Büyük Ev Ablukada Dinlemek Sana Ne Hissettiriyor?

Büyük Ev Ablukada Dinlemek Sana Ne Hissettiriyor?
  • 17
    0
    0
    4
  • Büyük Ev Ablukada dinlemek bana bazen dünyayı uzaktan gözlemleyen bir astronotu, bazen yerin altında yaşıyorken yerin üstündeki seslerin boğukluğunun farkında olan bir yeraltı insanını, bazen de akıl ile kalbin arasındaki bir köprünün inşaat seslerini çağrıştırıyor.

    Ben de bu yüzden Fırtınayt albümündeki Hoşçakal Kadar şarkısı hakkında içselleştirmelerimi yazmak istedim. İşte Hoşçakal Kadar şarkısı için düşüncelerim:

                                       

    Aklıma biri gelecekse, sadece elim değil diğer herhangi bir uzvum da senden başkasına gidemez. Oysaki sadece elim gitseydi diğer organlarım elimi kıskanırdı, bu kadar güzel bir yere gitmeyi hak ettiği için. Bindiğimiz vapurlar iptal oldu, bakma sen. Hava şartlarından diyorlar. Yok canım! Ben pek inanmam haberlere. Oysaki iki kişilik bir haber kanalıydı bizimkisi, kimsenin izlemediği. İnsanların kendi ruhlarını iskelelerde bıraktığı ve kimsenin binmediği vapurların seferleri hakkında konuşurduk senle. Fakat bu sefer neden oldu böyle?

    On geçeler ve on kalalar bile simetriktir on ikiye göre. On iki ise bir yıldaki ay sayısıdır. Duygu iklimimiz sevdiğimiz kadınla birlikte kendisini tinsel mevsimlerimizde tanımlatır. Bu yüzden kendi zaman algımızın da bir on geçesi, on kalası vardır.

    Sevmemiş olabilirsin tabii beni, bir hoşçakal kadar. Bunu anlarım. fakat hoşçakalı küçümsememelisin. Hoşçakal sınırı bir ilişkinin cesaret çitinden atlamasının çıkardığı sestir. Bu yüzden bu sözlerden sonra synthesizer sesleri yükselir. İnsan ruhunun synthesizer'ı ise id'dir. Orada yer bulur tutkularımız, orada yer bulur kendimize seslenmelerimiz. Bu yüzdendir sözcüksüz kalmalarımız.  

                                     

    Farkında mısın, sana hiç hangi eczanede kahvaltı yapmak istediğini sormamıştım. Oysaki her gün benim önümde bir çift kişilik gibi silüetlenen görüntünle kahvaltı yapardım. Bir tek eksik vardı, o da gerçekliğin. Hala eczanede kahvaltı yapmak ister misin?  

    Bir sabah mı seni unutturacak? O zaman geceyi bir kenara bırakmalı, o sabahla tanışmalı. Hani nerede o sabah? Yoksa gecenin yıldızlarını kaybetmemesi uğruna kendisini uzatmasını mı beklemem gerek?

    Herkes isterdi manzaralı mezarım olsun, sen benim manzarasız mezarımdın, çünkü seni en derinime gömdüm. En derini, en yükseğidir hayatın, bunu unutma. Çünkü ben kederlerimle kazarım orayı, sevinçlerime bir kuyu oluşturmak için. Bu sevinç kuyusuna giden merdivenim ise ikimizin bulunduğu fotoğraflardır.  

    Herkesle tanışmak için harcadım ömrümü, o tek "sen"i bulmak için. Senleştirdim bütün dünyayı, adeta bütün insanlığın timsali oldun benim için. İşte dedim o gün, herkesle tanışamam artık. Çünkü bir insan önüne baktığında bir tek onu görür, arkada kalanlar ise bir bulanıklıktan ibarettir dedim.  

    Gündüzle gece gibidir bu sevgi dediğimiz olay, ikisi de birbirini bekler bizim görmediğimiz çağlardan beri. Fakat ışığını güneşten alan kalp gündüzünü akıl olarak belirlediğinde esas gece için hazır olunur. Gece insanın kimlik arayışıdır.  

                                           

    Ettiğimiz danslar, sessiz kavgalar. En iyi buluşma yarım kalandır, yarım kalan danslar, yarım kalan kavgalar. Bir de senin pencerene gelen kargalar. Hani ikimiz de bakıp gülerdik onlara, ama tek bir farkla. Ben bukalemunluk yapıp sana da bakardım.  

    Senle çok yattık ve battık. Fakat yattığımız yerden kalktığımız gibi battığımız yerden de kalkacağız, inan buna. Çünkü inançtır insanı kandıran. Yine de bunların hiçbirisi ikimize ait değil, ikimize ait olan esas gerçeklik hoşçakaldır. Ben buraya kadar ne demişsem bana inanma. İkimize ait olan tek şey hoşçakal olabilir. Çünkü hayat zevklerden acılar çıkarılınca geride kalanlardır. Bizim elimizde ise sadece hoşçakal kaldı.  

    Sonra biraz sustuk, biraz daha sustuk, tamamen sustuk. Konuşacak mıydık daha? Biraz hayatı dinledik, baktık diğerleri ne diyor. Tamamen kargaşa. Anlaşılmaz sözcük kalabalıkları. Eh, tabii düzensizlikler arasında düzen bulmak öğretildi bize. Bu kaosta bile bir ritm bulduk. Arkadan şehrin sesleri yükseldi, biz ise kaybolmuşlardandık. Ne zaman kendimizi bulabilmiştik ki? Arayan bulurdu oysaki, aramayı seçmemiştik. Seçmemeyi seçmek istemiştik.  

    Aklımda bir şey var sana söylemek istediğim. Eğer burayı okursan -ki bu artık imkansız bir ihtimal- senle görkemli bir anahtarlığımız olsun. Açılan hiçbir kapıya ait olmasın bu. senle boyandığımız yorganlar, uçuşan halılar, devrik bir krallık, geride kalan rujların tadı, sevgi çölünün ortasında güneşlere boyanmak... Yüzlere bakıyorum ve hiçbiri senin yüzün değil. Bu kahrediyor beni ve kahretmeye de devam edecek. Dinlemiyorum desem yalan olur. Dinliyorum onların yalanlarını çünkü tamamen dinliyorum ki senin yüzünü aklıma getirmeye çalışayım fakat hiçbir şey işe yaramıyor yaramayacak da düşünsene bir gece ben yokmuşum fakat bu bir gece ise benim bütün hayatım evet seni duyar gibiyim insan geceden ibarettir ve her ne kadar bu gecenin içerisinde kaybolmayı tercih ederse o kadar gündüzden umut besler.  

    Cenin. Boynun oluşma safhası. Bir sevgilinin elinin şeklini alırcasına. Rahimden çıkış. Bir evde kendini buluş. Büyütülüş. Birkaç monoton hayat meşgalesiyle karşılaşış. Eve dönünce boynuna sarılış. Güvendiğim tek şey sensin, bir de kapının kilidi. Fakat ben anahtarı çoktan kaybettim.

                                           


    Yorumlar (0)

    Bu gönderi için henüz bir yorum yapılmamış.

    Yorum Bırakın

    Yorum yapmak için üye girişi yapmalısınız. Üye girişi yapmak için buraya tıklayınız.