Giordano Bruno... İtalyan filozof, astronot, matematikçi, şair ve rahip. Evren üzerine çalışmaları ile yaşadığı döneme bomba gibi düşmüş bir isim. Uzay ile uğraşan çoğu isim gibi onun da trajedi ile sonuçlanan bir hayatı var. Ünlü düşünürün, Roma'nın meşhur meydanlarından Campo dei Fiori'de (Çiçek Tarlası) heykeli bulunuyor. Bu heykeli ilginç kılan, Bruno'nun evren ile ilgili iddiaları üzerine 1600'lü yıllarda diri diri yakıldığı meydan ile heykelinin dikildiği yerin aynı olması. Yani Campo dei Fiori meydanı. Aşağıdaki görselde ise bahsi geçen trajik ve ironik o heykeli görüyoruz.
Bruno, bilmin ve kitapların şeytanın işi olduğuna dair manipülasyonlar döndürüldüğü bir dönemde yaşıyor. Katı dini kuralları ile o zamanki Roma idarecileri ve din adamları tarafından önce akli dengesi bozuk, sonra sapkın ilan ediliyor. Fakat bu, düşünürü ne bilimden ne de hakikatlerden alıkoymuyor.
"Sonsuzluk, Evren ve Dünyalar Hakkında" kitabında, Tanrı'nın her şeye kuvvetini kendisinin bir değil, yüz binlerce hatta sonsuz sayıda dünya yaratmasına izin vererek gösterdiğini savundu. Atom düşüncesi ve evrenin sonsuzluğuna dair sözleri ile kiliseden men edildi, "din sapkını" damgası vuruldu. Sihirbaz ve sahte peygamber olmakla da suçlanmış ve toplum tarafından kiliseden ayrılma sebebi buna bağlanmıştır. Aynı ismin farklı dönemlerde gördüğü iki uç muamele ''ironinin tam da böylesi'' dedirtiyor. Sanıyoruz bu heykel, tüm zamanların en ironik ve trajedik sanat eserleri arasında ilk üçte yer alacaktır. Bir Galileo Galilei kadar bilinmedi fakat Antik Roma'nın karanlık yüzüne başkaldıran ilk isimlerden biri olarak tarihe adını yazdırmayı başardı. Bilim ve sanat adına idam edilen ilklerdendi Bruno. Ünlü düşünür, 4000 sayfayı aşan bir yazı kaleme alarak mahkeme kararına karşı dönemin yozluğunu yansıtan şu cümleyi haykırdı:“Ne gördüğüm hakikati gizlemekten hoşlanırım, ne de bunu açıkça ifade etmekten korkarım. Aydınlık ve karanlık arasındaki, bilim ve cehalet arasındaki savaşa her yerde katıldım. Bundan dolayı her yerde zorlukla karşılaştım ve cehaletin babaları olan resmi akademisyenlerin yanı sıra kalın kafalı çoğunluğun öfkesinde hedef olarak yaşadım.”
Gelelim Bruno'nun işkence esnasında söylediği “Ağaca çıkmak istiyorum.”un hikayesine: Bruno’nun gençliği Dominiken manastırında geçer. Manastırda kapıyı kilitlemek yasaktır ama kitap okumak daha çok yasaktır. Bruno kilitli kapılar ardında gizli gizli kitap okumaktadır. En yakın çocukluk arkadaşı onu yakalar ve günah işlediği için ona çok kızar. Bruno da çocukluk arkadaşına en masum şekilde açıklar; çocukken ağaca çıkardık. Ağaca çıkmak yasaktı. Senin amcan bizi yakalar ve kolumuzdan tuttuğu gibi eve götürürdü. Biz ne yapardık? Yasak olduğu için ilk fırsatta yine ağaca çıkmaya çalışırdık. Sonra düşmüştük. Sen bacağını kırmıştın. Oysa amcan yasaklamak yerine, ağaca nasıl çıkılacağını bize öğretse daha iyi olmaz mıydı? Böylece düşmezdik. Kitapları yasaklamak yerine okumama izin ver. Bilmediğimiz o kadar çok şey var ki… Ağaca çıkıp, özgür ve mutlu olduğumuz günleri hatırla, der arkadaşına ve ortak eder günahına.(!) Bruno işkence ile sorgulanırken, gücünün tükendiği bir an da sayıklayarak; “Ağaca çıkmak istiyorum. Ağaca çıkmak istiyorum.” diye avaz avaz bağırır. Papaz hiçbir şey anlamaz tabii ki… * ( Kaynak: * ) Bir sonraki yazıda görüşünceye dek sanat ile hür, sanat ile özgün kalınız.“Tanrı, iradesini hakim kılmak için yeryüzündeki iyi insanları kullanır; yeryüzündeki kötü insanlar ise kendi iradelerini hakim kılmak için Tanrı'yı kullanırlar.”
Yorum Bırakın