(Spoiler içermez, gönül rahatlığıyla okuyabilirsiniz.)
Bu sene, festivallerde dikkatleri üzerine çekenler kervanında tartışmasız Three Billboards Outside Ebbing, Missouri (Üç Billboard Ebbing Çıkışı, Missouri) filminin olduğunu söyleyebiliriz. Yönetmenliğini ve senaristliğini başarılı oyun yazarı Martin McDonagh’ın üstlendiği filmin konusuna gelecek olursak:
Film, kızı Angela’nın evlerine yakın ıssız bir caddede akşamüzeri tek başına yürürken tecavüze uğrayıp canice öldürülmesinin üstünden yaklaşık yedi ay geçmişken bu olayın sorumlusu henüz bulunamadığı için adaleti tek başına aramaya karar cesur bir anne olan Mildred Hayes’in (Frances Mcdormand) ilham veren hikayesi etrafında gelişiyor.
Mildred, kızının ölümünden sorumlu kişiyi bulabilmek için çok farklı bir yola başvuruyor. Yaşadıkları Ebbing Kasabası’nın hemen dışında bulunan ve kızının öldürüldüğü yere çok yakın Drinkwater Yolu’ndaki 1986 yılından beri kiralanmayan üç adet billboard’u bir yıllığına kiralayıp bu panolara kızının ölümüyle ilgili çarpıcı sorular yerleştiriyor: “Ölürken Tecavüze Uğradı”, “Hala Kimse Tutuklanmadı mı?”, “Bu Nasıl Olur Şef Willoughby?”.
Kasabanın şefi William Willoughby’ı (Woody Harrelson) hedef alan bu panolar sayesinde Mildred, kısa süre içerisinde yerel medya da dahil tüm dikkatleri üzerine çekmeyi başarır. Ancak Mildred’in bu zaferi çok uzun sürmez. Bu olay öncelikle polisle karşı karşıya kalmasına sebep olur. Polisin bu olayla ilgili savunması, "olay yerinden alınan DNA örneğinin yurt çapındaki hiç kimseyle uyuşmaması, olayın yaşandığı saatlerde hiçbir görgü tanığının bulunamaması"dır.
Başta yarım akıllı polis memuru Dixon (Sam Rockwell) olmak üzere tüm kasaba şef Willoughby’ı baba olarak benimsemiştir. Bu suçlamada Mildred’in yaşadığı yıkıcı vakayı kabullenseler de panoları onaylamazlar. Kasabalılarla ufak tefek sorunlar yaşamaya başlayan Hayes, bunları görmezden gelmekle yetinir. Fakat ortada daha büyük bir sorun vardır. Mildred’in hedef aldığı şef Willoughby pankreas kanseridir ve çok az ömrü kalmıştır. Kalan günlerinde acı çekmemek için hayatına son veren şef, ortalığı daha da karıştırır. Şefin intiharı, Mildred’in karalama kampanyası ile ilişkilendirilir. Bu durum Hayes’in başına daha büyük sorunlar açar ve adeta tek başına bir savaşa girer.
Yönetmen Mcdonagh, böylesine trajik bir olayı o kadar farklı bir üslup ile anlatmış ki filmde zaman zaman kahkaha attığımız yerler de oldu.
Filmde asıl verilmek istenen ise insanların durmadan birbirleriyle uğraşıp hayatlarını zindan etmeleri. Kızının başına gelenler de bir insan unsuru, polisin yeterli ve haklı savunmasına rağmen Mildred’in farklı bir yöntemle aradığı adalet yüzünden kasabalıların etkilenmesi - Başta polis departmanı ve Willoughby’ın eşi - de bir insan unsuru. Kısacası başımıza gelen tüm kötülüklerin tüm sorumlusu tamamen biz insanlarız. Filmde de bu trajikomik durum oldukça yer ediniyor diyebiliriz.
Frances McDormand ve Sam Rockwell’in filmdeki oyunculuklarını ağzımız açık bir şekilde izledik desek pek yalan olmaz. İkili, bu başarılı performansları sayesinde bu seneki Oscar töreninde birer ödül de aldılar.
Frances Mcdormand, En İyi Kadın Oyuncu Ödülü’nün sahibi olurken Sam Rockwell En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu Ödülü’nü aldı. Kendilerini tebrik ediyoruz ve son olarak filmden Monster of Folk grubunun His Master’s Voice adlı parçasını buraya bırakıp şimdilik hoşçakalın diyoruz.
https://youtu.be/fYVssLSrESk
Yorum Bırakın