği sağlamak için aynı isimli müzeyi 2012 yılında açmıştır. Masumiyet Müzesi, romanda geçen karakterlerin kullandığı döneme ait eşyaları, odaları, ana karakterin takıntılarını içinde barındıran ve kitaptaki 83 bölüme ithafen 83 vitrinden oluşan bir müzedir. Kitaptaki Füsun karakterinin ailesi ile yaşadığı evin tarifine uyan bu müze, Orhan Pamuk'un verdiği bir röportaja göre aslında kitabın yayınlandığı gün hizmete açılacakmış; fakat eski eşyaların toplanması ve tadilat aşaması uzun sürdüğü için bu mümkün olmamış.
Masumiyet Müzesi'nin yalnızca hikayesi ve kurgusu değil, aynı zamanda içinde barındırdığı platonik bir karakterin ağzından çıkan cümleleri ile okuyucuları etkilerken aynı zamanda bu önemli cümlelerin birer müze eserine dönüştürülmesi, eşyalar ile bağdaştırılması ve bu eşyaların direkt olarak akla karakterleri getirmesi karşı taraf için büyük izler bırakıyor. Orhan Pamuk'a göre sanatın edebiyatla birleşen yanlarını ortaya çıkarmak bir romancının görevlerinden biri iken, aynı zamanda bir eleştiriye verdiği cevapta kendisinin ressam olduğunu, bu sebepten dolayı müze gezmekten tutkulu bir keyif aldığını ve buna inandığı için Masumiyet Müzesi'ni açtığını söylüyor.
Masumiyet Müzesi'ni, romanından daha iyi tanıtan başka bir belgesel ise 2015 yılında, İngiliz Yönetmen Grant Gee tarafından çekiliyor. Belgeselde Orhan Pamuk'un anlatımı kadar etkili bir anlatım payı olan bir diğer kişi ise Füsun'un romandaki komşusu, Ayla. Ayla yıllar sonra Almanya'dan Türkiye'ye dönüyor ve yıllarca Füsun ile yaşadığı evin bir müzeye çevrildiğini görüyor.
Belgesel metnini içinde barındıran ve Orhan Pamuk'un tüm röportajını içeren yine aynı isimli kitap olan Hatıraların Masumiyeti, aslında Masumiyet Müzesi'nin sesli rehberinin yazılı hali. Müzenin kuruluş sebebinden kurulduğu dönemden sonrasına kadar tüm bilgileri içeren ve romanda gözümüzden kaçan (kimi zaman hiç bahsedilmeyen) detayları anlatan bu kitap hikayeci bir anlatıma sahip olmamasına rağmen okuyuculara Masumiyet Müzesi'nin devamı hissini yaşatıyor. Aynı zamanda ara sayfalarında müzeden, söyleşilerden fotoğraflar da barındırdığı için görsel olarak hikayenin aklımıza tamamen oturmasını sağlıyor ve en sonunda da belgesel yönetmeni Grant Gee ile bir söyleşi içeriyor.
"İnsanın eşya ile her buluşması bir hikayedir."
Belgeselin mottosu olan bu söz, aslında kitaptaki ana karakter olan Kemal'in bakış açısını çok güzel bir şekilde açıklıyor. Yıllarca sevdiği kadının eşyalarını saklayan ve sonrasında bu eşyalar için bir müze açan Kemal, müzeyi aslında sergi tutkusu yüzünden değil; hikayesini yaşatmak için açıyor. Füsun'un dokunduğu tüm eşyalar sayesinde çok mutlu bir hayat yaşadığını itiraf etme sebebi de, hikayelere olan bağlılığıyla birebir olarak bağdaşıyor.
"Hikayeler zamanda hareket eder."
Kemal'in nişanlısının bir çantayı beğenmesinden başlayıp, Kemal'in "Herkes bilsin, çok mutlu bir hayat yaşadım." demesine kadar devam eden hikayeler kitapta iki insanın hayatının tümünü kapsarken, açılan müze sayesinde bu hikayeler yalnızca iki hayatla sınırlı kalmıyor ve binlerce insanın yaşamında yer ediniyor. Orhan Pamuk, Hatıraların Masumiyeti'nin "Romanlar ve Müzeler Sanki Aynı Şeyler" isimli ön sözünde direkt olarak hikayelerin kaynağının eşyalar, objeler, İstanbul Manzaraları ve film kareleri olduğunu söylüyor. Ön sözün başlığından da anladığımız gibi gerçek sanatseverlere göre hikayelerin ardındaki eşyalar her zaman kaçınılmaz bir hale geliyor.
Türkiye'de yazılmış en tutkulu hikayelerinden biri olan Masumiyet Müzesi hakkında bilgi almak, yazar hakkında bilgi almak ile doğru orantılı olduğu için hem Orhan Pamuk'un röportajlarının, hem belgesel metinlerinin hem de romanda göremediğimiz detayların incelendiği Hatıraların Masumiyeti, romana büyük ilgi duyanlar için yazılı bir rehber niteliğindedir.
Yorum Bırakın