Aşkın ve Ölümün Destanı: Gılgamış III

Aşkın ve Ölümün Destanı: Gılgamış III
  • 4
    0
    0
    0
  • Enkidu'nun ölümü Gılgamış'ın içinde bir korkunun filizlenmesine neden olur: Ölüm korkusu. Bu korkuyu Gılgamış'ın şu sözleriyle kendi ağzından duyarız: "Ah, ölecek miyim, Enkidu gibi mi olacağım ben de?" Bunca zaman şan ve şöhret peşinde koşan Gılgamış'ın artık bambaşka bir amacı vardır, o amaç ise ölümsüzlüktür. Kollarında eriyen Enkidu'nun ölümü Gılgamış'ın zorlu ölümsüzlük yolculuğunun sebebi olur. Bu yoldaki tek umudu ise daha önce kendisine tanrılar tarafından ölümsüzlük verilen Ut-Napiştim'i bulmaktır. Ut-Napiştim, "yaşam tohumu"nu Tufan'dan kurtarmayı başardığı için tanrılar tarafından ölümsüzlükle ödüllendirilmiştir. Hikayenin bu kısmında Gılgamış Destanı'nın belki de en dikkat çekici yönlerinden biri ortaya çıkmaktadır. Ut-Napiştim'in destandaki görevi, Nuh peygamberin kutsal kitaplarda bahsedilen görevine çok benzemektedir. Her ikisi de yaklaşmakta olan felaketten dünyadaki canlıları korumuşlardır. İki hikayenin birbirinden ayrıldığı nokta ise isim farklıları dışında, felaketlerin yani Tufan'ın oluş sebebidir. Gılgamış Destanı'nda sözü edilen Tufan'ın çıkış nedeni insanlar ve tanrılar arasındaki uyuşmazlıktır, kutsal kitaplarda bahsedilen Tufan'ın nedeni ise insanlığın ahlaki olarak çökmesidir. Destanın devamına geri döndüğümüzde ise karşımızda gerçekten acıyla olgunlaşmış olan Gılgamış'ı görürüz. Önceleri yalnızca dillere destan olup, şanını yüceltmek için zafer peşinde koşan karakter artık içinde olduğu bu metafiziksel arayışında karşılaştığı her zorluğa olabildiğince uysal ve sakin bir biçimde göğüs germektedir. Onlarca engelle karşılaşır Ut-Napiştim'e ulaşmaya çalıştığı yolda ve her seferinde başarısız olacağı, yol yakından dönmesi ve hayatının geri kalan günlerini sefa içinde yaşaması gerektiği söylenir ona. O ise bırakın yolundan dönmeyi umutsuzluğa bile düşmez. Yolun sonuna gelip tüm zorlukları aşıp Ut-Napiştim'e ulaştığında ise hayalinin imkansızlıktan farklı olmadığını fark eder. Enkidu'nun ölümünden sonraki diğer büyük yıkılışı burada yaşar. Ölümsüz yaşamı bulmanın mümkün olmadığını fark eden Gılgamış'ın haline üzülen Up-Napiştim ona bir başka seçenek sunar. Bu seçenek ise "gençlik otu"dur. Bu otu Gılgamış'e verme kararını Ut-Napiştim'in Gılgamış'a söylediği şu sözlerde görürüz: "Çok acılı, çok yorgun geldin buraya Gılgamış, sana ne versem ki yurduna dönerken? Bir gizi açayım sana Gılgamış, insanoğlunun bilmediği bir gizi: Bir ot var, kökü dikenli bir ot ... işte ele geçirirsen bu otu ölümsüz yaşamı avucunda bil!" Bu hediyenin ardından Gılgamış'ın üzüntüsü bir nebze de olsa hafiflemiş ve eve dönüş için yola çıkmıştır. Yolda ise gençlik otunu bir yılan alır ve uzaklaşır Gılgamış'tan. Bu olayı sonucunda elinde hiçlikle evine geri döner Gılgamış ve destan onun uzaktan kentine bakmasıyla son bulur. İnsanlık tarihinin ilk yazılı oluşumu olan Gılgamış Destanı; günümüzdeki pek çok mitolojik karakter ve mitin temelini oluşturur, bunu destanı okuyarak rahatça anlayabilir okuyucu. Tarihsel gelişimi bir yana bırakıp destanla yaşadığımız an arasında bir bağlantı kurduğumuzda ise insanlığın temel güdülerinin değişmediğini görürüz. Modern dünyanın her yerinde görürüz şan, şöhret ve güç peşinde koşan insanları ya da yaşadığımız travmalar, acılar sonucu hepimizin dayanıklılığı artmıştır başka acılara. Herkesin yaşam amacı değişir deneyimlerinden sonra. İşte Gılgamış Destanı bu yüzden önemlidir. Gılgamış, günümüzden binlerce yıl önce yaşadığı varsayılan bir karakter bile olsa modern insandan duygusal anlamda çok uzak değildir. Yalnızca geriye dönük bir yansımasıdır günümüz insanlarının.   Kaynakça: 1 ve Gılgamış Destanı, Çeviri: Sait Maden, Türkiye İş Bankası Yayınları

    Yorumlar (0)

    Bu gönderi için henüz bir yorum yapılmamış.

    Yorum Bırakın

    Yorum yapmak için üye girişi yapmalısınız. Üye girişi yapmak için buraya tıklayınız.