Murat Kaan Yanık İle Sohbet Tadında Bir Röportaj

Murat Kaan Yanık İle Sohbet Tadında Bir Röportaj
  • 0
    0
    0
    0
  • Eserleri ve başarılı kariyeriyle edebiyat dünyasındaki konumunu önemli bir yere taşımış, 1988 doğumlu genç yazar Murat Kaan Yanık ile gerçekleştirilen bir söyleşiyi sizlerle paylaşıyoruz. “Kendimi bekledim ya da kendimin peşine düştüm.” 1) Sıra dışı bir romanı okurlarınızla buluşturdunuz. Uzakların Şarkısı’na hakim olan masumiyet temasından başlayalım. Nasıl karar verdiniz buna? Aslında üniversite yıllarından itibaren aklımdaydı böyle bir kurgu. Butimar’ı bitirdikten sonra zamanı geldiğini düşündüm. Uzun bir süre içime kapanıp bu kurguyu düşündüm. Yazmasaydım çıldırmazdım belki ama hep uykuda olurdum. 2) Uyandınız mı peki? Hayır… Sadece başkalarıyla bu yakaza halimi, bu kaynayan huzursuzluğumu paylaştım. 3) İlk romanınız “Butimar” edebiyat dünyasında ses getirmişti. Bilhassa siyah çarşaf giyip İstanbul sokaklarında dolaşmanız medyanın ilgisini çekmişti. Bu roman da raflarda yerini alır almaz insanların aklında soru oluştu. Yine bir çarşafa girme durumu oldu mu? Hayır bu roman için daha sakin ama yoğun günlerden geçtim. Aslında kendimi bekledim ya da kendimin peşine düştüm. Takip ettiğim ayak izleri bana aitti. Zaman daha yavaş aktı, zihnimdeki görüntüler daha silikti. 4) Romanınızın esas kahramanı bembeyaz tüyleri olan değişik görünüşlü bir papağan. Kitabın kapağı da onun resmi, adı Zencefil… Biraz onun arkasından konuşsak. “Keşke oturup sabahtan akşama kadar roman kahramanlarının arkalarından konuşacak kadar dertsiz olsaydık” diye bir cümleniz var. Zencefil’in arkasından konuşmak pek doğru değil ne de olsa şirret bir papağan. Romanda neler yaptığını zaten biliyorsunuz. Şaka bir yana Zencefil, bugüne kadar oluşturduğum en renkli karakter belki de. Tabii buna okurlar karar verecekler. Ancak benim için yeri bambaşka onun. Romanın tıkandığı yerleri birlikte açtık, her zaman bana ilham verdi Zencefil. 5) Romanda toplumu bir psikanalist gibi masaya yatırmışsınız. İçgüdüler, dürtüler, şiddet, cinsellik… Hem cesur hem sert yerler var. Freudyen bir okuma yapıldığında okurun yüzüne tuhaf bir rüzgar çarpıyor. Yani bu roman aynı zamanda psikolojik bir roman da. Ne dersiniz buna? İnsan ruhu yeryüzündeki en ilginç kavram bence. Karşılaştığım her insanın herkesten sakladığı yanını çözmeyi, keşfetmeyi seviyorum bir nevi ruh avcılığı ya da doğru kelime tutku olabilir. Roman kahramanlarımı ve onları yaşattığım realist fanusu vücuda getirirken de gerçek hayattan ve gözlemlediğin insanlardan yararlanmayı ihmal etmedim. Şiddet, nefret, cinsellik gibi üstünde konuşmanın riskli olduğu konulara dokunmaktan çekinmedim. 6) Mitolojinin, masalların, klasik edebiyattaki kullanılan mazmunların gücüne inanıyorsunuz, bunlardan besleniyorsunuz. Aslında dönem edebiyatımızda çok rastlanan bir durum değil. Neden böyle bir yolu tercih ediyorsunuz? Doğunun destanları, masalları, şarkıları benim bir uzvum gibi. Ya da ben onların bir uzantısıyım. Taşrayı anlatmak da, masalsı bir dünya inşa etme hevesi de çocukluğumdan beri içimde köpüren meyiller ve istidadlarla ilgili. 7) Aşk… Romanda farklı bir türden aşkı anlatıyorsunuz. İpek Böceği varla yok arası, geçmişle gelecek arasında sıkışmış bir karakter. Eylül de öyle… Onların arasında simetrik bir paradigma var mı? İpek Böceği de, Eylül de bu dünyaya, bu zamana ve bu insanlara yabancı olan kişiler. Zamanın içinde yuvarlanıyorlar. Her şey bir yanılsama ise onların dediğine göre belki de asıl gerçek olan onlardır. Simetri meselesi ise okurun çözmesi gereken, çözdükçe tatlı bir hale gelecek bir durum. 8) ODTÜ, Hacettepe, Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi başta olmak üzere yurtiçi ve yurtdışında çok sayıda üniversitede konferanslar verdiniz. Okurlarınızla sıkı bir iletişim halindesiniz. Bu bağlamda yeni nesili ve okur yapısını nasıl tanımlıyorsunuz? Genç nesil, sosyal medya başta olmak üzere teknoloji ile haşır neşir durumda. Kitap okuyorlar, eleştiriyorlar, üstüne düşünüyorlar. Bunun cevabını benim vermem zor. Yirmi-otuz yıl sonra ortaya çıkacak sosyolojik durum bence. 9) Orhan Pamuk, İhsan Oktay Anar, Hasan Ali Toptaş gibi çok değerli isimlerle aynı dönemde yaşıyorsunuz ve adınız anılıyor. Bu nasıl bir duygu? Her üç yazar da benim ustamdır. Tüm kitaplarını okudum. Eğer onların isimleri ile anılmaya layıksam ne mutlu bana. 10) Son olarak Butimar romanınızla Türkiye’de iki ve yurtdışında bir ödül aldınız. Bu kitapla birlikte ödül beklentiniz var mı? Ödül beklentim yok, bundan önceki ödüller de benim için sürpriz olmuştu.   Söyleşi: Mert Cengiz

    Yorumlar (0)

    Bu gönderi için henüz bir yorum yapılmamış.

    Yorum Bırakın

    Yorum yapmak için üye girişi yapmalısınız. Üye girişi yapmak için buraya tıklayınız.