Pyotr İlyiç Çaykovski, 1840 yılında Rusya’nın Votkinsk şehrinde dünyaya geldi. Varlıklı bir ailenin çocuğu olan Çaykovski'nin ailesinde müzisyen yoktu. Henüz küçük bir çocukken mürebbiyesi ondaki müzik yeteneği keşfetti. Lakin ailesi bu durumu desteklemedi. İlerleyen zamanlarda hukuk okuluna giren Çaykovski müziği bırakmadı ve bir yandan da müzik eğitimi almaya başladı. Hukukçu olarak atandığı görevinden bir süre sonra ayrıldı ve Petersburg Konservatuvarında Zaremba'dan armoni ve kontrpuan, Anton Rubinstein'dan kompozisyon dersleri almaya başladı. 1865 yılında konservatuvarı bitirdi. Okulu bitirmesinin hemen ardından konservatuvarda Armoni hocası oldu ve bu dönemde ilk yapıtlarını yazmaya başladı. 1868 yılında Petersburg'da yaptığı bir gezi sırasında Ulusalcılık akımının temel taşlarından olan Rus beşlerinden, Mily Balakirev ve Rimski-Korsakov ile tanışan genç besteci, Rus halk şarkılarından esinlenerek yazdığı 2.Senfoni'sini Mily Balakirev'e adamıştır.
Bu dönemlerde, gitgide bozulan ruh sağlığı Çaykovski'yi depresyona itmiş ve aynı dönemde cinsel yöneliminin eşcinsellik olduğunu fark etmiştir. Bu durumdan büyük bir korku duyan besteci, yaşadığı bu durumun bir hastalık olduğunu düşünmüş ve bu hastalığının ancak evlenerek düzelebileceğine inanarak evlenmiştir. İlerleyen zamanlarda hata yaptığını anlayan Çaykovski çaresiz olduğunu hissedip kendini Moskova Nehri'ne atarak öldürmeye çalışmıştır. Bu durumunun üzerine karısından ayrılma kararı almıştır. Ardından henüz yüz yüze bile karşılaşmamış olduğu Madam Nadejda von Meck ile mektuplaşması sayesinde hayata tekrardan bağlanmıştır.
Yaşadığı bu buhran dönemini birebir yapıtlarına yansıtmıştır. Öyle ki o dönemlerde yazmış olduğu yapıtlarındaki abartılı müzik, tutku ve ateş müzikten anlamayan bir insanı bile kendine çekmeyi başarmıştır. Bu yüzden yapıtlarının derinliğinin olmadığını, adeta bir renk cümbüşünün yapıtlarındaki sıradanlığı örtemeyeceğini ve yere dökülmüş kolanın ayakkabıda bıraktığı o yapış yapış hissiyatı olduğunu ileri sürenler olmuştur. Tabii ki bu söylenceler safsatadan daha ileriye gidememiştir. Yapılan bu müziğin içgüdü ile yazıldığı çok barizdir. Zaten Çaykovski'nin kendisi de "meslek olarak besteciliği seçmiş bir kişinin duygularını bütün yoğunluğuyla yapıtlarına yansıtması gerektiğine inanmıştır."
Çaykovski'nin müziği, duyguların bir rüzgar gibi esen anlatımla Rus romantizminin başta gelen örneklerini oluşturmuştur. Yazmış olduğu senfonilerde hislerini ve tepkilerini yansıtan değişik biçimleri kullanmaya başlamıştır. Bestelemiş olduğu 11 opera içinde Yevgeni Onegin ve Maça Kızı, Çaykovski'nin opera sanatındaki en önemli yenilikleri yapmıştır. Op.20 Kuğu Gölü, Op.66 Uyuyan Güzel, Op.71 Fındıkkıran süitlerinin yanı sıra yazmış olduğu senfonileri, konçertoları ve orkestra yapıtlarının bir bölümü de bale müziği yani süit olarak değerlendirilmiştir. Çaykovski'nin ayrıca oda müziği yapıtları arasında bulunan 3 yaylı dörtlüsünden Op.11 Re Major dörtlüsünün Andante Cantabile bölümü ünlüdür. Ayrıca Fındıkkıran süitinin orkestra çalgıları arasına yeni katılan bir çalgı ortaya çıkmıştır. Celesta. August Mustel'in icat ettiği bu çalgı, çelik çubuklarına birer titreşim kutusunun bağlandığı bir çeşit geliştirilmiş glockenspieldir.
[caption id="attachment_78510" align="aligncenter" width="640"] Celesta[/caption]
Kaynak: Filiz Ali-Türkiye'den Müzisyen Portreleri, Ahmet Say-Müzik Tarihi, C.Sachs-Kısa Dünya Musikisi Tarihi.
Yorum Bırakın